6
Yorum
13
Beğeni
5,0
Puan
565
Okunma

Kırmızı öyküler biriktirdim, biraz Çingene kırmızısı biraz da Barselonalı bir kırmızı. Rabbulalemin murad etti de portakal gölgesinin altında kahvemi yudumladım, mango yedim, farklı aromalar ile beynimin içindeki pencerelerin tozunu aldım. Sülük gibi ayak bileğime yapışan birleşik devletler menşeli prangamı bir anlığına unuttum işte.
O unutkanlık sahfasında ebruli hayaller kurdum.
Bir ikindi vaktinde yanyana uzayan gölgemizi seyrettim. Ellerim nemlendi, hüzünle nemlenen kalbim göl serinliğine hissetti. İşte yürüyoruz. Kulağımızda Cezayir türküsü, El Shabi müziği, Hacı Muhammed El Anka’nın ganimeti olan bir orkestra şenliği. Bir anlığına ve ansızın; Fransız oluyoruz ve ikindi vaktine Bonjour diyoruz, sonra aklımıza menekşe düşüyor da, Bereket versin utanıyoruz, utanıyoruz, utanıyoruz. Fransızca utanan tüm menekşelere eşlik ediyoruz. Arabi bir ahenkle saçlarını tarıyorsun, ana dilim tekerlemeler söylüyor, dilimin ön isminde olan Ana haliyle kalbime dokunuyor ve ben çocukluğuma iltica ediyorum. Arapça ağlayıp Süryani kilisesinin duvarına yaslanıyorum, tekelemeler de, -itimat et- peltekleştiyor dilimi. Saçlarını dağınık bırakıp beni toplamaya çalışıyorsun, eksik gedik kapatayım derken herhangi bir yaramın uçurumunda yaralarınla yüz göz oluyorsun. Dağınık saçların siyah bir elbiseye dönüşüyor, yüzüme konuyor elbise ve gümüş yüzüm ne kadar çok yaşlandığımı haykırıyor bana. Demleniyorum, demleniyorum ve yılların demi bende demleniyorum. İkimizde büyüyoruz, yaşıt oluyoruz, ağlamak yerine mücadele etmeyi seçiyoruz. Sonra ben yine Oblomov gibi portakal gölgesine uzanıyorum. Öyle böyle değil bu uzanma... Dersin ki mavi evinde geminin biri gemi ölüsü oluvermiş! Ölüme uyumuş gibi bir rüyaya göz yummuş.
Gözlerimi açtım. Nur Muhammed doldu gözlerimin feri ve Allah ile tanıştığım yaştan beri hüzünceli ayetler dokunuyor yüreğime. Gözlerimin feri iki kat açılıyor ama görmek ile bakmak arasındaki ayrımı biliyorum. Belki de bu bilgiçliktir beni yoran. Bilmenin ve bilinmezliğin yol ayrımı olan şüpheye bağdaş kuruyorum. Bir süre sonra bağdaş bozuluyor ve kendimi secde ederken buluyorum. Açık denizlerden güvenli limanlara sığınmak gibi. Ölü gemiden, ölü gemi gibi uykudan, o uykunun içindeki rüyadan, rüyanın gebe kaldığı kabustan, cümle insandan ve şerli mahluktan kaçıyorum. Sana sığınıyorum ve sonra sen tevazu ile, büyükçe bir iman ile elimden tutup Allah’a götürüyorsun beni.
Beraber Allah’a iman ediyoruz, sorgu suallerimi, dahili ve harici şüphelerimi, yoldan çıkmanın kırılmalarını, şartlarımı ve bir şeyleri bir şeylere oturtamamanın hikmetsizliğini gömlek cebinde taşıyorum. Senin gömlek cebinde kalbin, kalbinin içinde rabbin varken, malumun, Rabb Teala affetsin, gömlek cebim küsurat dolu. Bu kadar gömlek cebi dedim, demesem olmaz; Eskiden genç bir adam iken kızım için çilekli gofret olurdu cebimde. Sonra çilekli gofret kızımın yüzünü elmaya çevirir, kızımın yüzü limon çiçeği gibi açardı. Ama kırmızı tonlu bir limon çiçeği. Çingene ya da Barselona kırmızısı değil.
Göğüs kafesimin Çingene avlusu olduğu zamanlar yok değil; Allah var öyle günlerim oldu ama gam da var maalesef. Uzun zamandır Tanrı’nın dili olan müzikten zorunlu bir şekilde uzak kaldım. Zorunlu şeklin bahsini açarak havana griler serpmek istemiyorum ama o bahis de El mecbur açılacak bir gün; Zira beni bilirsin, bahis açmada Matruşka gibi lafazan bir kalbe sahibim. Saklar saklar sonra sakladığım sararınca Sarılar Koleksiyonu adını verdiğim bir yazım resitaline başımı eğiyorum. Şu an yazarken fark ettim eklemeli bir dil olan Türkçe’nin ekledikçe insana hissi olarak yük yüklediğini.
-Dert değil, Allah var demiştik ama gam da yok demedik.-
Sarılar Koleksiyonu içinde su anda beynimin sularına yatırdığım Birleşik Devletler Ansiklopedisi var. El Mennan izin verir ise onu da işleyeceğim. Oya gibi. Tığ benim, ip benim, desen benim.
Notalar dokundu bana ve Cezayir doldum. Tövbe edilen sekarat (sarhoşluk) meşrubatları dilceğime değdirmeden sarhoş oluyorum ve Hak ehline sordum, tabii Fıkıh ehline de, bu sekarat hali haram değil imiş. Benimle beraber bunu duyanlardan biri Fesuphanallah dedi, biri Estağfurullah dedi, biri Neuzubillah dedi, biri Leileheillallah dedi, bir Estauzubillah dedi, ben de hayırlısı dedim.
Sevgili Lulu;
Kendince kal kimseciklere benzeme.
*El Gusto
Belgesel
Tavsiye ederim; Seyredin ve seyrettirin.
Ya Rayah ile.
5.0
100% (3)