0
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
334
Okunma
Futbolun Büyüsü Neden Bitmiyor?
Eminim yazımın başlığını görünce şaşırmışsınızdır sevgili okuyucularım. Bir kadın, futbol hakkında neden yazar diye, merak da etmiş de olabilirsiniz. Daha önce de itiraf ettiğim gibi, yeni bilgilere hevesli biri olarak, futbolun bu kadar popüler ve büyülü olmasının nedenlerini hep merak etmişimdir. Neden maçların, dünyanın dört bir yanındaki yürekleri aynı anda heyecanlandırdığını düşününce futbolun sadece spor değil insanların birbirine tutunduğu, sevinçte birleştiği, hüzünde kenetlendiği bir yaşam biçimi olduğuna karar verdim. Kuralları oldukça basit olmasına rağmen, etkisi o kadar derin ki; insanı alıyor içine, adeta bambaşka bir dünya kurduruyor ve futbol sahalarında, adeta her köşe bir umut, her pas bir hayal oluyor seyircisine…
Haydi bir çocuk düşünelim birlikte… Tenha bir sokağın ortasında, plastik bir topa hayallerini yüklemiş. Şimdi de bir adam düşünelim… Dünya kaygılarını unutmuş kalabalık bir tribünde, gözlerinde yaş, yüreğinde umut, sadece bir gol bekliyor. O zaman futbol, sadece 90 dakika değil; bir ömür, bir neslin, hatta bir milletin ortak dili olmaz mı?
Brezilya’nın favelasında (gecekondu/teneke şehir), İstanbul’un arka sokaklarında ya da dünyanın herhangi bir yerinde de aynı coşku, aynı çığlık yankılanır maçlarda: “Goool!” Ayakkabın yoksa bile oynarsın futbolu, ayrıca futbol, bir maçla efsane olabilme umudunu ve hayatta dik kalma gücünü verir insanlara. Çünkü yoksulluğun içinden çıkan, böyle hikayelerin kahramanı yıldızlar, Avrupa’da milyonluk transferlerle konuşulan yıldızlar haline gelebiliyorlar bildiğiniz gibi…
Sevgili okuyucularım sosyal sınıf farkını ortadan kaldıran futbol, dünyanın her yerinde aynı şekilde işler görünse de, bana göre, canım ülkem Türkiye’de işler biraz daha farklı… Evet, burada da elbette futbol çok büyük bir tutkudur. Ama bu tutku, bazen bir sevdaya dönüşse de, bazen bir öfkeye evrilebiliyor. Tribünler çoğu zaman dostlukla coşsa da, maalesef gerilime, çatışmaya dönüşünce, telafisi olmayan sonuçlar ortaya çıkabiliyor. Ülkemizde futbol, sadece bir spor değil; bir mahalle meselesi, bir gurur yarışı, bazen de adeta bir kimlik oluyor. Takımının forması, eminim gözlemlemişsinizdir, bazıları için ikinci tendir hatta. Yense de yenilse de onu çıkaramazlar üstlerinden.
Futbol, gerçekten bütün grup sporları gibi, o kadar faydalı ki; insanın karakterini de yoğurur aslında. Bir genç düşünün; yılmadan çalışıp bir gün sahaya çıkar… O genç, hayatla mücadeleyi öğrenmiştir. Kaybetmenin ağırlığını da, kazanmanın sorumluluğunu da bilendir o artık. Sabretmeyi, çalışmayı, birlikte hareket etmeyi, bireysel yıldızlıkla kolektif ruh arasındaki dengeyi kurmayı da öğrenir… Futbol, böylece kişiliğe işleyen, hayatı şekillendiren bir öğretmen olur.
Bence en önemlisi hepimizin uygulaması gereken, en çok ihtiyacımız olan, koşulsuz sevmeyi de öğretir futbol... Son sıradayken de tribündesindir, şampiyonlukta da. O sevgi bir forma değil, bir hissiyata duyulur aslında. Gol olunca içinden fışkıran çığlıkta, kaçan penaltıda yere düşen umutta gizlidir.
Sonuç olarak sevgili okuyucularım, savaşsız bir mücadele, kuralsız bir coşku, dillere sığmayan bir bağ yaşatan futbol, bir oyundan çok daha fazlasıdır kanımca. O, insanın içindeki çocuğu yaşatan, kalbine dokunan bir masaldır belki de. Her maç yeni bir hikâye, her gol yeni bir şiir, her taraftar bir şairdir aslında. Bu yüzden futbol, yalnızca en popüler spor değil; aynı zamanda en dokunaklı, en gerçek, en bizden olandır.
Ve kim bilir? Belki hayat dediğimiz şey de, koca bir futbol maçıdır, ne dersiniz?
Nuray Öngeç