Biz ancak bize hayran olanları can ve yürekten överiz. la rochefaucauld
Hüseyin Erdinç
Hüseyin Erdinç

Benliğin Sessiz Çığlığı

Yorum

Benliğin Sessiz Çığlığı

( 3 kişi )

5

Yorum

14

Beğeni

5,0

Puan

227

Okunma

Okuduğunuz yazı 30.10.2025 tarihinde günün yazısı olarak seçilmiştir.

Benliğin Sessiz Çığlığı

BENLİĞİN SESSİZ ÇIĞLIĞI

İnsanın kendini bulma arzusu, bazen bir haritada yön aramak gibidir:
Elinde pusula vardır ama kuzey nerededir, bilmezsin.
Çünkü benlik, yönü belli bir yer değil, kendi içinde sürekli yer değiştiren bir sızı gibidir.
Kimi zaman gözbebeklerinde saklanır, kimi zaman kelimelerin arasında kaybolur.
Ve bir gün fark edersin, sen dediğin şey, senden başka her şeyin toplamıdır.

Benlik…
Ne kadar soyut bir kelime, değil mi?
Ama aynı zamanda ne kadar ağır.
İçinde hem geçmişin tortusu hem geleceğin ihtimali var.
Bir çocukluk anısı kadar masum, bir vicdan azabı kadar keskindir.
Ve insan, çoğu zaman, kendi benliğini tanıdığını sanırken sadece maskesini cilalar.

Kendine “Ben kimim?” diye sorduğunda, cevap asla tek bir kelimeyle gelmez.
Çünkü “ben” dediğin şey; bir kelimenin, bir yüzün, bir anın içine sığmaz.
O, hem senin seçtiklerin hem de kaçtıklarındır.
Birine “ben buyum” dediğinde, aslında “geri kalanımı susturdum” diyorsundur.
Kendini tanımak, susturduklarının sesini yeniden duymaktır.

Bir insan, aynaya her baktığında aynı yüzü görür ama aynı kişi değildir.
Her sabah biraz daha eksilir, biraz daha eklenir kendine.
Düşünceleri değişir, sevgileri eskir, korkuları yenilenir.
Ve yine de “ben” der.
Oysa benlik, sabit bir taş değil; sürekli biçim değiştiren bir akıştır.
Her “ben” deyişinde, bir önceki halini gömer insan.

Belki de benlik, Tanrı’nın insana bıraktığı en büyük muammadır.
Çünkü bir yandan seni var eder, bir yandan seni yalnızlaştırır.
Kendini buldukça, kalabalıktan uzaklaşırsın.
Ama kendini kaybettikçe, kalabalığın içinde kaybolmazsın — çünkü artık sensizsin.
İşte o ince çizgi, insanın varoluşuyla hiçliğinin arasındaki en tehlikeli denge noktasıdır.

Bazıları benliği “özgürlük” sanır, bazıları “zincir”.
Oysa ikisi de doğrudur.
Benlik, insanı dünyaya bağlayan zincirlerin aynı zamanda anahtarıdır.
Kendini tanıyan insan, zincirini fark eder — ama çözmek mi ister, taşımak mı, o ona kalmıştır.

Sonra susarsın…
Çünkü benlik üzerine söylenecek her söz, onu biraz daha daraltır.
Kelimeler onu anlatmaya değil, sınırlamaya yarar.
Ve belki de insan, ancak sustuğunda kendi benliğine yaklaşır.
Çünkü benlik, konuşmaz.
Sadece bakar.
Ve bazen, bakışında seni tanımaz.
Hüseyin Erdinç

Paylaş:
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 

Topluluk Puanları (3)

5.0

100% (3)

