1
Yorum
7
Beğeni
0,0
Puan
192
Okunma

Hayatı bir yarış olarak görürsek, orada hem yarışanları olur, hemde izleyenler olur, bir de yukarıdan bakanlar… Her yarışta birileri birinci gelir, birileri geride kalır. Ancak mesele, kimin kazandığından ziyade, o yarışın adil bir şekilde başlayıp bitip bitmediği gerçeğidir. Şayet başlangıç çizgisinde eşitlik yoksa, sonuç ne kadar parlak görünürse görünsün gerçek bir haksızlıkla gölgelenmiştir, onun için parayla, makamla, çevreyle öne geçenlerin kazancı, aslında bir kayıptır. Çünkü alın terine dayanmayan hiçbir başarı sahici değildir. dolayısıyla bu bir hak meselesidir. Hakkı çiğnenen her insanın vebali, yalnızca o hakkı gasp edenin değil, buna sessiz kalan herkesin omzundadır ki, hele bizim inancımızda sürekli dillendirilen ve çokta iyi bilinen “kul hakkı”, asla hafife alınmayacak bir sorumluluktur. Hakkı hak edene teslim etmek, kişisel tercihle değil, adaletin gereğiyle olur. Yoksa paranın, makamın veya sadakatin belirleyici olduğu hiçbir yarış adil sayılamaz. Onun için ayak oyunlarıyla insanların önü kesildiğinde, yalnızca onların başarıları çalınmaz, umutları, emekleri, yılları da gasp edilir. Ve bu acıların sorumluluğu, sadece yapanlarda değil aynı zamanda görüp de susanlardadır.
Eğer yarışlar eşit şartlarda başlasaydı, insanlar kendi emek ve becerileriyle yer bulur, herkes kendi sırasını kendi gücüyle alırdı. Ama ne yazık ki biz, adil bir başlangıcın çoğu kez mümkün olmadığını yaşayarak öğrendik. Yarışlara girenler bilir ki seçenler yukarıda, seçilenler aşağıdadır. Üsttekiler kriter koyar, alttakiler o kriterlere göre şekillendirilir. Liyakat çoğu zaman yerini bağlılığa, sadakate, sayı üstünlüğüne bırakır. Bu ülkede yaşayan herkes farkındadır nasıl görünürde büyük bir kalabalık vardır ama gerçek kararları bir avuç mutlu azınlık verir. Onların ne dediği kadar, ne demediği de belirleyicidir. Çünkü güç her zaman sesi yüksek çıkanın değil, sustuğunda bile etkisini hissettirenindir. Eğer bir güç sahibi hala yerinde duruyorsa, ya kimse onunla yarışmaya cesaret edememiştir ya da sahip olduğu güç, onu daha fazlasını istemeyecek kadar doyurmuştur. O yüzden göz önündekilere aldanmamak gerekir ki, asıl olan, gözlerden uzak tutulanlardır. Çünkü büyük oyunlar, hep görünmeyen sahnelerde yazılırlar, onun için bu bir çeşit ahde vefa mı, yoksa başka bir hesap mı bilinmez… Ama şurası kesin, her “ama” içeren cümle, içerisinde bir problem taşır. Ve herkesin hayatında çözmesi gereken kendi problemleri vardır. Hangi yarışta adalet sağlanıyor? Neden küçükten büyüğe sıralanması gereken değerler, büyükten küçüğe sıralanıyor? Kim veriyor bu kararları? Şu yukarıdakilere sormak gerekmez mi artık? Bırakın artık herkes kendi yerini, kendi alın teriyle bulsun. Hak, aracılarla değil, doğrudan sahibine teslim edilsin. Çünkü unutmayın, hak sadece sahibine aittir. Ne yazık ki biz bunları çok yaşadık ve yaşamaya da devam ediyoruz. Biz o listelere hiç giremedik bugün olmuş hala giremiyoruz.
İyi ki o üsttekilerle bir bağımız olmamış en güzeli de bu işte hak sahibi olmak kul hakkına sahip olmak hadi onu da alın bakalım gösterin bütün maharetlerinizi, etkinizi ve yetkinizi...
Aman diyelim… Aman!
*
Mehmet Demir
26720