0
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
118
Okunma
08.08.2014 tarihinde yazdığım ve Facebook tarafından hatırlatılan yazım!İlginç…
Kendini Azınlık Görenlerin Ebedî ve Edebi Rolleri
Toplumların hafızasında hep aynı sahneler tekrar eder:
Kendini azınlık olarak tanımlayan ama bu tanımı avantaja çeviren kesimler, mağduriyetin edebiyatını ustalıkla yapar. Onlar için “durumdan fayda çıkarmak” sadece bir beceri değil, adeta hayatta kalma stratejisidir. Asalak ve kişiliksiz toplumlarda bu rol, neredeyse bir meslek hâline gelir.
Bu tür gruplar, emek ve sermayenizden nasıl fayda sağlayacaklarını titizlikle hesaplar. Eline fırsat geçtiğinde tüm ihanetleri acımasızca sahneye koyar; üstelik bunu yaparken en etkili silahı “mağdur rolü”dür. Bu rol, duygusal toplumlarda en çok prim yapan, en hızlı alkış toplayan roldür. Sahneye çıktığında oyunu öyle iyi oynar ki, izleyenler bir süre bunun bir senaryo olduğunu fark edemez.
Bu oyunda “çanakçılar” senaryoyu yazar, “zavallı figüranlar” ise oynar. Figüranların aldığı pay, senaryoyu yazanlarınkinden daha küçüktür; ama önemli değildir, yeter ki durumdan ufak da olsa bir fayda çıksın. Figüran, senaryo sahibinin kazancıyla ilgilenmez; kendi cebine giren küçük kırıntı ona yeter.
Sınıf bilinci olmayan, fakat sınıfları yönetme yeteneği olan bu azınlık gruplar, toplumların kaderini belirleyecek ölçüde etkili olabilir. Asıl trajedi ise, geniş halk kitlelerinin buna farkındalık geliştirememesi; hatta zaman zaman bu oyunun gönüllü seyircisi ve destekçisi olmasıdır.
Ve işin en ironik kısmı: Mangalda kül bırakmayan, entelektüel geçinen top sakallılar, boğaz manzaralı masalarda pipolarını tüttürüp viskilerini yudumlarken, hep aynı cümleyi kurar:
“Ne olacak azizim bu memleketin hâli?”
Oysa o masa başı devrimleri, yalnızca içki buharında var olur; ertesi gün, aynı kısır döngü kaldığı yerden devam eder.
Vikipedi’nin tanımına göre entelektüel, zekâsını ve analitik düşünme yetisini mesleği gereği ya da şahsi amaçlarına erişmekte kullanan kişidir. Ancak bizim toplumumuzda “entelektüel” kelimesi, çoğu zaman gerçek bilgi üretiminden ziyade, şık cümleler kurma becerisiyle ölçülür.
Sonuç olarak, sınıf bilinci olmayan toplumlar, yönetilmeye mahkûmdur. Bu döngü kırılmadıkça, aynı senaryolar tekrar tekrar sahnelenir; tek değişen, figüranların yüzüdür. Oyun bitmez, perde kapanmaz; sadece dekor değişir. Ve biz, hâlâ aynı soruyu sormaya devam ederiz:
“Ne olacak azizim bu memleketin hâli?”
08.08.2014 -Fethi Akın