0
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
228
Okunma

“Bir toplumun hafızası bir kuş kadar sürekliliğe sahip değilse, o toplum hep kandırılmayı bir ödül olarak kabullenecektir.”
Bu durum sadece bir uyarı değil; aynı zamanda içinde bir çağın ve insanlığın en büyük trajedisini taşıyor. Çünkü hafıza, bireyin olduğu kadar toplumun da kimliğidir. Hafızasını kaybetmiş bir birey, yönünü, geçmişini, değerlerini unutur ve başkalarının yönlendirmesine mahkûm olur. Toplumlar da aynı şekilde, tarihsel bir sürekliliğe, sorgulayıcı bir hafızaya sahip olmadığında, kendi gerçekliğini başkalarının vaatlerine teslim eder. İşte bu noktada kandırılmak yalnızca bir sonuç değil, neredeyse kutsanmış bir ödül gibi algılanır.
Hafızasızlığın Bedeli
Toplumların hafızası, kuşaklar arası aktarılan deneyimlerin toplamıdır. Bu hafıza zayıf olduğunda, her nesil sanki boş bir sayfa gibi yeniden kandırılmaya hazır hale gelir. Aynı vaatler tekrar tekrar sunulur, aynı hayaller tekrar tekrar köpürtülür, aynı yalanlar defalarca söylenir. Buna rağmen toplumsal hafıza kısa süreli olduğu için, insanlar dün yaşadıkları hayal kırıklığını hatırlamazlar.
Örneğin; bir siyasetçi yıllarca “adalet” vaat eder, ama iktidara geldiğinde adaleti sadece kendi çıkar çevresine dağıtır. Halk, bir dönem öfkelenir, ama birkaç yıl sonra aynı isim veya benzeri bir figür tekrar aynı kelimelerle sahneye çıkar. Çünkü toplum, dün yaşadığı ihaneti unutmuştur.
Hafıza kaybı burada sadece unutkanlık değildir; bilinçli bir tercihtir de. İnsan, hatırlamaktan acı duyduğu için unutmayı bir savunma mekanizması olarak görür. Ama işte tam bu noktada kandırılmak bir alışkanlığa dönüşür.
Vaatler ve Gerçekler Arasındaki Uçurum
Yönetimlerin en sık kullandığı araçlardan biri vaattir. Vaat, gerçekleşmemiş bir geleceğin cazibesidir. “Size daha iyi bir hayat vereceğim”, “Çocuklarınızın yarınları güvence altında olacak”, “Yoksulluk bitecek, refah gelecek” gibi sözler, özellikle kriz dönemlerinde toplumların en zayıf damarına dokunur.
Ama vaatlerin çoğu bir plan değil, bir uyuşturucudur. O anki acıyı dindirir, ama uzun vadede bağımlılık yaratır. İnsanlar vaatlere bağlandıkça, gerçekleri görmez hale gelir.
Burada hafızanın devreye girmesi gerekir. Eğer toplum geçmişte verilen sözlerin hangilerinin tutulmadığını hatırlasa, kandırılmaya karşı bir direnç geliştirir. Ama unutkanlık bu direnci sıfırlar.
Bir örnekle somutlaştıralım: Bir ülkede defalarca seçim yapılır. Her seçimde işsizlikle mücadele, yoksulluğun bitirilmesi, gençlere iş imkânı sözü verilir. Aradan 20-30 yıl geçer, işsizlik hâlâ devam eder, hatta artmıştır. Ama toplum yine aynı vaatlerle harekete geçirilir. Neden? Çünkü hafıza yoktur. Dün verilen söz ile bugün tekrar edilen söz arasındaki farkı hatırlayacak bir toplumsal bilinç kalmamıştır.
Kandırılmayı Ödül Sanmak
İşin en trajik tarafı, kandırılmanın toplum nezdinde bir ödül gibi görülmesidir. Çünkü kandırılmak, sorumluluğu başkasına devretmek demektir. İnsanlar, “biz elimizden geleni yaptık, onlar bizi aldattı” diyerek kendilerini temize çıkarırlar. Böylece kendi sorumluluklarını sorgulamazlar.
Kandırılmak, aslında pasif bir konfor alanıdır. İnsan, kandırıldığında “suçlu” yönetici veya liderdir. Bu da toplumun kendi hatalarıyla yüzleşmesini engeller. Dolayısıyla kandırılmak sadece tekrar edilen bir durum değil, aynı zamanda gönüllü bir alışkanlıktır.
Örneğin, defalarca sahte umutlarla oy veren bir toplum, sonunda kendini kandırılmanın mağduru olarak değil, kahramanı gibi görür: “Biz inandık, çünkü biz temiziz. Onlar aldattı.” Bu bakış açısı, kandırılmayı bir ödül mertebesine yükseltir. Oysa bu, aslında kendi aklını ve hafızasını devre dışı bırakmaktır.
Tarihten Ders Almayan Toplumlar
Hafıza yitimi, yalnızca yakın siyasette değil, tarihin bütününde görülür. Tarihten ders almayan toplumlar, aynı hataları tekrar tekrar yaşar.
Bir imparatorluk yüzyıllar boyunca yozlaşma ve adaletsizlik yüzünden çöker. Ardından yeni kurulan devlet, aynı yozlaşmayı farklı isimlerle tekrar eder. Toplum ise “artık bu sefer farklı olacak” umuduyla yine alkış tutar. Ama sonuç hep aynıdır.
Tarih boyunca “kurtarıcı” figürler sürekli ortaya çıkmıştır. Her defasında “milleti ayağa kaldıracağına” inanılmıştır. Ama her defasında bir süre sonra aynı hayal kırıklığı yaşanmıştır. Eğer toplum, bir önceki kurtarıcıya duyduğu hayal kırıklığını hatırlasaydı, yenisine bu kadar kolay inanmazdı.
Ama hafıza zayıfsa, toplum “dün aldatıldım, ama bugün yeni bir şans var” diye düşünür. Böylece kandırılma döngüsü hiç bitmez.
Günlük Yaşamda Kandırılma Kültürü
Kandırılma yalnızca siyasetle sınırlı değildir; toplumsal yaşamın her alanına sirayet eder. Reklamlarda, tüketim kültüründe, sosyal ilişkilerde de aynı mekanizma işler.
Bir deterjan çıkar, “lekeyi yüzde yüz çıkarır” denir. Çıkarmadığını herkes bilir ama yine de alınır. Bir telefon modeli çıkar, “en gelişmişi budur” denir, bir yıl sonra bir yenisiyle aynı cümle tekrar edilir. İnsanlar yine koşar.
Toplumun hafızası zayıfsa, dün aldığı ürünün eksikliğini hatırlamaz, bugünkü vaadi sorgusuz kabul eder. Bu sadece tüketimde değil, değerlerde de böyledir. Dün kutsal sayılan bir ilke, ertesi gün başka bir sloganla unutulabilir.
Kandırılmayı Önlemenin Tek Yolu,Hafıza
Tüm bu döngüyü kırmanın tek yolu, toplumsal hafızayı güçlendirmektir. Hafıza, sadece hatırlamak değil; ders çıkarmak, muhakeme yapmak, sorgulamak demektir.
Hafıza, bireysel olduğu kadar kolektif bir çabadır. Nesiller birbirine yaşananları aktarmalıdır. “Bir zamanlar bize böyle sözler verildi, tutulmadı. Sakın siz de aynı hataya düşmeyin” diyebilmelidir.
Ama günümüzde bilgi akışı hızlandıkça hafıza zayıflıyor. Sosyal medya çağında toplumların dikkat süresi birkaç saniyeye düşmüş durumda. Böyle bir çağda hafıza geliştirmek zor ama imkânsız değil.
Örneğin, geçmişte yapılan hataları unutmamak için arşivler, belgeler, tanıklıklar öne çıkarılmalı. İnsanların “unutma, hatırla, sorgula” bilinciyle büyümesi sağlanmalı.
Somut Örnekler
Ekonomi: Her seçim döneminde “enflasyon düşecek, hayat ucuzlayacak” vaatleri verilir. Ama enflasyon hep artar. Halk her defasında aynı sözlere inanır, çünkü hafıza kısa sürelidir.
Eğitim: “Eğitim sistemi köklü biçimde değişecek, gençlerimiz daha donanımlı olacak” sözü defalarca tekrar edilmiştir. Her gelen iktidar sistemi değiştirir, ama sonuç hep aynı olur: belirsizlik.
Adalet: “Yolsuzlukla mücadele edilecek” vaatleri hiç eksik olmaz. Ama yolsuzluk dosyaları yıllar geçtikçe artar. Halk bunu görse de hatırlamak istemez. Çünkü hatırlamak, kendi gafletini de hatırlamak demektir.
Hafızasız Toplumların Kaderi
Bir toplumun hafızası kuş kadar kısa olduğunda, o toplum hep kandırılacaktır. Ama mesele sadece kandırılmak değil; kandırılmayı ödül gibi kabullenmektir. Çünkü hafızasızlık, aynı zamanda sorumluluktan kaçıştır.
Bugün toplumların önündeki en büyük görev, hafızalarını yeniden inşa etmektir. Bu hafıza, sadece geçmişi bilmek değil, geçmişten ders almak anlamına gelir. Aksi halde kandırılma döngüsü sonsuza kadar sürecektir.
Ve unutmayalım, Hafızasız toplumlar, en sonunda kendi kandırılmalarını alkışlamaya başlarlar.
Erol Kekeç/26.09.2025/Sancaktepe/İST