Benliğin sessiz Çığlığı Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Benliğin sessiz Çığlığı yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
Benliğin Sessiz Çığlığı yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
Mehmet Nurettin
Mehmet Nurettin, @izani
31.10.2025 19:55:12
Ne yazacağımı bilemedim şimdi, ancak yazılanlara katılmıyorum. Özellikle Tanrı nın Bıraktığı muamma, sonra insanı yalnızlaştırır. Hayır alakası yok. Yaradılışın bir gayesi var. Tanrı insanı yalnız bırakmış değil. Günde 5 kere insanı huzuruna çağırıyor. Nasıl yalnızlaştırsın. Rusyadan ateist bir kız Türkiye ye gelin olarak geliyor. Sabah namazına doğru ezan sesini duyuyor eşine kalk uyan dışarda bir olay var. Büyük bir ses bir şeyler oluyor. Diyor. Türk eşi yat uyu bu ezan diyor. Rus gelin ezan ne diye sorunca Allah kullarını namaza çağırıyor diyor. O da soruyor. Madem Allah çağırıyor neden hepiniz uyuyorsunuz diyor. Son rada araştırıyor. Ve müslüman oluyor. Velhasıl... Daha uzun bu hikaye... Neyse katılmasam da bu tarz felsefi görüş ve düşünce ilgi alanım olmasada yine de okufum. Ama ben de bir düşünce oluşturmadı... Ancak bunlarda yazarın görüşleri saygı duyarım.... Hoşcakalın...
ayşe1
ayşe1, @ayse1
31.10.2025 16:30:01
5 puan verdi
İnsanoğlunun doğumundan itibaren merhale merhale gelişeceği ideali kabul edilecekse her anımız, öz varlığımıza dönük ruhsal antrenmanlardan, sınavlardan , sebatlı, idmanlı , bitimsiz çabalamalardan geçerek, değişerek, dönüşerek gelişen özünün inşasını ölene değin sürdürecektir.
Tökezlemek, düşmek, kaybolmak, sona dek başarı meşalesini elinden bırakmama, kişinin kendi yaratacağı gücünün elinde...
Yazınızın üstün seviyesine takdir ve tebriklerimle.
Saygılar.
andelip
andelip, @andelip
31.10.2025 12:59:25
Benliği hem felsefî hem tasavvufî düzlemde ele almaya çalıştığınız yazınızda, zaten bir muamma olan benliği iyice bir çıkmaza sokmuşsunuz kıymetli hocam...
Insanın var olduğu günden belli benlik anlayışını tasavvufi dini felsefi akımlar ile bir yere oturtmaya çalışan insanoğlu, bir türlü net çizgide buluşamamışlardır...
Sizin yazınızda benlik, sabit bir taş değil, “sürekli biçim değiştiren bir akış” olarak tanımlanıyor.
Bu görüş, özellikle modern felsefede varoluşçuların Sartre ve Kierkegaard gibi postmodern düşünürlerin benlik anlayışıyla birebir örtüşüyor.
Sartre’a göre insanın özü, sabit değildir; insan kendini her eyleminde yeniden inşa eder.
Nietzsche “Kendin ol!” derken bile, bu “olma” hâlinin hiç bitmeyeceğini ima eder.
Dolayısıyla senin “Her ‘ben’ deyişinde bir önceki hâlini gömer insan” ifaden, felsefî olarak çok güçlü ve yerindedir.
“İnsan çoğu zaman kendi benliğini tanıdığını sanırken sadece maskesini cilalar.”
Bu ifade, Freud’un ego kavramı ve Jung’un toplumsal maske anlayışını hatırlatıyor..
Psikoloji der ki: İnsan, topluma göstermek için “maskeler” takar.
Bu maskeler, öz benliğini korumak içindir ama zamanla insan maskesini kendisi sanmaya başlar.
İşte burada Hazreti Ömer'in sözü ne kadar manidardır "Ya olduğun gibi görün ya göründüğün gibi ol"
olduğu gibi görünemeyen insanlar zamanla göründüğü gibi olmaya başlarlar...
Psikolojik açıdan,
Yalnızca eksik olan yön, benliğin bedensel ve bilinçdışı temellerine değinilmemiş olması. Fakat yazının amacı o değil; dolayısıyla bu bir kusur değil, tercih sayılır...
Tasavvufî Açıdan: “Benlik bir muamma, hem zincir hem anahtar”
Tasavvufta “benlik yani nefis genellikle perde, put, ya da yolun en zor merhalesi olarak görülür.
“Benlik, insanı dünyaya bağlayan zincirlerin aynı zamanda anahtarıdır.”
Bu ifade, İbn Arabî’nin “aynı şey hem hicabdır hem de tecellîdir.” sözünü hatırlatır.
Yani, Nefs (benlik) seni Hak’tan uzaklaştırabilir,
Ama aynı nefs, terbiye edilirse seni Hak’ka ulaştıran vasıta olur.
Yani yazınızdaki benlik
Ne tamamen yok edilmesi gereken bir düşman,
Ne de kutsallaştırılması gereken bir varlıktır.
O, tanınması gereken bir sır.
Ve o sır, insanın hem ağırlığı hem de kanadıdır.
Tebrik ediyorum bu güzel yazınızı
Saygılar..
İbrahim Kurt
İbrahim Kurt, @ibrahimkurt
31.10.2025 10:45:22
5 puan verdi
çok güzel bir konu ve çalışma kutluyorum
UFFUK
UFFUK, @uffuk
30.10.2025 22:21:07
Benlik öyle parmağımızı şıklatıp ahaaa buldum ben buymuşum denecek bir şey değil. Ben komşularını rahatsız etmeyen kişiyim. Akrabalarıyla pek ilgilenmeyenim. Dışarda yemek yemeyi sevmeyen biriyim. Sabah kalktığımda yüzümü yıkamayan biriyim. vs. Benlik böyle bir şey bence.
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL