Biz ancak bize hayran olanları can ve yürekten överiz. la rochefaucauld
Celil ÇINKIR
Celil ÇINKIR

Kalburabastî Efendi’nin Defteri – 62. Bölüm Müflis Defter Risalesi

Yorum

Kalburabastî Efendi’nin Defteri – 62. Bölüm Müflis Defter Risalesi

( 6 kişi )

2

Yorum

10

Beğeni

5,0

Puan

216

Okunma

Kalburabastî Efendi’nin Defteri – 62. Bölüm Müflis Defter Risalesi

Kalburabastî Efendi’nin Defteri – 62. Bölüm Müflis Defter Risalesi

Efendim…
Bendeniz Kalburabastî Efendi, defterimin altmış ikinci bölümünü açtım. Bu bölüm, diğerlerinden farklı olsun, diye kendi gönlümden bir risale misali düşüyorum satırlara. Zira defter dediğin yalnızca kâğıtla kalem arasında sıkışıp kalmaz; bazen gönül defteri açılır, bazen ömür defteri kapanır, bazen de insanın kendi kader defteri eline tutuşturulur.

Evladım, derler ki: Müflis tüccar eski defterleri karıştırır. Bu söz yalnızca çarşıda geçerli değildir, insanın gönül pazarında da hükmünü sürer. Çünkü tüccarın defteri neyse, insanın hatırası da odur.

İflas eden tüccarın dili “ben battım” demez; elindeki defterin sararmış yaprakları söyler. Eski borcun tahsili ne kadar güçse, eski kırgınlığın telafisi de o kadar zordur. Hayatta da böyledir: Kim dostluğunda, sevgisinde, işinde, siyasetinde sürekli eski defterleri açıyorsa, bil ki o kişi yeni sayfa açamamış, sermayesini tüketmiş demektir.

Siyasette eski defterleri karıştıran devlet adamı, milletine umut veremez. Dostlukta eski defterleri karıştıran kişi, muhabbetini büyütemez. Aşkta eski defterleri karıştıran gönül, sevgisini bayatlatır. İnsanın kendi nefsinde eski defterleri kurcalaması da vardır; o da geçmiş hatalara saplanıp bugünün fırsatlarını görememek demektir.

Kalburabastî Efendi der ki: “Defter açılırsa ya ibret için açılır ya inat için. İbret için açarsan defter sana ışık olur, inat için açarsan karanlık olur. Bayat ekmek karnı doyurmaz, bayat söz gönlü doyurmaz; bayat defter de hayatı ileri götürmez. Evladım, eski defteri açmak ayıp değildir, onda oyalanmak ayıptır. Akıllı olan dersini alır, sayfayı çevirir; akılsız olan dersini unutup sayfanın içinde kaybolur.”

İşte bu yüzden evladım, ister ticarette olsun, ister dostlukta, ister gönül işlerinde, eski defteri ibret için aç; ama yolunu hep taze sayfalarda ara. Çünkü sermayesi tükenen tüccar iflas eder, ama ümit sermayesini koruyan insan asla iflas etmez.

“Evladım, insan da tüccar gibidir; kimi mal satar, kimi ömür satar. Malı tükenen dükkân kapatır, ömrü tükenen dili açar. Ömrün sonbaharında gençlik hatıraları dallardan düşen yapraklar gibi çoğalır. Kişi her fırsatta gençliğini anlatıyorsa, bil ki onun ömrü kışa dönmüştür.

Tıbbî hikmet der ki: Sürekli geçmişinden söz eden, ihtiyarlığın eşiğine varmıştır. Çünkü göz önünde görülecek yol kalmayınca, göz ardında kalan yollara bakar. Çocuk yarını düşler, genç bugünü yaşar, yaşlı dünü anlatır.

Ama ey evladım, Kalburabastî der ki: Geçmişi hatırlamak ayıp değildir, orada oyalanmak ayıptır. Dünle övünen bugününü kaybeder, yarınını yitirir. Hatıra ibret için açılırsa nur olur, övünç için açılırsa yük olur. İnsan yaşlandıkça gençliğe tutunmak ister, ama gençlik eski defter gibidir: açarsın, sayfa sararmış, yazılar solmuştur. İbret alırsan aydınlanırsın; ibret almazsan gölgelenirsin.

O yüzden evladım, gençliği anlatmakla değil, bugünü diri tutmakla genç kalırsın. Sermayesi geçmişte kalan müflis tüccar gibi olma; sermayesini bugünde diri tutan, her daim kazançlıdır. Çünkü mal biter, ömür tükenir, defter sararır… ama ümit sermayesini taze tutan insan, asla iflas etmez.”

“Evladım, köyde alımlı bir kız vardı; yüzünde hurilerin ışığı, gönlünde sarayların hülyası… Çoban istedi, ‘Ben o sümüklüye mi kaldım?’ dedi. Zihninden milletvekilleri geçti, bakanlar, valiler, beyler, paşalar geçti. Hatta Vehbi Koç bile, Sabancı bile, defterine yazdığı hayallerde birer satır oldu.

Ama zaman çabuktur, hayaller sabun köpüğü gibidir. Yirmi yaş geçer, yirmi beş yaş gelir; deftere yazılan isimler kapıyı çalmaz, gönül sandığına uğramaz. Umut yavaş yavaş erir, umut tükenince çobana haber gönderilir. Lakin çoban, gönlünde biriktirdiği gururu bozdurmaz; ‘Ben de istemem’ der. En sonunda anası babası ‘Bu evlensin de kiminle evlenirse evlensin’ der ve kız köyün şarapçısına verilir.

İşte evladım, aşk defteri de ticaret defteri gibidir. Sen sermayene bakmadan, kasanda ne var görmeden, kendini padişahın damadı diye hayal edersen, sonunda müflis tüccar gibi eski defteri karıştırır, zararı yazarsın. Çünkü evlilik de ticaret gibidir: Ne alacağın, ne satacağın bellidir. Zengin istiyorsan önce varlıklı ol, makam istiyorsan önce kendin yükseğe çık, ilim istiyorsan önce kitabını doldur.

Kalburabastî Efendi der ki: ‘Evladım, aşk defterine yazacağın ismi seçerken mürekkep yerine aklını, hayal yerine gerçeğini kullan. Çünkü hayalle yazılan isimler silinir, hakikatle yazılan isimler kalır. İnsanın defteri boşsa, adı büyükleri yazması fayda etmez; o defter yine müflis çıkar. O yüzden gönül defterini akılla doldur, yoksa son satırda şarapçıya mühür vurulur.’”

“Evladım, siyasette müflis tüccar, defteri değil rüzgârı karıştırandır. Dışarıdan esen yele bel bağlayan, o rüzgâr dinince kendi gölgesine bile sığınamaz. Çünkü siyaset yalnızca rüzgârla yürürse, rüzgârın yönü değişince gemi de yalpaya düşer.

Siyasetçinin sermayesi mal değildir, insan değildir; siyasetin sermayesi doğrulardır. Doğruyu ilahi hakikatle tartmazsan, senin defterin bir gün mutlaka iflası yazacaktır. Rüzgârla yol alan siyasetçi bir gün sağa, bir gün sola savrulur; ama hakikatle yürüyen siyasetçi, rüzgârın önünde eğilmez, gövdesi meyveyle dolu bir ağaç gibi dimdik durur.

Strateji, evladım, günü kurtarmak değil, hakikate varmaktır. Hakikat değişmez; zaman ve zemin değişse de ilahi hakikat aynı kalır. Onun için siyasetçi defterini rüzgârla değil, hakikatle doldurursa, iflas etmez; borç da yazmaz, zarar da.

Bilesin ki, siyasette en büyük iflas para kaybetmek değil, şahsiyet kaybetmektir. Mal gelse de gitse de, rüzgâr esse de dursa da, hakikati elinden bırakan siyasetçi, kendi defterini mühürlemiş demektir.”

“Evladım, ticarette defter müflis olursa tüccar yanar; meslekte gönül müflis olursa insan yanar. Bak, anne babalar vardır; kendi tutamadıkları hayalleri evlatlarının alnına mühür gibi basmak isterler. Kendi olmak isteyip olamadıkları ne varsa, çocuğuna yüklerler. Oysa evlat, onların tekrarı değil, Allah’ın yeni bir eseridir. Allah, her kulunu kendi esmasının bir nakşıyla yaratır; kimi ressam kabiliyetiyle, kimi aşçı nefesiyle, kimi mühendis aklıyla, kimi derviş gönlüyle gelir. Sen bu farklılığı görmez, her çocuğu aynı kalıba dökersen, o çocuk mesleğinde müflis olur.

Anne baba çocuğu gemi tüccarı yapmak ister, çocuk gönlünden aşçı çıkar; anne baba hâkim der, çocuk içinden şair doğar. Sen balıkçının oğluna ille çiftçi ol dersen, balığı da kaybedersin, tarlayı da. Çünkü kabiliyet fidan gibidir; köküne uygun toprağa dikilirse ağaç olur, yanlış toprağa dikilirse kurur.

Kalburabastî Efendi buyurur ki: ‘Evladım, anne babanın hayali çocuğa yular olursa, çocuk kendi yolunu bulamaz. Çocuğu yönlendirmek, onun kabiliyetini açmakla olur, kendi hayalini dayatmakla değil. Çocuk neyle nefes alıyorsa, onun mesleği odur. Eğer nefesi sanatla açılıyorsa, sen o nefesi hesapla boğma; eğer nefesi ilimle açılıyorsa, sen o nefesi ticaretle soldurma. Her nefes kendi işini bulur.’

