0
Yorum
1
Beğeni
5,0
Puan
147
Okunma
Bazı insanlar ciğerleriyle, bazılarıysa kelimeleriyle nefes alır. Benim için yazmak, yalnızca bir ifade değil, hayatta kalma biçimidir. Her satır, boğazıma düğümlenen havanın açılıp da göğsüme dolması gibidir. Yazmadığımda içim sıkışır; yazdığımda ise dünyaya açılan bir pencere aralanır.
Kelimeler, görünmez bir soluk borusu gibi, ruhumla dış dünya arasında bir hat kurar. Nefesim satır aralarına siner; kimi zaman bir virgül kadar kısa, kimi zaman bir paragraf kadar uzun bir soluk… Ama her defasında içimdeki darlığı genişleten, göğsümün odalarını havayla dolduran bir serinliktir bu.
Yazarak nefes almak, kendini dışarıya bırakmak demektir. Bir sır, bir korku, bir sevda, bir kırgınlık kâğıda dökülünce hafifler. Yazı, yükü hafifletir; insanı kendi ağırlığından kurtarır. Çünkü bazen yaşamı taşımak için yalnızca akciğerlerin yetmez—bir defter, bir kalem gerekir.
Ve evet, benim için yazmak bir tür nefes egzersizidir. Her cümlenin başında derin bir iç çekiş, sonunda ise dingin bir bırakış vardır. Nokta koyduğumda, ciğerlerimdeki havayı bırakmış gibi hissederim; yeni bir cümleye başladığımda, yeniden nefes alırım.
Yazı benim oksijenimdir. Onsuz, dünya boğucu, gökyüzü dar gelir. Ama satırlar arasında açılan gizli bir gökyüzü vardır: Orada rahatça nefes alırım, derin, içten ve özgür.
5.0
100% (1)