0
Yorum
3
Beğeni
0,0
Puan
257
Okunma
Mutfak penceresinin önünde oturmuş içeriye bakan kediler ne düşünürler hayat hakkında?
Ya da
İnsanlar fırının önünden geçerken ayaklarını yerden kesen yeni pişmiş ekmek kokusuna karşı direnirken?
Mideler ne düşünür içi bomboş iken, bilen var mı?
Tanrılar ne düşünür peki acıkmaya bile zamanları yokken? Yemekten yemeğe koştururken, lezzetleri mi karşılaştırırlar yoksa?
Kediler bahçenin önünde, badem ağacının yemek vermesini bekliyor. Tanrıları ikinci kattan onları besliyor. Kediler ürüyor hiç durmadan. Hiç durmadan acıkıyor ve ürüyorlar. Onlara bakıyorum kızgınlık ve ilgiyle. Kızgınlığım tanrılarına karşı, karakterlerini bozuyor diye.
Düşünüyorum; dünyaya getirdikleri yavrularını karınları aç iken de becerebilirler miydi, yoksa üremek karnı tok eylemi mi?
Düşünmek yorucu iş. Güneş tepeye çıktı, kediler hırsızlığa, ben de uykuya birinci kata. Rüyamda azrail oldum. Tanrı Roma’ya taşınmıştı. Emir verdi: “kedileri öldür!” henüz tırpan yoktu elimde, siyah bir bez parçası yetiyordu edep yerlerimi örtmeye. Yüzyıllar öncesinden kalma, her yanından irinler akan bir veba çıkarıp verdim tanrıya. Öldü.
Kediler geri döndü, yanında yavruları vardı. İkinci kattaki tanrıçanın onları kısırlaştırmaya parası yoktu. Badem ağacını don vurdu. Korkarım bu yıl aç kalacaklar, bizimle beraber.