İnsana en büyük iflas, yanlış meslekle geçirilen ömürdür. Çünkü malı kaybedersen geri kazanabilirsin, ama yanlış meslekte geçen yılları geri getiremezsin. Onun için evladım, meslek seçimi çocuğun gönlüyle, Allah’ın ona verdiği istidatla ve işi bilen profesyonellerle yapılmalı. Anne babanın ‘ben isterdim ki…’ cümlesiyle değil. Çünkü anne babanın arzusu evlattır, evladın arzusu meslektir. Evlat kendi mesleğini bulamazsa, hem o yanar hem anne baba yanar.

Unutma, müflis tüccarın defteri kararmış olur; müflis insanın gözleri. Yanlış meslek seçimi insanı gözünden belli eder. Yüzü ışımayan, işine küskün olan, defterini gönülsüz karıştıran kişi mesleğinde iflas etmiştir. Bu yüzden evladım, meslek seçimi ömür defterinin ilk satırıdır; yanlış yazarsan defterin sonuna kadar silgi yetmez.”

“Evladım, insanın defterleri vardır: Mal defteri, ömür defteri, aşk defteri, siyaset defteri… ama bütün defterlerin üstünde bir defter daha vardır: Mutluluk defteri. Bu defteri yanlış sayfadan açan, ömrünün sonuna kadar aradığını bulamaz.

Bil ki mutluluk ne mideyi doldurmakla, ne cebi kabartmakla, ne de kürsüye çıkmakla bulunur. Yemek içmek bedenin zorunlu ihtiyacıdır; karşılanır ama mutluluk sayılmaz. Meslek edinmek, toplumda yer almak da aklın ihtiyacıdır; yapılmazsa eksikliktir ama yapılınca da insanı doyurmaz. Bunlar ödevdir, ödül değildir.

Asıl mutluluk, ruhun açlığını gidermektir. Şiir yazmak, musiki dinlemek, bir resme bakıp derinleşmek, Allah’ın kelamıyla gönlünü yıkamak, dostla bir kahve içmek… İşte bunlar ruhun gıdasıdır. Ruh açsa insan tok da olsa açtır; ruh susuzsa insan çeşmenin başında da susuzdur.

Mutsuz insan çoğu zaman mutluluğu yanlış defterde arar. Kimi midede arar, kimi malda, kimi makamda. Bulamayınca da eski defterleri karıştırır; geçmiş günlere sığınır, ‘ah o günler’ der. Oysa mutluluk mazide değil, ruhun kendi terazisindedir.

Evladım, mutluluk bir hâl değil, bir hâlettir. O hâlet, Allah’ın kuluna verdiği esma nasibine uygun yaşamakla gelir. Ressam kabiliyetiyle doğan fırçaya dokununca huzur bulur; şair yeteneğiyle doğan kalemi eline alınca ferahlar. Eğer insan kendi esmasına uygun yaşarsa mutludur, aksi halde en büyük servet bile ona diken gibi batar.

Unutma: Beyin ilimle, mide yemekle, ruh ise hakikatle doyar. Beyni doyuran alim olur, mideyi doyuran hayatta kalır, ruhu doyuran mutlu olur. Ruhunun açlığını gidermeyen, iflah olmaz; ruhunu besleyen, iflas etmez.

Kalburabastî Efendi der ki: ‘Evladım, mutluluk gökte aranan yıldız değil, gönülde saklanan ışıktır. Ruhunun defterine doğru satırları yazarsan mutluluk kendiliğinden gelir. Yanlış sayfaya bakarsan ömrün boyunca eski defterleri karıştırırsın. İnsanı mutlu eden ne dışarıdan gelen rüzgâr, ne başkasının alkışı; asıl mutluluk içinden doğan dinginliktir.’”

Ve bu risalemin son satırında derim ki: Sermayesi ümit olan insan, asla müflis çıkmaz.

Ser Feyzlizof Delibal Hazretleri namı diğer Celil ÇINKIR

Paylaş:
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 

Topluluk Puanları (6)

5.0

100% (6)

Kalburabastî efendi’nin defteri – 62. bölüm müflis defter risalesi Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Kalburabastî efendi’nin defteri – 62. bölüm müflis defter risalesi yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
Kalburabastî Efendi’nin Defteri – 62. Bölüm Müflis Defter Risalesi yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
AYRIKOTU
AYRIKOTU, @ayrikotu1
4.12.2025 18:21:39
5 puan verdi
Kalburabastı Efendi’nin risalesi, ruhumuza ışık oldu.
Tanışmaktan onur duydum efendim.
Etkili Yorum
neneh.
neneh., @neneh-
7.10.2025 20:03:22
5 puan verdi
Müflisin iflasını adım adım anlatan muhteşem bir eser.Başucu kitabı desem abartmamış olurum.Her bölümden yeni eserler oluşturulacak kadar muhtevası geniş.Gelişime ışık tutuyor adeta.Üstadı selamlıyorum.Sağlıcakla.Saygıyla.
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL