İntikam alıp da sonunda pişman olmaktansa, affedip de pişman olmak daha iyidir. cafer b. muhammed
TİLHABEŞLİ FİLOZOF
TİLHABEŞLİ FİLOZOF

İmanın Emeğe Dönüştüğü Gün

Yorum

İmanın Emeğe Dönüştüğü Gün

0

Yorum

1

Beğeni

0,0

Puan

273

Okunma

İmanın Emeğe Dönüştüğü Gün

İmanın Emeğe Dönüştüğü Gün

Işığın Köyü – Genç Masum ‘un Hikayesi

Köyün toprak yollarında ayak sesleri yankılandığında, kimse bu kadar genç bir imamın geleceğini tahmin etmemişti.

“Daha sakalı bile terlememiş,” dedi kahvede oturanlardan biri.

“İmamlık kolay iş değil, yaş ister, tecrübe ister,” diye ekledi bir diğeri.

Ama köyün ortasına vardığında, o çocuk sandıkları delikanlının gözlerinde yaş değil, bir çağın tecrübesi vardı.

Masum adını ilk duyanlar gülümsedi:

— Adı gibi masum olmasın da köyü karıştırmasın yeter, dediler.

Kim bilebilirdi ki, o “karıştırmak” dedikleri şey, bir devrimin ilk kıvılcımı olacaktı…

Masum, köyün kenarındaki eski imam evine yerleşti.

Ev derme çatmaydı; duvarlarından rüzgâr girer, tavanından yağmur sızardı.

Ama o, odaya girer girmez sevinçle gülümsedi:

— Çok güzel, dedi kendi kendine.

— Tamir edilmesi gereken bir yer varsa, demek ki orada hâlâ hayat var.

O ilk akşam, köylülerle tanışmak için kahveye gitti.

Bir çay söyledi, sessizce oturdu.

Gözleriyle herkesi dinledi.

Sonra ayağa kalktı:

— Ben Masum, dedi.

— Beni buraya imam olarak göndermişler ama ben buraya sadece namaz kıldırmaya gelmedim.

— Ne için geldin o vakit hocam? diye sordu köyün muhtarı, yarı şaka yarı merakla.

Masum gülümsedi.

— Buraya, hep birlikte yaşayan bir köy kurmak için geldim.

— Nasıl yani?

— Yani… sadece dualar değil, emek de yükselsin göğe.

— Dualarımız az mı yani hocam?

— Hayır, dualar çok… ama eller çalışmayınca, dua yalnız kalıyor.

Kahvedeki sessizlik uzun sürdü.

Sonra biri mırıldandı:

— Gençmiş ama dili keskin.

Masum gülümsedi, çayını yudumladı.

O gülümseme, kırmadan sarsan bir hakikatin habercisiydi.

Ertesi gün sabah namazında sadece üç kişi geldi.

Masum, imamlığını yapıp selam verdi, sonra döndü:

— Namaz için gelen üç kişi değiliz aslında, dedi.

— Biz üçümüz, bu köyün geleceğini başlatan üç kişiyiz.

Adamlar birbirine baktı.

Masum devam etti:

— Şimdi size bir sır vereyim: Devlet bana maaş bağlamış, ama ben onu almayacağım.

— Olur mu öyle şey hocam? Geçim zor, haklısın, al da bir kenara koy…

Masum başını salladı:

— Hak ancak emeğin karşılığıdır.

Benim Rabbime kıldırdığım namaz, insanlara değil.

O halde onların parasıyla geçinmek bana helal olmaz.

Ben o maaşla köyün çocuklarına bir yer yapacağım.

Okusunlar, düşünsünler, soru sorsunlar.

Belki içlerinden biri çıkıp bu toprağı yeniden yeşertecek.

Haftalar geçti.

Masum her sabah eline kazma kürek alıyor, köyün kenarındaki harabe evlerin birini onarıyordu.

Köyün çocukları merakla izliyordu.

Bir gün küçük bir kız yaklaştı:

— Hocam, siz neden tek başınıza çalışıyorsunuz?

Masum terini silip gülümsedi:

— Çünkü bazen birinin başlaması gerekir.

— Ama çok yoruluyorsunuz.

— Yorgunluk, emeğin şarkısıdır kızım.

Yeter ki sonunda birileri o şarkıyı dinlesin.

Ertesi gün çocuklar ellerinde fırça, çekiç, iplerle geldiler.

O eski evin duvarları boyandı, pencereler takıldı.

Masum onlara kitaplar getirdi, tahtadan raflar yaptı.

Bir hafta sonra köyde herkesin “hocanın deliliği” dediği yer, bir cennete dönüştü.

Ortada soba yanıyor, kitaplar raflarda parlıyordu.

Köyün çocukları orada hem oyun oynuyor hem hayatı öğreniyordu.

Masum, akşamları onları toplar, konuşurdu.

— Güvenilir insan olmak namaz gibidir.

Birini incitmemek, zekât gibidir.

Bir işi hakkıyla yapmak, ibadettir.

Bütün bunları yapmadan sadece camiye gelmek yetmez çocuklar.

İman, yalnız başına değil; birlikte yaşanır.

Köydeki yaşlılar başta kuşkuluydu.

“Bu çocuk imam mı, yoksa köy kalkınma başkanı mı belli değil,” diyorlardı.

Ama sonra Masum ‘un kurduğu o evden çıkan çocukların yüzündeki ışığı görünce, şüphe yerini sevgiye bıraktı.

Kadınlar süt, tereyağı getirmeye başladı.

Adamlar gönüllü iş yaptı.

Bir gün muhtar geldi, gülerek sordu:

— Hocam, sen ne yaptın da bu köy canlandı böyle?

Masum güldü:

— Ben bir şey yapmadım.

Yalnızca insanlara, kendi içlerindeki iyiliği hatırlattım.

Her insanın içinde bir güneş vardır, yeter ki bulutları aralasın.

Aylar geçtikçe köy değişti.

Tarlalar yeniden sürülmeye başladı.

Eskiden “nasıl olsa verimsiz” denilen topraklardan ürün fışkırıyordu.

Köylüler artık imeceyle çalışıyor, kazandıklarının bir kısmını ihtiyaç sahiplerine ayırıyordu.

Akşamları Masum ‘un kurduğu o küçük kütüphanede herkes toplanırdı.

Biri kitap okur, biri çay demler, biri hikâye anlatırdı.

Artık o köyde yalnızlık diye bir şey kalmamıştı.

Bir gün dışarıdan bir gazeteci geldi.

Köyü gezdi, şaşkınlıkla sordu:

— Burayı kim değiştirdi?

Köylüler aynı anda cevap verdi:

— Bir çocuk.

— Ne yapmış peki bu çocuk?

— Bize biz olmayı hatırlattı.

Masum artık sadece bir imam değildi;

bir aynaydı — insanların vicdanını yansıtan bir ayna.

Bir gün köy meydanında toplanan kalabalığa şöyle dedi:

“İnsan, emek verdiği yere aittir.

Biz, dualarımızla toprağı, alın terimizle birbirimizi suladık.

İşte şimdi burası, sadece bir köy değil, ışığın yurdu oldu.”

O sözler dalga dalga yayıldı.

Köyden kasabaya, kasabadan şehirlere, sonra ülkenin dört bir yanına.

Her yerden gençler yazdı:

“Masum Hoca gibi olmak istiyoruz.”

Bir sabah, başka bir köyde bir çocuk eline kazma aldı, harabe bir evi onarmaya başladı.

Bir başka şehirde gençler, caminin arkasında küçük bir kütüphane kurdu.

Bir köyde yaşlı bir kadın, imamın sözünü hatırlayıp yıllardır konuşmadığı komşusuna bir tabak yemek götürdü.

Kıvılcım artık alev olmuştu.

Ve hiçbir güç, o iyilik ateşini söndüremedi.

Yıllar sonra, Masum ‘un adı dilden dile dolaşıyordu.

Köyler yeniden diriliyor, insanlar yeniden güvenmeyi öğreniyordu.

Köyüne gelenler, o küçük kütüphanenin kapısında asılı bir levhayı okurdu:



“Bu ev, parayla değil;

alın teriyle, dua ile, kardeşlikle yapıldı.

Burada kimse misafir değildir,

herkes birlikte yaşayan bir yürektir.”

Masum ’un saçlarına erken düşen beyazlar,

onun gençliğini değil, aydınlığını anlatıyordu.

Bir akşam gün batarken çocuklardan biri sordu:

— Hocam, sen hiç yorulmadın mı?

Masum gülümsedi:

— Işık, yanmaktan yorulmaz evladım.


Ve o ışık, artık bir köyde değil,

her kalpte yanıyordu.

Çünkü bir Masum çıkınca,

her insan kendi köyünde bir ışık olurdu.

“Bir köyü aydınlatmak için elektrik gerekmez,

bir yürek yeter.”

Erol Kekeç/21.10.2025/Namazgah-Çamlıca/İST

Paylaş:
1 Beğeni
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 
İmanın emeğe dönüştüğü gün Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz İmanın emeğe dönüştüğü gün yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
İmanın Emeğe Dönüştüğü Gün yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
Bu şiire henüz yorum yazılmamış.
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL