Para, gübre gibi etrafa yayılmazsa işe yaramaz. baco
yusuf eryiğit
yusuf eryiğit
VİP ÜYE

TIRPAN

Yorum

TIRPAN

0

Yorum

1

Beğeni

0,0

Puan

167

Okunma

TIRPAN


Evrensel bazda makineler falları çekip evrenin boşluğuna fırlattığında beş adet top gelip elime düştü.
Bu topların içinde dünyaya gidip yaşayıp elimizden çıkarmamız gereken yazılım programlarımız vardı.
Beş topuda açtım birisi acil elden çıkarılmalıydı diğerleri beklesede olurdu.
Bu acil olanı ben otuz beş yaşımdayken bir cinayetle son buluyordu.
Eskiden köylerden şehirlere gelen köylü işçiler olurdu bunlar şehre gelip hanlarda yatıp biraz çalışıp çay şeker parası kazanandan sonra köylerine geriye döner mal,davar ve tarlalarıyla uğraşırlardı.
Bu han denen yer bir binanın basit bir odası ve tabanı tahta döşeli bir yerdi.
Bir odada en az yirmi kişi yatardı.
Akşama kadar çalışıp yorgun düşen işçiler erkenden odalarına çekilir kuru tahta üzerinde yatarlardı.
Burada yatmalarının nedeni çok ucuz olmasıydı.
Birde lokanta vardı yakınlarda ve lokantacı şeker kestirmesi yapıp birer kepçe yarım ekmek ikram eder ona göre parasını alırdı.
Bu çalışanlar yarım ekmekle doyacak adam olmadıkları için fazladan ödeme yapıp yarım ekmek daha alırlardı,almak istemeyense yarı aç yatardı.
Sabah olduğunda bir meydanda toplanırlar işçiye ihtiyacı olanları beklerler ve iş bulan bulur bulamayansa o günü cepten yerdi.
Bu meydana amele meydanı derler ve iş bulmak isteyende,işçi arayanda bu meydana gelirdi.
Elden çıkarmak istediğim top elime geçince işte bu amele meydanına benzeyen orta dünyadaki meydana geldim.
Burada herkes kendine partner arıyor yani dünyaya gidecek bir adam cinayet işleyecekse kurbanını bu meydanda buluyor.
Eğer birinin falına kurbanlık düştüyse oda katilini bulmak zorundaydı.
Meydan kadın erkek farketmeksizin miting alanı gibiydi.
Ucu bucağı görünmez aynı zamanda bir Pazar yerini andırıyordu.
Bir tabelacıya uğrayıp az bir paraya otuz beş yaşımda cinayete kurban gidiyorum diye bir tabela yazdırıp boynuma asıp pazara daldım.
Eğer bir kadın onbeş yaşında tecavüze uğrayacaksa oda boynuna,onbeş yaşımda tecavüze uğruyorum diye tabelasını boynuna asmak zorundaydı.
Bir başkası eğer yirmi yıl hapis yatacaksa oda tabelasına cinayetten yirmi yılım var yazdırmıştı.
Tüm kaderlerin açık artırmayla satılık olduğu bu meydana ya Allah deyip bir uçtan daldım.
Bir kadın otuz yaşında kocasını öldürecekmiş koca arıyordu,bir başkası harçlık vermiyor diye dedesini öldürecekmiş kendisine dede arıyordu.
Bende otuz beş yaşıma geldiğimde beni öldürecek katilimi aramaya başladım fakat öylesine kalabalık bir kitle varki o kalabalıkta boyunlarda asılı olan tabelayı okumak marifet sayılırdı.
Meydanın bir yerine geldim hayli yorulmuştum bir sigara yakıp kenara çekildim ve gelenin geçenin tabelasını okuyordum.
Baktım bir adam geliyor tabelasında yirmi yıl hapis yazıyor.
Merhaba hemşerim deyip yaklaştım dedim sizinle belki anlaşabiliriz.
Dedi anlaşırız fakat bana biraz ödeme yapman lazım,malum ben hapiste yirmi yıl eğleneceğim.
Dedim ailen yardımcı olmazmı?
Dedi o kadar hapis hayatında kimseye güven olmaz sen yinede bana biraz ödeme yap,sen nasıl olsa ölüp kurtulacaksın paran olsada işine yaramaz.
Adamla bir miktara anlaşıp koşar adım notere gittik.
Bu noterciler makine aleminden gelen delikanlılardan oluşuyordu daha önce bu tezgahlardan tekrar tekrar geçmiş olduğumuz için yasal prosedürü ezbere biliyorduk.
Notere vardık boynumuzda asılı tabelalardan delikanlı neyin nasıl yapılacağını bile sormadı.
Bana dedi bak karşıda banka var git şu adamın parasını yatır ve makbuzu bana getir.
Koşarak bankaya gittim ama acayip sıra var.
Sıram gelince parayı ödeyip makbuzu katibe verdim ve katip hem benim elime hemde katilim olacak adamın eline mührü bastı.
Anında mühür elimden silinip gitti katibe dedim mühür silindi.
Katip o silinmez dedi ve oradan ayrıldık.
Bundan sonrası evrenin hamarat işçileri olan makinelerin yani asli zekanın işiydi.
Onlar biliyorlardı ne yapacaklarını.
Zaman çabuk geçti ve artık bir köyde çiftçilik yapıyordum.
Biraz arazim vardı iki öküz bir eşek iki çocuk bir avrat geçinip gidiyorduk.
Öküzlerle tarlayı sürerken eşekle hem odun getiriyorum hemde onu bir taşıt aracı olarak kullanıyordum.
Uzak tarlalara giderken hatun binerdi eşeğe bende arkadan takip ederdim.
Böylesine mütevazi bir hayat yaşarken olanlar oldu.
Bir gün tarlaya gittim ve baktım benim komşuyla olan sınırdaki taş benden tarafa yuvarlanmış.
Belkide komşu yuvarladı bilemiyorum.
Köylünün yasaları devlet yasalarına benzemez yarım metre toprak için canını feda eder.
Sınırına sahip çıkamayan,toprak kaybeden köylü toplumda madara olmuştur.
Toprak köylünün namusudur onun için yok sınırdı,yok toprak parçasıydı kimseyle dalaşmayacaksın.
Geçmişimi unuttuğum için bende onlardan biriydim artık ve sınırı ve toprağımı koruyacaktım.
Babamda çok sert adamdı dört kez kavgaya karıştı ve gözünün biri bir kavgada kör oldu.
Buna rağmen milim toprak kaybetmedi ve kaybetmeye tahammülüde yoktu.
Adamın huyu banada yansımış olmalıki benden tarafa yuvarlanmış olan taşı komşunun tarlaya geriye yuvarladım.
O anda elinde tırpan komşu gördü ve koşarak gelip,niye bu taşın yerini değiştirirsen abe dedi.
Bende taş aha buradaydı ve sen yerinden oynatıp benden tarafa yuvarladın deyip taşın eski yerini gösterdim.
Adam taşı alıp benden tarafa geriye attı.
Ben taşı geriye atacaktımki adam gözümün üstüne bir yumruk attı.
Dedim ulan senmisin yumruk atan yerdeki küreği alıp adamın sırtına yapıştırdım.
Eğer adama karşı koymazsam yada adamdan sopa yersem köyü terketmek zorundayım çünkü herkesin diline düşeceğim ve sopa yiyen adam olacağım.
Bunu kabul etmem mümkün değil.
Küreği yiyenden sonra adam bana küfür etti,dedi ulan kör Selimin oğlu bunu yanına bırakmayacağım.
Vay ulan sen ha babama hakaret eden deyip bende ona anası orospunun oğlu deyince adam vay ulan benim koyun gözlü anama orospu dersin ha deyip ters bir harekette bulununca baktım gökyüzünde kırlangıçlar uçuyor.
Belliki çok uzak diyarlara gidiyorlar.
Kafam boynumdan koptu kopacak sadece bir deri parçasıyla omuzlarım arasında sallanıyor.
Canım tam çıkmadığı için ölümün soğuk yüzünü orada gördüm ve dedim beni Lokman hekim bile gelse kurtaramaz çünkü o gelene kadar ben kan kaybından giderim.
O anda karanlık bir tünele girdim uzun süre yürüyenden sonra tünel beni yine o kalabalıkların dolaştığı meydana getirdi.
Baktım boyunlarında tabelalar halkımız yaşayacakları bir olaya vesile aramaya devam ediyor.
Aralarından geçip tabelacıya geldim ve artık acelem yoktu sakince yanına oturdum ve oda bana bir çay ısmarlayandan sonra ne yazayım efendi deyince yaz şöyle zengin tarafından deyip elimdeki yazıyı gösterdim.
Yazıda babadan kalma bir holdingi yönetecektim.
Babam tezgahı tam kurmuş hükümetle,bakanlarla,vekillerle yatıp kalkıyor.
Dedim tırpanı yiyenden sonra ben bu hayatı maymun gibi hoplatırım.

Paylaş:
1 Beğeni
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 
Tırpan Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Tırpan yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
TIRPAN yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
Bu şiire henüz yorum yazılmamış.
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL