0
Yorum
9
Beğeni
0,0
Puan
170
Okunma

Geçmiş, çoğu zaman sessizdi. İnsanlar, aileler, topluluklar, bazı sözler ağızdan çıkamaz, bazı acılar anlatılamazdı. Sessizlik, bir korunma biçimi olduğu kadar, bazen haksızlıkların, baskıların, adaletsizliklerin içine gömülmüş bir ağırlık olurdu. Tarih boyunca insanlar, konuşamadıkları için sustular, düşüncelerini bastırdılar, içlerine attılar. Bu sessizlikler aynı zamanda toplumsal hafızalarda bir çok izler bıraktılar kaybolan hikayeler, anlatılamayan öyküler, görünmesin diye gizlenen gözyaşları… Susmak böyle zamanlarda bazen hayatta kalmanın tek yolu olduğu gibi ama aynı zamanda ruhsal anlamda da aşırı derecede yıprattığı gerçektir.
Zaman ilerledikçe bazı sessizlikler yavaş yavaş kırıldı sonrasında insanlar ağlamayı öğrendi, görünür acılar, gözlemlenebilir kayıplar, toplumsal travmalar dile geldi. Savaşların, göçlerin, ekonomik çalkantıların etkisi göz önüne serildi. Ağlamak, sadece bireysel bir duygu değil, aynı zamanda kolektif bir deneyim haline geldi. Tarih boyunca ve günümüzde de bu durum farklı biçimlerde tekrar ediyor, felaketler, krizler, adaletsizlikler… Gözyaşları, toplumsal hafızanın sessiz tanıklarıdırlar acılar, anlatılması gereken hikayelerin işaretleridir.
Ama yine de insan, her daim gülmeyi de bilir. Umut ve direnç, dayanışma ve küçük zaferler, gülüşün toplumsal yansımasıdır. Gülmek, sadece mutluluk ifadesi değil, bazen bir direniş, bazen bir farkındalık, bazen de tüm acılara rağmen yaşamı kucaklamaktır. Bugünlerde, insanlar sosyal medya üzerinden, sokaklarda, sanat ve edebiyat aracılığıyla hem kendi hem toplumsal gülüşlerini paylaşıyorlar. Bu gülüşler, geçmişin sessizliğine ve gözyaşlarına karşı bir yanıt niteliğinde, hem bireysel hem toplumsal bir reflekstir.
Geçmiş, gözyaşları ve sessizliklerle dolu bugün, hala bazen acı dolu ama gülüşün filizlendiği böylesi zamanlarda, İnsanlık, öncelikli olarak bu üç hali bir arada taşır, sessizlik, acı ve umut. Tarihin her evresi, bu üç duygunun farklı yansımalarını sunar. Sessizlik, gözyaşı ve gülüş, yalnızca bireyin değil, toplumun da derinliklerine işleyen, zamanın ruhunu oluşturan seslerdir. Ve belki de insanı insan yapan, bu seslerin aynı anda var olabilmesidir, Susmak, ağlamak ve gülmek…
“İnsan, sessizliğin içinde acıyı, gözyaşlarında gerçeği, gülüşlerinde umudu taşır ve işte bu yüzden insandır.”
Mehmet Demir
4924
*