SEN...
“Biz böyle eğilmezdik çocuklar olmasaydı”
Sen bir masal perisisin. Zamanın sana söz geçirememesi bundan. Mevsimler gelip geçiyor, sende hep aynı canlılık. Bitip tükenmeyen enerjinle geleceğe köprüler kuruyorsun. Ne yaşın geçiyor, ne yoruluyorsun; hep baharı yaşıyorsun. Her sabah yeniden doğuyorsun.
Ben mi? Ben senin perisi olduğun masalda yaşıyorum. Allah lütfetti, senin gölgesinde büyüdüğün ağaca dal oldum. Sevincine, hüznüne ortağım; şarkılarına ortak.
Her sabah giyinmiş-kuşanmış, umudu sırtlamış girersin bahçe kapısından. Doğar güneş. Her doğan güneş yeni bir başlangıçtır. Ve her yeni başlangıç bahardır, umut çiçeğidir, emektir, alın teridir. Ya Allah Bismillah’tır.
Ellerin aralar günü örten perdeyi, aydınlanır etraf. Okul bir ışık; dünümüzü, bugünümüzü ve yarınımızı aydınlatan. Sen okula koşan ışığa sevdalı bir kelebeksin. Gökyüzü sonsuz maviliği içinde bekler seni. Beklesin. Her şeyin bir sırası var. Ona koşacağın günler de gelecek.
Sen gülüyorsan ben de gülüyorum. Ufkumda güneş, içimde çiçekler açıyor. Masallara yol buluyorum. Gökkuşağına salıncak kuruyorum, kuşlar eksik olmuyor dallarımdan. Zümrüdü Anka ile Kafdağı’ndan dönüyorum.
Bas bas bağırıyorsam, duvarlarda çın çın ötüyorsa sesim, korkma, sana değil karanlığadır öfkem. Üzerine titrediği çiçeğe hoyrat davranmak hangi bahçıvana yakışır ki bana yakışsın. Yüzün bulutlansa benim ufkum kararıyor, önümü göremiyorum. Sen ağlayınca gözyaşın benim yanaklarımdan süzülüyor. Bir sağanak başlıyor durup dururken. İçimde bir tufan, tutunacak dal bulamıyorum.
Tomurcuklar çiçek açsın, ç,çekler meyve versin diye yorgunlukları hep yarınlara bıraktım. Yıldızlara özenip uyumadan bekledim sabahı. Seherde bülbüllerin vereceği müjde süsledi hülyalarımı.
“Ben ki toz kanatlı bir kelebeğim,
Minicik gövdeme yüklü Kafdağı,”
İstedim ki hepiniz emeksiz aş olmadığını anlasın. Çalışsın; bugün okulda derslerinde, yarın dışarıda hayatta hep başarılı olsun. Kendini ve ailesini düşündüğü kadar ülkesini ve insanlarını da düşünsün. Kuşların kanadını, ağaçların dalını, insanların kalbini kırmasın. Bir taşın üstüne taş koysun. İstedim ki…
Bu birlikte okuduğumuz şiir, bu dilimizden düşürmediğimiz şarkı, bu okuma bayramında çekilmiş fotoğrafın. Aydınlık bakışlarından güvercinler havalanıyor. Artık özgürsün, elinde kalem; bir kanadın defter, bir kanadın kitap gökyüzü dar sana. Doğruyu, iyiyi, güzeli seçmek için ihtiyacın olan silahı kuşanmış sağlam basıyorsun yere. Gözlerinle ısıtamayacağın iklim, ellerinle doyuramayacağın aç yok.
Kaybedince anlıyoruz pek çok şeyin değerini. Kömür parçası kaybolunca elmas oluyor. Gel biz bugünden anlayalım birbirimizi. Yarın meçhul. Sen benim hayallerimden tut, ben senin ellerinden; yürüyelim aydınlık yarınlara.
Yaz geldi, sen gittin. Duyulmaz oldu koridorlarda kuş cıvıltıları. Çin’den Maçin’e uzadı günler. Bırakıp gittiğin sınıflarda kurutulmuş gül kokusu hüzün. Her duyduğumda ayağımı yerden kesen sesinin bıraktığı boşluk dolaşıyor koridorları. Sam yelinin vurduğu kavruk bir bahçeyi andırıyor okul.
Yaz gelince sudan çıkmış balık gibi nefessiz kalıyorum. Sen denizsin, ben deniz çocuğu. Deniz çocuğu bozkırda nasıl yaşar? Ağustosun boğucu sıcağında umutsuzluk kol geziyor. Eylül can simidi. Eylül umut çiçeği. Eylül göçmen kuşların yurda dönme vakti.
“Her dem yeniden doğarız,
Bizden kim usanası.”
Haydi benim çiçeğim açıver de bahar gelsin ülkeme.