0
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
197
Okunma

Tarih, yalnızca zaferlerin altın harflerle yazıldığı bir destan değildir; aynı zamanda unutulmuş acıların, bilinçli karartmaların ve milletlerin gözyaşlarının gölgesinde yürüyen bir hakikatler zinciridir. Osmanlı’nın çöküş devri, işte bu hakikatin en keskin aynalarından biridir.
Bir imparatorluğun ihtişamlı kubbeleri altında Türk milleti, yani devletin asli unsuru, açlıkla, yoksullukla, dul kadınlarla, yetim çocuklarla sınanmış; saraylarda süt banyoları yapılırken Anadolu’nun köylerinde sütü kaynatacak kazan bulunmamıştır. Zanaatlar, ticaret, servet, imtiyaz; hep “milleti sadıka” diye övülen Yahudi, Rum ve Ermeni cemaatlerine verilmiş, asli unsur olan Türk halkı ise savaş meydanlarında telef edilmiş, köyleri boşalmış, ocakları sönmüş, gençleri cephelerde kemik yığınına dönmüştür.
Ve sonra kalkıp bugün, geçmişin bu büyük trajedisini görmezden gelerek Cumhuriyet’i bir ihanet gibi anlatmaya çalışanlara ne demeli? Oysa Cumhuriyet, en azından bu milleti yeniden insan yerine koymanın, ona nefes aldırmanın, kaderini kendi eline vermenin adımı olmuştur.
Adaletin Adı Neden Anılmadı?
Bugün hâlâ kimse sormuyor
Neden Türk köylüsü vergi ve sefalet içinde kırılırken saraylarda debdebe sürüyordu?
Neden bir milletin alın teri, başka cemaatlerin rahat ticaretine açılırken asli unsur aç ve işsiz bırakıldı?
Neden bu toprakların asıl evladı, kendi yurdunda en yoksul, en güçsüz, en perişan bırakıldı?
Adaletin adı, güçlülerin masasında dile gelmediği için milletin yüreğinde sessiz bir isyan birikti. Ve işte o isyan, bir gün bir kıvılcım olup yandı; Anadolu’nun bağrında Cumhuriyet’in harcını karmaya başladı.
Bugün-Tarihten Ders Al(a)mayanlar
Fakat ne acıdır ki, bugün de benzer bir oyunun içindeyiz. Dün saraylar için yapılan sömürü, bugün çıkar gruplarının, rant düzeninin, küresel kapitalin, siyasetin kirli hesaplarının hizmetine sunulmuştur. Dün Türk halkını fakir bırakan düzen, bugün yine aynı halka açlık, işsizlik, yoksulluk ve umutsuzluk dayatmaktadır. Dün haremler sütle dolsun diye köylünün ocağında duman tütmezken, bugün yeni imtiyazlı sınıfların sefahati için milyonlarca insan ekmek kuyruklarında beklemektedir.
Ve hâlâ, adil olmadan, geçmişin muhasebesini dürüstçe yapmadan, Cumhuriyet’e ihanet yaftası vurulmak istenmektedir. Oysa ihanet, bir milletin emeğini görmezden gelmek, açlığını küçümsemek, acısını yok saymak ve bugünün yanlışlarını aklamak için tarihi çarpıtmaktır.
Uyanışa Çağrı
Bu milletin tarihi, küllerinden yeniden doğmanın tarihidir. Ama küllerinden doğan her millet, eğer geçmişini unutur ve bugünün günahlarına göz yumarsa, yarın yine aynı yangında kül olacaktır. İşte bu yüzden uyanışa çağrı yapıyorum:
Adil Olmadan Asla, Tarih, yalnızca sarayların, iktidarların, galiplerin tarihi değildir. Yoksulun, dulun, yetimin, kanı toprağa düşmüş askerin de tarihidir. Onları görmeyen tarih, yalandır.
Unutma, Hatırla, Unutkanlık, milletin en büyük düşmanıdır. Hafızası kuş kadar olan toplumlar, hep kandırılmaya razı olur. Oysa biz, unuttukça kaybediyoruz; hatırladıkça güçleniyoruz.
Bugün Hesap Sor, Dünün yanlışlarını dürüstçe konuşmadan bugünü anlamak mümkün değildir. Saraylarda süt banyosunu hatırlamadan, bugünkü rant düzenini kavrayamazsın.
Gelecek İçin Ayağa Kalk, Bu millet, bir kere küllerinden doğduysa, yine doğabilir. Ama bu doğuş, ancak hakikati konuşmakla, adaleti savunmakla, çıkarların değil erdemin peşinden koşmakla mümkündür.
Bir topluma olan kinle insanlığı avutmak mümkün değildir. Tarih, kinle değil adaletle yazılır. Bugün bize dayatılan çarpıtılmış hafıza, aslında bizi yarının köleleri yapmak için kurulmuş bir tuzaktır.
O yüzden diyorum ki:
Ey bu toprakların evladı!
Unutma; adalet senin sesin, hafıza senin silahındır.
Unutursan kaybolursun, hatırlarsan dirilirsin.
Ve bil ki, bu milletin kaderi bir daha başkalarının ellerine bırakılmayacak kadar kıymetlidir.
Bahadır Hataylı/28.09.2025/Sancaktepe/İST