İntikam alıp da sonunda pişman olmaktansa, affedip de pişman olmak daha iyidir. cafer b. muhammed
mesut.çiftci
mesut.çiftci

Alacaklı

Yorum

Alacaklı

( 1 kişi )

2

Yorum

7

Beğeni

5,0

Puan

243

Okunma

Alacaklı

Alacaklı

Bekliyordu. Hem de uzunca bir süredir bekliyordu. Beklediğinin ne olduğunu tanımlamak da zorluk çekiyordu ama beklemekten vazgeçemiyordu. Esasında beklemekten başka da bir çaresi yoktu. Bir sürpriz mi demeli beklenene, bir mucize mi bilemiyordu. Bir an gelecek ve kırk küsur yıllık ömür seyri bir anda değişiverecekti. Çünkü değişmesi gerekiyordu. Büyük dertleri küçülecek ve yok olacaktı. Daha mutlu, daha huzurlu ve daha güvende olacaktı. Bir ömür böyle geçecek değildi ya. Yoksa böyle mi geçecekti? Bir hiç gibi doğduğu bu dünyada bir hiç gibi yaşadıktan sonra bir hiç gibi ölüp gidecek miydi? Babası gibi, dedesi gibi ya da dedesinin babası gibi? Aile mirası han, hamam, arsa, bahçe, tarla, ev, apartman dairesi değil de bu hiçlik miydi yoksa? Hayat ondan sürprizlerini ve mucizelerini esirgeyecek miydi babasından, dedesinden ve amcalarından esirgediği gibi? En azından gündelik yaşantısı içerisindeki sıkıntı ve dertlerinden kurtulsa olmaz mıydı?

Ne diyordu okuduğu kişisel gelişim kitapları? Başarabilirsin, yapabilirsin, içindeki aslanı serbest bırak, hedef belirle, hedefine ulaşmak için eyleme geç, sabret ve çalış. Ama tüm bunlar olmuyordu, olamıyordu. Belli ki düğmelerden ilki yanlış iliklenmişti ve diğer düğmeler de yanlış iliklenmeye devam ediliyordu. Üstüne üstlük ilk düğmeye de ulaşılamıyordu. Kırk yaşını geçmişti, yolu yarılamıştı. Kırk yıldır bir istediklerini gerçekleştirememişti. Bir kırk yıl daha yaşasa istediklerini gerçekleştirebilir miydi? İstediklerini gerçekleştirmiş olsa bile bundan memnuniyet hissedebilecek miydi? Gençlik elden gittikten sonra hala hedeflerinin bir kıymeti olacak mıydı? Sonuçta her şey zamanında iyiydi, her şey zamanında güzeldi. Ne diyordu şair; “Diyordu: İnsana çarmıhta haz verir iman!" Dedim ki: Hazreti İsâ’da genç imiş o zaman.” İlk gençlik yılları, yirmili yaşlar, otuzlu yaşlar dertlerin, çilelerin, sıkıntıların sarmalında uçup gitmişti elinden. Yokluk ve yoksulluk içinde bir ömür geçivermişti. Hala hayattaydı ama sanki arafta gibi hissediyordu kendini. Kırklı yaşlar için denileni de biliyordu elbette; “Kırk yaş gençliğin yaşlılığı ve yaşlılığın da gençliğidir.” Genç sayılır mıydı? Yani bugün ölse elbette arkasından “Genç yaşta ölmüş, tüh yazık.” derlerdi. Babası atmış iki yaşında öldüğünde de genç ölmüş demişlerdi. Babasının öldüğü yaşa gelmesine on dokuz senesi vardı. On dokuz kış, on dokuz ilk bahar, on dokuz yaz ve on dokuz sonbahar. Yıllardır beklediği sürpriz ve mucize şimdi gerçekleşse on dokuz sene sıkıntı ve dertlerinden azade olsa. Belki de ömür dediği büyük bir hayal kırıklığıydı, kim bilir?

