0
Yorum
3
Beğeni
5,0
Puan
147
Okunma
Bir ilişkide en ağır yük, sevgisizliğin açık hali değildir; gizli, yarım bırakılan sevgidir.
Bir adam/kadın kendi içindeki boşluğu dolduramadığında, bunu diğerinin kollarında gidermeye çalışır. Ama içiyle yüzleşmeyi reddedenin kalbi, ne dokunuşla dolar ne de sözle iyileşir.
İnsan buna uzun süre inanır. “Benim sevgim yeter” der, daha çok verir, daha çok çabalar. Umutla bir ev kurar, yüreğini açık tutar. Fakat bir noktada fark eder ki aslında kendi varlığı, diğerinin öfkesini susturmak yerine o öfkenin hedefi haline gelmiştir.
İşte orada uzaklaşma başlar.
Çünkü eş ne kadar sorarsa sorsun, karşısında duvar gibi susan, kaçan ya da suçlayan bir yüz bulur. Ve sevgi, güvenin/anlayışın sorgulandığı yerde kaybolur.
Sevgi, tek başına bir tarafın omuzlarında büyüyemez.
Sevgi, iki yürek ister; birbirine ışık tutan, birlikte iyileşmeye cesaret eden iki insan.
Biri kendi karanlığında kalmayı seçtiğinde, diğerinin ışığı da tüketilir.
Ve asıl öğrenilmesi gereken hakikat şudur:
Gerçek aşk, kendini harcayarak başkasını tam etmek değildir.
Gerçek aşk, yanında olduğunda seni küçültmeyen, aksine seninle birlikte büyüyen bir sevgidir.
Bazen gerçek cesaret, kalmaya devam etmek değil; kendi kalbini koruyarak gitmektir.
Çünkü aşk, seni tüketen bir ağırlık değil; sana nefes veren, seni daha canlı/enerjik kılan bir bağ olmalıdır.
Unutma: sen, incinmeden de sevilebilecek kadar değerlisin.
Bunu hiçbir zaman aklından çılarma.
5.0
100% (2)