5
Yorum
17
Beğeni
0,0
Puan
479
Okunma

Bu, bir sabah duası değil,
bir haykırış da değil tam olarak.
Bu, içinde annesinin gözyaşı kurumadan okula giden çocuğun sessizliği...
Yastığına değil, içindeki yokluğa başını koyan babaların suskunluğu...
Sobasız evlerin, ocaksız tencerelerin, yarım kalmış masalların
ve kıyıya vuran hayatların adını anmak içindir.
Çünkü bu ülkede,
bir günaydına bile sığmayan ne çok acı var.
Ben bu sabah da sustum.
Günaydın diyemedim. Çünkü sabah değil, bir yara açılıyor her gün bu ülkede.
Çünkü bazı evlerde güneş doğmuyor,
sadece sobasızlık, işsizlik, açlık, yoksulluk başını kaldırıyor.
Çünkü çocuklar defter yerine yoksulluk taşıyor sırtlarında.
Ve ben, o çocuklara sabahı selamlayacak bir kelime bulamıyorum artık.
Ne desin kalem?
“Günaydın” mı?
Bir annenin sabaha “kaynatamadığı bir çorba”yla başladığı ülkede?
Bir babanın çocuklarına verecek cevap bulamadığı sofralarda?
Ben bu ülkenin sokağında
geceyi bekleyen bir yaşlı kadının
çantasına sakladığı onurlu açlığı gördüm.
Bir çocuk sevinciyle değil,
bir çöp tenekesinde kâğıtlarla büyüyen kardeşlerimin yorgun bakışını ezberledim.
Sonra sustum…
Günaydın diyemedim.
Bu ülke nasıl bu hale geldi?
Biz çocuk gelinleri masal diye anlatırken
gerçek diye ağlayan anneler oldu.
Biz düğün dernek diye sevindik,
bir kız çocuğuna 13 yaşında kına yaktılar.
O, oyuncak bebek tutacak yaşta,
bir erkeğin “namusuna” kurban gitti.
Biz ekranlarda şov izlerken,
bir köyde öğretmen yolu kapalı diye okul göremedi çocuklar.
Biz sokakta yürürken başımızı öne eğdik,
çünkü kaldırımda üşüyen bir kediyle göz göze geldik…
Ve sokak çocuğuyla aynı kartonun üstüne baş koyduk içimizden.
Biz gözümüzü başka yöne çevirdikçe
bir genç gözaltında sabahı göremedi.
Bir kadın, sokağın ortasında defalarca bağırdı:
“Hayır!”
Ama kimse duymadı…
Çünkü utanç, duymazlığa yerleşmişti.
Ben bu sabah da “günaydın” diyemedim.
Çünkü vicdanım uyanmadı hâlâ.
Çünkü çocuk mezar taşları, beşiklerden fazla bu ülkede.
Çünkü tenceresi kaynamayan annenin sessizliğini duyduğumda
kelimelerimden utanıyorum.
Ama umudu bırakmadım.
Çünkü hâlâ bir yerde,
bir yaşlı, torununa gizlice harçlık koyuyorsa
çünkü hâlâ bir öğretmen kendi maaşıyla soba kuruyorsa sınıfa
çünkü hâlâ bir doktor gece nöbetinde,
çorbasını evsiz birine bölüyorsa
O zaman bu ülke henüz ölmedi.
Ve ben…
Her sabah günaydın diyemesem de,
dua ediyorum:
“Allah’ım, bugün kimseye fazla acı verme…”
Yaralı bir ülkenin ortasında,
yastığa baş koyamadan yaşlananların yorgunluğunda
bir çocuk tebessüm etsin diye
gönlümün bütün ışığını
bu ülkenin üstüne seriyorum.
Benim ülkem güzel.
Ama yara aldı.
Kabuk bağlamadı.
Çünkü biz görmedik, biz duymadık, biz konuşmadık.
Şimdi sıra bizde.
Ya susacağız ve yok olacağız,
ya da vicdanımızla yazacağız bu ülkenin yeniden doğuşunu.
Ve bir gün…
Belki bir gün,
günaydın diyebileceğiz korkmadan, utanmadan.
Ama o sabaha kadar
biz bu yazıları nöbet tutar gibi yazacağız.
PeriFerideÖzbilge
24.08.2025