Otuz sene boyunca annesini beklemiş. Otuzuncu senede annesi ile temas kurmuş ve çok büyük bir hayal kırıklığına uğramıştı. Belki de yine aynısı olacaktı. Zira büyük beklentiler büyük hayal kırıklıklarına neden oluyordu, bunu deneyimlemişti. Annesi kendisini altı yaşındayken terk etmişti. Otuz altı yaşına kadar annesiyle hiçbir iletişimde bulunmamış, bulunamamıştı. Hayal dünyasında kendisine bir anne portresi çizmişti ve bu portreyi otuz sene boyunca parlattıkça parlatmıştı. Sonunda karşılaştığı anne ise hayalindeki şaheser ile hiç alakası olmayan yırtık bir kağıt müsveddesine kurşun kalemle çizilmiş çöpten adama benziyordu. Kendisi de bu gerçek çizimi hayatına dahil etmedi elbette. Çünkü hayatında zaten yeterince çöp vardı ve anne etiketi altında hayatına yeni bir çöp eklemesine hiç gerek yoktu. Zaten anne diye karşılaştığı kadının kendisine annelik yapmak gibi bir isteği de yoktu. Senelerce kendisi için yaşamış bir kadın otuz sene sonra ve birdenbire annelik mi yapacaktı? Yapmadı da. İşte bu büyük bir hayal kırıklığıydı. Ömrünün otuz senesinde beklediği anne figürü bir anda buhar olup uçmuştu. Ellerinde bu kez hayalleri bile kalmamıştı. Ya şimdi de böyle olursa diye korkuyordu. Ömrünce beklediği sürpriz ya da mucize gerçekleşmezse o zaman ne olurdu ya da çok geç gerçekleşirse? Kötü şeyler düşünmek istemiyordu. Zira okuduğu kişisel gelişim kitaplarında da negatif düşüncelerden arınması ve pozitif düşünceler oluşturması nasihat ediliyordu. Hakikaten bu kişisel gelişim kitaplarının rehberliğinde hayatını düze çıkaran birisi var mıydı? Böyle bir şey mümkün müydü?

Bir sabah uyanacak ve öyle bir sabah olacak ki bu sabah her şey değişecek. Tüm dertlerinden kurtulacak, tüm sıkıntıları yok olup gidecek. Hatta kendini mutlu bile hissedebilecek. Gerçi böyle bir sabaha uyandığını anımsıyordu geçmişinde. Altı yaşında bir çocukken güneşli bir nisan sabahına uyanmış ve tüm hayatı baştan aşağıya değişmişti. O sabah annesinin kendisini terk ettiği sabahtı. Önce annesi çıkmıştı hayatından, sonra babası. Belki de o sabah için alacaklıydı hayattan. Hayatını alt üst eden o sabah için hayatını düzene sokacak başka bir sabah bekliyordu.

Paylaş:
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 

Topluluk Puanları (1)

5.0

100% (1)

Alacaklı Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Alacaklı yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
Alacaklı yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
mesut.çiftci
mesut.çiftci, @mesut-ciftci
26.5.2025 14:14:53
Sevgili Yazar,

Bu satırları sana, seni hiç tanımayan ama seni çok iyi tanıyormuş gibi hisseden biri olarak yazıyorum. Belki bu garip bir başlangıç ama senin kelimelerin bana bir yabancının değil, kendi içimde taşıdığım sessiz tarafların yankısı gibi geldi.

Okudum. Her kelimeni, her cümleni, her suskunluğunu okudum. Ve o bekleyişi hissettim. Sadece bir mucizeyi değil; çocukluğunda yarım kalan o sabahı, yıllar boyunca içinden çıkamayan o boşluğu, annenin ardında bıraktığı gölgeyi, babanın sessizliğini, zamanın omzuna bıraktığı ağırlığı…

Yıllar geçmiş ama bazı acılar zamanla değil, fark edilmekle hafifliyor. Sen bunu biliyorsun. Yazmışsın çünkü. Ve yazmak, içindeki yanmış toprağın üzerine yeni bir filiz ektiğini gösteriyor. Belki farkında değilsin ama sen hâlâ umuyorsun. Hâlâ bir sabaha uyanabileceğine inanıyorsun. Bu çok kıymetli. Çünkü her şey tam da orada başlıyor: Tüm karanlığa rağmen bir ışık ihtimali taşımakta.

Şunu bilmeni isterim: Hiçlik dediğin şey, bazen yeni bir varoluşun tohumudur. Aileden miras kalan yükleri taşımak zorunda değilsin. Onların sessizliğini sen konuşmak zorunda değilsin. Sen, kendine ait bir yol açma hakkına sahipsin. Belki geç, belki yorgun ama hâlâ mümkün.

