0
Yorum
4
Beğeni
5,0
Puan
180
Okunma
Günlük siyasetin insan ilişkilerini nasıl zehirlediğini, ayaküstü sohbetleri bile kırıcı tartışmalara çevirdiğini bizzat yaşamış biri olarak söylüyorum; tadınız tuzunuz kaçsın istemiyorsanız, siyasi taraftarlığı keskin olan insanlardan uzak durunuz!
Neden mi böyle diyorum?
Gayet açık... Taraftarlık; beyin körlüğünü doğuran körü körüne bağlanma inadının ve analiz yoksunluğunun cisimleşmiş hâlidir. Bağlanmanın ‘inanca dönüşmüş’ suretidir. Doğruyu yanlıştan ayıramama... Yalın gerçeği, etrafında oluşturulmuş yalan motif ve hikâyelerden arındıramama... Sebep sonuç bağını kuramama hastalığıdır. Nitekim bunun böyle olduğunu bilenler, işlerine geldiği içindir ki, ‘taraftar’ kitlesini diri tutmak, sayıca çoğaltmak isterler. Ve tabiî ‘vermeden alınmaz’ ilkesini hiç unutmazlar. Buradan güç devşirdikleri sürece de, taraftar kitlesini her anlamda doyurur, mevcut ruh açıklarını kışkırtır; her imkân ve koşulda desteklerini hazırda bekletirler. Çünkü taraftar, ölümüne inanmıştır. Onu ‘ikna’ etmeye bile gerek yoktur. Yürü deyin, yürür! Bunun için bir siyasi figür, fikir veya ideal tarafından inandırılmak ile varlığı tartışılmaz bir ‘yalan gelecek vaadi’ yeterlidir. Soru sormayı bilmedikleri için sorgulama hassaları da körelmiştir. Birey olamadıkları için de özgün, kendine özgü fikir ve davranış geliştirme yetileri çoktan ‘sürü psikolojisi’ tarafından teslim alınmıştır. Özellikle spor (futbol) ve siyaset, bunların ‘razı varlık’ alanlarıdır. Birbirleri için var olduklarına inandırılmış bu geniş kitlelerin gizli düğmelerine sırası ve vakti geldikçe dokunmak, buna uygun propaganda kanallarını (marş, görsel içerik, yanlış hedef ve düşmanlaştırma malzemeleri vb.) açık ve hazır tutmak kâfidir.
Ortaya koyduğumuz taraftar analizi doğrusu ya, nispeten ‘uyanık’ taraftarın da işine ve kolayına gelir. Kendi hak ve hukukunu kendi adına düşünen, savunanlar vardır. Kullanılmaya dünden razıdır çünkü kitle içinde bir rol ve yer bağışlanmış; ruh ve kişilik açlığı böylece giderilmiştir. Onurlu, gururlu, değerli hissedilmenin pırıltılı dünyasında yukarılarda bir yer kapma ihtimalinin düşüyle uyur, uyanır artık. Bütün mesele; bulunduğu ‘geçici’ konumu ve durumu fırsata çevirme başarı ve becerisinin zamanı, zemini, koşuludur. Makyavel normuyla ilişkilerini tanzim ederken, siyasette ikbal ve istikbal hedefini kirli hesaplarla kazanca dönüştürme hırsına ve hevesine kapılanlar, bir yol kazasına uğramazlarsa, milletin ve ülkenin mukadderatını ellerine de geçirebilirler ki, tarihte bunun çok örneği vardır. Nitekim bedeli herkes için çok ağır olur. Siyasetteki ‘kifayetsiz muhterisler’ bunlar arasından çıkar genellikle.
Bizim taraftara değil, olayları ve tarafları tartıya koyan; algıları değil olguları sorgulayan bireylere ihtiyacımız vardır. Her zeminde eleştiri kültürü gelişmiş, tarafsız tartışma hukukunu tanıyan ve savunan ‘özgür düşünme’ iklimine geçmemiz gerekiyor. Hele siyaseti kişi ve parti adları üzerinden tartışmaya açıp doğruyu yanlıştan ayrı tutma becerisini gösterenlere düşmanca yaklaşmak ne ilişkinize, ne sorun saydığınız hususların çözümüne ve ne de ülke varlığına ve geleceğine bir hayrı dokunur. Birbirinizi haksız ve yersiz isnatlarla kırmış, yaralamış olursunuz sadece. Unutmayınız; doğru veri ve kavramlarla konuşmanın mümkün olmadığı bir sığlıkta ancak yüzüyormuş gibi yaparsınız!
5.0
100% (3)