0
Yorum
3
Beğeni
5,0
Puan
172
Okunma
“Geçmişin Sesleriyle Yaşamak
(Doktorun Hatıra Defterinden)
Yakın zamanda yaş almış bir hastam, odama oturduğunda gözleri biraz uzaklara dalmıştı.
“Evde yalnız yaşıyoruz hanımla,” dedi,
“Ama bazen öyle oluyor ki, çocukların ya da torunların isimlerini sesleniyorum birden. Sanki hepsi evdeymiş gibi…”
Bir an durdu, sonra ekledi:
“Hanım da şaşırıyor… ‘Bizden başka kimse yok ki,’ diyor. Acaba bu yalnızlık korkusu mu doktor bey?”
İçten gelen bu soruya öylece tıbbi bir açıklama vermek yetmezdi. Çünkü bu, sadece bir “rahatsızlık” değil, yılların birikimi, sevginin, özlemin ve alışkanlığın iç dünyadaki yankısıydı.
Şunu söyledim kendisine:
“Bakın, bu duygu sizin için bir zayıflık değil, aslında hayat boyu kurduğunuz sağlam aile bağlarının bir yansımasıdır. Bu ev bir zamanlar ses doluydu, kahkaha doluydu, ayak sesiyle, çatal-kaşık tınısıyla yaşıyordu. Şimdi sessizleştiğinde beyniniz, kalbiniz, o eksik sesi tamamlamak için geçmişi çağırıyor. Bu korku değil, sevgiyle yoğrulmuş bir özlemdir.”
Bu tür duygular, yaşlılıkla birlikte daha sık görülür. Beyin, yaşanan anıların izlerini taşır. Kalabalığın içinde geçen yıllar, evden ayrılan çocuklar, büyüyüp kendi yuvasını kuran torunlar… Hepsi birer boşluk değil, ruhunuzda canlı kalan gölgeler gibidir.
Zaman zaman bu “dolu yalnızlık” hâli kişiyi bir sorguya iter:
Acaba yalnızlıktan mı korkuyorum?
Yoksa geçmişe olan özlemim mi ağır basıyor?
Gerçek şu ki; yaş aldıkça insan yalnızlıktan çok, anlamın eksilmesinden korkar.
Ve bu anlam, sevdiklerimizle birlikte büyüdüğümüzde, onlar gidince sessizlikte yankılanmaya başlar.
Bu durum bir hastalık belirtisi değildir. Ama bazen derinleştiğinde duygusal yorgunluk, içe çekilme veya hafif depresif hâller yaratabilir. Bu yüzden bu duyguların bastırılması değil, konuşulması, paylaşılması gerekir.
Sevdiğiniz insanları anmak, onları hâlâ yanınızdaymış gibi hissetmek…
Bu sizin yaşama bağlılığınızın bir ifadesidir.
Ama unutmayın: Geçmişi yaşatırken, bugünü de ihmal etmeyin.
Sevgi hâlâ sizdeyse, hayat da sizinledir
Bazen düşünüyorum:
Acaba bu, yalnız kalmanın bir korkusu mu?
Yoksa sadece geçmişin içime kazıdığı bir alışkanlık mı?
Belki de ikisi birden…
Çünkü insan sevdiğini hiç gitmemiş gibi içinde taşır. Yüzünü görmesen de, sesini duymasan da, kalbinin bir köşesi hep onunla doludur. Ve o kalp, zaman zaman o özlemi dışarı sızdırır bir seslenişle, bir iç çekişle.
Ev sessiz olabilir…
Ama benim içimde hâlâ bir bayram sabahı kalabalığı var.
Ve galiba ben bu kalabalığı, yokluklarına rağmen sevmeye devam ediyorum.
"İçinizde taşıdığınız kalabalık, yalnızlığınızın değil, dolu dolu yaşanmış bir ömrün yankısıdır."
Kamil Erbil
5.0
100% (1)