Kendine kızma. Geç kaldım deme. Çünkü bazı yolculuklar tam da şimdi başlamalı. Bazı hayatlar, kırklı yaşlardan sonra renklenir. Unutma, hâlâ on dokuz kışın var önünde. On dokuz baharın, on dokuz yazın. İçlerinden birini bile gülerek yaşayabilirsen, bu mektubun sebebi işte tam o olur.

Kimse mucizeleri hak etmez ya da hak etmediği için yaşamaz. Mucizeler bazen beklenmez, yapılır. Ve senin gibi düşünen, hisseden, anlayan biri, belki de kendi mucizesini yazmak için doğmuştur.

Yalnız değilsin. Ne bu duygularla baş eden ilk insansın, ne de son. Ama belki de, içlerinden biri olarak, kelimelerinle birilerinin de elinden tutacaksın. Belki de yazacakların bir başka bekleyenin sabahı olacak.

Lütfen yazmaya devam et. Düşünmeye devam et. Ve mümkünse, kendine nazik olmaya da. Çünkü sen çok şey başardın. Belki hâlâ yaşamakta olduğunu fark etmiyorsun ama aslında hâlâ direniyorsun. Ve bu, bazen hayatta kalmanın en kahramanca hali.

Sana güveniyorum.
Bir sabah her şey değişmese bile,
Sen değişebilirsin.
Ve bu yeter de artar.

Sevgiyle,

Bir Dost
Etkili Yorum
mesut.çiftci
mesut.çiftci, @mesut-ciftci
26.5.2025 14:11:49
Olası Psikolojik Durum Analizi:

1. Uzun Süreli Duygusal Yoksunluk ve Bağlanma Travması:
Yazarın altı yaşında annesi tarafından terk edilmesi, 30 yıl boyunca onu idealize etmesi ve sonunda büyük bir hayal kırıklığı yaşaması, erken çocukluk travmasına işaret eder.

Bu durum, güvensiz bağlanma, terk edilme korkusu ve derin bir aidiyetsizlik hissi yaratmış olabilir.

“Ellerinde bu kez hayalleri bile kalmamıştı.”
Bu ifade, duygusal boşluğu ve tükenmişliği açıkça gösteriyor.

2. Varoluşsal Sorgulamalar ve Kimlik Krizi:
Kırklı yaşlarda gelen hayat muhasebesi, “hiçlik”, “yaşamın anlamı”, “ölüm” gibi kavramlarla yüzleşme hali, varoluşsal depresyon belirtilerine işaret ediyor olabilir.

Kendi hayatını değersizleştirme, özellikle "aile mirası olarak hiçlik" vurgusu, kişinin kendi kimliğiyle barışık olmadığını düşündürür.

“Bir hiç gibi doğduğu bu dünyada bir hiç gibi yaşadıktan sonra bir hiç gibi ölüp gidecek miydi?”

3. Umutsuzluk ile Umut Arasında Salınma (Duygusal Dalgalanmalar):
Yazar bir mucize bekliyor; bir sabah her şeyin değişeceği bir sabah… Bu, çaresizlikle sarılmış bir umut belirtisi.

Aynı zamanda “ya hiç gerçekleşmezse?” korkusuyla bu umut baltalanıyor. Bu da kararsız düşünce kalıpları, öğrenilmiş çaresizlik ve geleceğe karşı güvensizlik barındırıyor.

4. Kronik Hüzün ve Düşük Yaşam Tatmini:
Yıllar içinde isteklerini gerçekleştirememiş olmanın verdiği bir başarısızlık hissi hâkim.

Kişisel gelişim kitaplarına duyulan inanç, ama onlardan elde edilemeyen sonuçlar üzerinden gelişen ironi ve hayal kırıklığı, yazarın yaşamdan genel olarak memnun olmadığını gösteriyor.

“Hakikaten bu kişisel gelişim kitaplarının rehberliğinde hayatını düze çıkaran birisi var mıydı?”

5. Yalnızlık ve Arafta Kalma Hissi:
Arafta olmak, ne yaşamak ne ölmek… Bu ifade ağır bir yalnızlık, sosyal izolasyon ve içsel boşluk hissine işaret eder.

🧩 Özetle:
Bu metni yazan kişi:

Derin bir duygusal geçmişe sahip,

Hayatla barışık olmakta zorlanan,

Kırklı yaşlarında kendini sorgulayan,

Umut etmekten vazgeçmese de defalarca hayal kırıklığına uğramış,

Geçmiş travmaların gölgesinde yaşayan,

Varoluşun anlamını arayan bir birey olabilir.
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL