3
Yorum
14
Beğeni
0,0
Puan
282
Okunma

“Kıyamet; bağırarak değil, usulca, fısıldayarak gelir. Ve biz hâlâ ekran başındayız.”
Yaşamak mı? Yaşatmak mı?
“Hayatta kalmak” artık tek hedefimiz oldu.
Peki “hayatı yaşatmak” ne zaman vazgeçtiğimiz bir ideal haline geldi?
Her sabah aynı şehir, aynı yollar, aynı insanlar...
Ama farkında mısın?
O şehir her gün bir parçasını kaybediyor.
Bir ağacın kökü daha kesiliyor bu dünyada.
Belki görmüyorsun, çünkü o ağaç senin balkonunda çiçek açmıyor.
Toprak daha sessiz.
Gökyüzü daha yorgun.
Kuşlar daha az ötüyor.
Çünkü bu dünya artık bize küs.
Farkına varmadığın her şey, sessizce seni terk ediyor.
Sessiz Bir Çöküş var yani.
Bir ağacın kesilişini izlemiyorsun belki.
Ama o ağacın yokluğu, nefesinin bir kısmını alıp götürüyor.
Gökyüzü rengiyle seni kandırıyor.
O mavi, artık göğün değil.
Fabrika bacalarının kirlettiği bulutlar sadece güneşi değil, vicdanı da örtüyor.
Gökyüzündeki her gri bulut, bir çocuğun hayalinden çalıyor.
Ve sen hâlâ “Bir şey olmaz” mı diyorsun?
O zaman ben söyleyeyim, kıyamet Çoktan Başladı
Sen “dışarısı çok sıcak” diyorsun,
ama kutuplar artık kanıyor.
Sen akşam yemeğini düşünürken,
okyanusta bir balık, boğazına kaçan plastikle can çekişiyor.
Sen uyurken bile kıyamet
bir milim daha yaklaşıyor avuçlarına.
Ve biz hâlâ susuyoruz.
Sahi, hiç korkun yok mu?
Doğa Senden Kaçıyor.
Sular hâlâ akıyor, ama artık temiz değil.
Yağmurlar hâlâ yağıyor, ama artık kutsal değil.
Toprak hâlâ doğuruyor, ama artık acı çekerek.
Bu doğa bizden yoruldu.
İnsan, her şeyi bildiğini sandı.
Tanrı’nın yerine geçti.
Toprağın sahibine meydan okudu.
Şimdi…
Ölü balinalar kıyıya vururken,
biz hâlâ ekran başında saçma bir tartışmayı izliyoruz.
Bir fidan değil, bir ’takipçi’ peşindeyiz.
Yeryüzü artık bir kimsesiz çocuk gibi.
Kime anlatsa susuluyor,
kimden yardım istese göz devriliyor.
Bir tek sen duy, bir tek sen sarıl diye
her sabah yeniden uyanıyor.
Bak,
Dağlar sustu.
Nehrin sesi azaldı.
Kuşlar göç etmiyor artık;
güvenebileceği bir yön kalmadı.
Sadece Yaşamak Yetmez
Peki sen hâlâ sadece yaşamaya mı çalışıyorsun,
yoksa yaşatmaya da var mısın?
Unutma:
Bu dünya sana hizmet etmek için yaratılmadı.
Sen, ona hizmet et diye varsın.
Toprağa bas.
Suyu anla.
Havayı duy.
Çünkü onlar seni konuşmuyor artık.
Senden kaçıyorlar.
Bir gün gerçekten uyandığında
gökyüzü yoksa,
ağaçlar yandıysa,
çocuklar nefes alamıyorsa…
Sana o kahveyi demlemenin ne anlamı kalır?
Bu Yazı Bir Uyarı Değil, Bir Veda Olabilir
Bu yazı bir farkındalık yazısı, bir uyarı bile değil.
Bu yazı gecikmiş bir özür…
Belki de doğaya yazılmış bir veda mektubu.
Ama hâlâ geç değil.
Toprağa eğil.
Bir çiçek kokla.
Bir hayvana su ver.
Çıplak ayakla toprağa bas.
Bir çocuğa gökyüzünü göster.
Bir ağacın gölgesinde sus.
Ve bu dünyayı, sadece yaşamak için değil,
yaşatmak için sev.
Bir çocuğun gözlerine doğayı anlat.
Ve her sabah,
bu dünyayı sevmeye niyet ederek uyan.
Çünkü bir sabah
dünya seni uyandırmazsa
hiçbir alarm sesi işe yaramayacak.
Son Sözüm ise,
Bazı insanlar düşmez, çünkü bazı yürekler dirençle yoğrulmuştur.
Dünya da öyle…
Yeter ki biz artık düşürmeyelim onu.
Sen uykudayken,
Kutup’ta bir buz parçası daha koptu.
Kazdağları’na bir maden daha saplandı.
Okyanusta bir balina daha karaya vurdu.
Yağmur yağdı… ama bu kez su değil, kan gibi aktı.
Kıyamet; bağırarak değil, usulca, fısıldayarak geldi.
Ve biz hâlâ ekranlara bakıyoruz.
Bir fidan değil, bir ’takipçi’ daha derdindeyiz.
Ayak İzi mi, Vicdan mı?
Sekiz milyar insan, dünyayı tüketici gibi yaşıyor.
Oysa insan, bu dünyanın misafiri değil miydi?
Ne zaman ev sahibine dönüştük de
evin direklerini kendi elimizle yıktık?
Her bastığın adımda,
karbon izini değil, vicdanını da bırakıyorsun arkanda.
Çünkü sen bir ağacı sadece mobilya;
bir suyu sadece içecek;
bir ormanı sadece manzara sandın.
“Temizlik görevlisiyim” diyen birinin gözlerine bakamadığımız gibi,
yeryüzüne de bakamıyoruz artık.
Sanki onun da işiymiş bizi temizlemek!
Ama senin bıraktığın her iz, toprağın yükü oluyor.
Senin attığın her çöp, bir kuşun mezarı oluyor.
Ve sen hâlâ diyorsun ki:
“Ne olacak ki?”
Son Uyarı bile isterim...
Peri Feride ÖZBİLGE
16.07.2025