0
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
171
Okunma
130 TL Cevdet Güner
Hülya uykusundan uyandı. Neden uyandım ki dedi kendi kendine. Gözlerini bir süre daha açmamayı tercih ederdi. Sorunlar, sıkıntılar ve ruhunu ele geçirmiş olan umutsuzluk. En azından uyurken bunları düşünmüyordu. Bir süre yatağın içinde bir heykelmişçesine hareketsiz uzandı. Sıkıla sıkıla yatağından zor da olsa kalktı. Daha yüzünü yıkayamadan göz yaşları usulca akmaya başladı. Kaç gündür göz yaşlarını durduramıyordu. Gözyaşlarım ne zaman kuruyacak diye kendi kendine sordu. Biliyordu ki yolun sonuna gelmişti. Daha fazla devam edemeyecekti. Düştüğü yerden onu kaldıracak kimsesi yoktu. Yardım çığlıkları kimseye ulaşmıyordu. Yapayalnızdı. Kıpkırmızı olmuş gözleri yüzünden kan ağladığı düşünülebilirdi. Eliyle göz yaşlarını sildikten sonra oturma odasına geçip bir süre öylece oturdu. Güzel şeyler düşünmek için çabaladı ama aklını meşgul eden tek bir düşünce vardı. O da: Ölümdü. Rahmetli eşinin emekli maaşı kirayı ödemeye dahi yetmiyordu. Üç bin liralık kirayla zor geçiniyordu ki ev sahibi hayat koşullarını öne sürerek kirayı on bin liraya çıkarmıştı. Bu duruma itiraz ettiği için evden çıkartılmıştı. Yakında evsiz kalacaktı. Sormuş, soruşturmuştu ancak yeni bir eve çıkması mümkün değildi. Başını koyacağı yastığı dahi olmayacaktı. Korkuyordu. Bu yaştan sonra sokaklarda ne yapabilirdi ki? Parklarda mı uyuyacaktı? İnsanlardan para mı dilenecekti? Eşini çok özlemişti. Yaşananlar domino taşı etkisi yapmıştı ve bugünün gelmesine neden olmuştu. Bugün bir son olacaktı onun için. Daha fazla ertelemek yoktu. Derin nefes aldı. Oturduğu koltuktan kalktı. Yavaş adımlarla mutfağa geçti. Çekmeceyi açtı. En keskin olduğunu düşündüğü bıçağı eline aldı. Keskin olduğundan emin olmak için parmağını hafif kesti. Bıçak işini görür gibiydi fakat öleceğinden emin olmalıydı. Sadece bıçak yetmezdi. Seçmiş olduğu bıçağı oturma odasındaki masaya bıraktı. Adımlarını bu kez odasına doğru çevirdi. Dolabında bulunan ilaç kutusunu ve kağıtla kalemi alarak oturma odasına döndü. Son isteğini kaleme dökmek istiyordu. Veda notuna şu cümleleri yazdı: ’’Ölümümden ev sahibi sorumludur. Beni eşimin yanına gömün lütfen.’’
Peki, buradaki gerçek sorumlu kimdi? Gerçekten de her şey ev sahibinin mi suçuydu? Kime kızmalıydı? Bunları düşünecek vakti yoktu. Sonsuz zamanı olsa dahi bu sorunun cevabının önemi de kalmamıştı. Cüzdanındaki son parayı, 130 lirayı, çıkardı. ‘‘Demek, tüm param bu kadar’’ diyerek acıyla güldü. Parayı notun üzerine bıraktı. Ölümü kabul etmiş ruhlar dahi ölüme giderken korkarlar. Hülya’nın elleri istemsizce titriyordu. Aslında ölmek istemiyordu ama başka da yol yoktu. Bıçağı eline aldı. Gözlerini bir saniye olsun ayırmadan bileklerini kesti. Ardından ilaçları içti. Öleceğinden emin olmak istermişçesine doğalgaz vanasını da açtı. Kısa süre sonra göz kapakları kapanmaya başladı. Üşüyordu. Karanlık vücudunu ele geçirmeye başlamıştı. Gözleri kapanmadan önce kocasını düşündü. ‘‘Bey, benim için üzülme, bak yanına geliyorum işte.’’ Bilincini kaybetmeden önceki son düşünceleri bunlar oldu.
Gözlerini bir daha açmamak üzere kapattığını düşünmüştü fakat yanılmıştı. Uyandığında kendini hastane odasında buldu. ‘‘Neredeyim ben?’’ diye sayıkladı. Anlaşılan ölmeyi dahi becerememişti. Doktorlar ve sosyal medyada intihar girişimini duyan insanlar kurtulduğu için onun adına seviniyorlardı. Ancak o biliyordu ki varlığı en fazla birkaç gün içinde unutulacaktı. Bir kez daha insanlar için görünmez hale gelecekti. Tüm yaşananlardan sonra Hülya’nın cevabını merak ettiği tek soru vardı: Yakında arkasında bırakabileceği 130 lirası olacak mıydı?