0
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
163
Okunma
Sarışın, ela gözlü, kısa boylu, mini mini; neşeli konuşkan. Bu kızı tanıyor musunuz? Hayır mı? Ben tanıyorum. İsim vermeyeceğim bu kıza. Lavanta diyeceğim. Ah lavanta... Değer miydi ? Değer miydi seni aldatan, sevmeyen bir adam için o tatlı suratını asmaya. Sizi bilmiyorum ama ben bugün bir çiçeğin soluşunu izledim. Çiçekler neden solar? O güzel taç yaprakları neden kurur? Aşk bu kadar mı vurur?
Bizim lalemiz çok muhteremdi bugün. Roman kahramanları günü için insanlar Madam Bowary, Karamazovlar, Raskolnikov gibi onlarca kılığa girmişlerdi. Benim lalem Masumiyet müzesinden Füsun, ben ise takıntılı aşığı Kemal olmuştum. Rol’e o kadar girmiştim ki onu her gördüğümde ateşim çıkıyor, sanki gerçekten ona aşık oluyor muşum gibi hissediyordum -ki sanırım olmuştum- heyecandan zaten çıkmış olan ateşim sunum sırasının sonunda olmanın verdiği sabırsızlıkla birleşince adeta beni öldürüyor, midemi bulandırıyordu. Sonunda sıra bizdeydi. Sahneye çıktım ve kekeledim. Sahnenin ortasında ben değil sanki beş yaşında bir çocuk duruyordu. O an durumu topladım. Ona olan aşkımdan heyecan yaptım dedim. İşte! İşte orada kandırdım kendimi! Gönlümü aşık olmaya zorladım. Zaten aşık olduğum o sevgiliden atlayıp gerçek laleye tutuldum. Ama o böyle hissetmiyordu. Onun zaten bir"sevgilisi" vardı. Onu -o güzeller güzeli çehreyi- aldatmış, taç yapraklarını soldurmuştu.
Sonunda stantlara çıktık. Onun gözü bir kişiyi arıyordu. Onu üzeni. O an şahit oldum bir çiçeğin soluşuna. Düşünsenize! O da benim Füsunumdu artık. Sevgilimden ona kaçmıştı gönlüm. Denedim! Denedim! Ama astı yüzünü. O soluşu görmek, ne kadar büyük bir azaptı bu ? O an onu kollarım arasına almak; kimse üzmesin, ağlatmasın diye korumak istedim. Ama o beni istemiyordu. Bilmiyordu gönül tahtıma oturduğunu. O ahlaksızı bulamadı lale. Ağladı ve gitti, bir daha görmedim onu. Ah lale, bilmiyor muydun sana o an vurulduğumu? Ağlarsan vicdanımın durmadığını ?