9
Yorum
19
Beğeni
5,0
Puan
483
Okunma

Yedi kapılı ilmin şehrine ayrı ayrı kapılardan giren alimler Sultan’ın sofrasına oturmaktan imtina etmeden, cübbelerinden, sarıklarından, sakallarından, kıraat ettikleri ktaplardan ar etmeden, sofraya aç köpekler gibi kuruldular. Ermiş’in biri bunları kitap yüklü merkep olarak tanımladı. Filhakika, ermiş kitabın ortasından konuşmuştu. İlmin şehrinin kapıları haliyle yediden beşe düştü. İki kapı feda edildi. Kapının biri açgözlülük ve iştahı, diğeri ise güce tapınmayı simgeliyordu. Balina iştahlı olan bu yabani sürüsü, Yezid’in mushaf yapraklarını mızraklara geçiren askerlere çok benziyordu. Bunlar mushaf’ın mukaddes ayetlerini satılığa çıkardı da bu satışın ganimet olarak hasıl olmasına yegane yeten hazine, halkın emek kokulu çil çil altını olan Saray Hazinesidir. Saray’ın sermayesi halkın kendisiydi ve halk alınıp satılan bir yığındı. Kendi parası ile alınan ve satılan bir meta olmak.
Aman ya rabbi!
Bunu Rebeze çölünde açlıktan ölen ADAM duysa kılıcını yeni baştan kuşanır. Hakkı tecavüze uğrayan, emeği sömürülen, kutsal alın teri beş paralık edilen bir halk için kıyam yedikleri ekmekten daha farzdır, dedi zahidin biri. Ve elbette göbekli, kat kat enseli, münafık ve fasık karakterli cümle haşere bunu Mürted ilan etti. Bu hak ve halk düşmanı ipekli fistan taifesini azdıran cehaletin kalabalığıydı. Çünkü bu kaba kalabalık, yukarıda cereyan eden ticaret için, yani alınıp satılma ve hem de kendi parasıyla alınıp satılma olayına, iyi paraya gitmenin sevinci, hatta ve hatta kimileri de sevincin içine mistik bir teslimiyet katıyor ve hep bir ağızdan Elhamdülillah diyordu. Oysa Hamd etmek âlemlerin rabbine mahsus idi ve âlemlerin Rabbinin dlinden habersiz, kefere bir zihniyete, kâfir bir kalbe, ki kafirlik hakikatin üstüne örtmek anlamına gelir ki; bunlar örtünün kendisiydi.
İpek döşeklerde, Allah’ın sözüm ona helal kıldığı türlü türlü meşrubatı içerek, yemişlerin en güzelini yiyerek, etlerin en gencini, en güzelini, endam ile naz, narin ve bir o kadar nazenin olan dilberlerin baldır kokuları ağızlarında, fakir fukaraya, hukuksuzluğu uğrayana, açlıktan nefesi kokana, ekmeğine kan damlası düşmüşe, yolda kalmışa, yolunu bulmaya çalışanların mağdurlarına, şunu diyeceklerdir; Allah sabredenlerle beraberdir.
Hikmet dolu bir adam şunu diyecektir; Uzaktan koşarak gelen adam umulur ki size vaat edilen azap günün gelip çattığını haber verir. Uzaktan koşarak gelecek olan adam hikmet dolu adamın dediklerine şaşırır. Bunun üzerine, mevsim zemheri olduğu halde, cemreler göğün çatısında, baharın teşrif etmesine bir mevsim var ve Hızır ile İlyas buluşur. Hakemlik yapmaya soyunurlar, iki adamı da karşılarına bağdaş kurdururlar. Hızır susar İlyas konuşur, Hikmetin azap günündeki hikmetini sorar, Uzaktan koşarak gelen adam bunda bir hikmet olmadığını söyler sesi titreyerek. Susan Hızır cevaba karışır, Sen ulak değil misin diye sorar. Hikmet sahibi cevap verir, koşarak gelen ulak değildir, İlyas Hızır’a bakıyor, bakarken de gözlerinde bir Musa ziyası ve bu mukaddes buluşmanın cereyan ettiği mahkemede henüz hitabet yok. Hikmet sahibi boğazını temizliyor ve diyor ki; Ulema mushaf’a ihanet etti. Uzaktan koşarak gelen adam teyit ediyor, Evet, ve onu da Nur Muhammed teyit ediyor, onu da Şanı pek büyük, El Bâsir ve El Hâbir olan Allah teyit ediyor.
Hızır ve İlyas yeryüzünden müsaade istediler. Allah’ın sözü üstüne söz olmaz dediler ve Haşa diye ekleyerek, zemheri mevsiminden çekilerek, bir Bahat günü buluşmak üzere çekilip gittiler. Uzaktan koşarak gelen adam dinleneceğini söyledi. Hikmet dolu adam ise Mürted ilan edilen Zahid’in boynunun vurulacağını söyledi. Böylelikle el Hakk olan rabbin ismi yere düşecek, kapılardan bir kapı daha eksilecek, insan, mütemadiyen cürüm işleyen bu varlık şeytan ile, aleyhulane, aynı yatağa girecekti.
Bu insanî menkıbe karşısında "Hû, hû, hû" diyen birkaç dervişe, dervişin biri şöyle diyecek ve kendilerinden kendilerine çekidüzen vermelerini isteyecekti; Melanet olan yerde Zül Celal’in ismini anarak nefsinizi temize çekemezsiniz, Melanet olan yere sırtınızı dönerek yüzünüzü o’na dönmeli ve onun ismini ses ederek düşürmeyiniz. Allah-u Âlem, - Allah ilim sahibidir ve en doğrusunu o bilir- bu sizler için daha hayırlıdır.
Meselenin sonunda Zahid’in boynuna saray’ın soğuk sureti düştü, mübarek kanı döküldü, kalbi kirlenenler, kalpleri sünnetsiz olanlar ve kalpleri mühürlüler, Hakk düşmanları ile cihat etmiş de bundan mücahit gaziler olarak çıkmış ve arkalarında mübarek şehitler bırakmışlar gibi sevindiler.
O ara gök çıtırtı ile göz yaşı döktü, yağmur suyu insan kanı ile toprağı beslemeye devam etti.
Beslenen topraktan kanlı bir söğüt filizlendi,
Hızır ve İlyas bahar ayında, cemreler düştükten hemen sonra buluştu.
Lulu’ya böyle söyledim.
Kendince kal kimseciklere benzeme.
5.0
100% (4)