Ödünç alınan son kuruşla ödenen ilk kuruş arasında tabii muazzam bir fark vardır. goethe
serdarname
serdarname

Paslanmış Ruhların Monoloğu

Yorum

Paslanmış Ruhların Monoloğu

( 2 kişi )

1

Yorum

4

Beğeni

5,0

Puan

231

Okunma

Paslanmış Ruhların Monoloğu

Paslanmış Ruhların Monoloğu

Gökyüzünde yorgun bir ahenkle sallanan bulutlar, sanki bana bir şeyler fısıldıyor. Fısıldadıkları şeyleri tam duyamıyorum ama hissettiğim o derin yankı garip bir şekilde yakıcı. Varlığımın sınırları seyrelmiş, bedenimle ruhum arasında bir anlaşmazlık var gibi. Bir yerlerde bir şey yanlış ama ne olduğunu anlayamıyorum. Zihnim karmakarışık; düşüncelerim, bir şehrin tam ortasında kasırgaya tutulmuş gazetelerin uçuşan parçaları gibi kontrolsüzce dönüp duruyor. Ne okuyabiliyorum, ne toparlayabiliyorum.

Ben kimim? Evet, klişe bir soru gibi geliyor ama tam anlamıyla can damarımı sıkıştıran bir dev sorunsal. Bir zamanlar bu sorunun cevabını biliyordum, ya da öyle sanıyordum. Adımın ne olduğu, babamın kim olduğu, nerede doğduğum ya da hangi hayalleri geleceğimin pusulası diye seçtiğim. Biliyordum! O zamanlar biliyordum. Şimdi ise bilginin bu en basit hali bile bir dilek ağacı yaprağı gibi kırılgan ve ulaşılmaz.

Sistem… Ah, bu sözcük dile adeta dev bir demir kilit gibi oturmuş. Herkesin gündeminde ama kimsenin tam anlamıyla kavrayamadığı bir canavar. Gerçekten bir canavar mı, yoksa bizim ona verdiğimiz başka bir maskenin adı mı? Evet, sistem. Öyle bir şey var ki, her devinimiyle ruhumdan bir parça koparıyor. Her çarkın o dönmeyen dişlisi bir şekilde benim umutlarımı öğütüyor. Peki ama ne öğrendim bu acımasız karşılaşmadan? Bir zamanlar çocukken; hayallerim rengârenk kâğıtlara yazılmış, pamuk şeker kıvamında bir çocuksu naiflik taşıyordu. Ama… Şimdi o kâğıtların rengi soldu. Pamuk şekerin yerine paslı demir tadı geçti.

"Çalışan demir pas tutmaz," dediler. Hayatımı bu sözü canlı bir tezahüre dönüştürmek üzere harcadım. Çocukken oyun parkında hayallerin peşinde koşmak yerine, bir masa başında hesaplar yapmayı seçtim. Gençken ay ışığı altında sevgiyi hissetmek yerine, ofis lambalarının altındaki yorgunluktan sıyrılmayı umdum. Ama sonuç? Çürüyen bir demir gibiyim, ruhuma pas sinmiş. Artık tutmayan pasın kemirici asalığı var üzerimde. Bir zamanlar işleyen mekanizmaların dişlileriydim; şimdi hepsi tıkandı.

Nedir bu çark, neden döner? Her şeyin amacı ne? Bana öğretilen gerçeklik, ardına duvarlar çektiği o kurgusal düzenekle mi sınırlıydı? Kendini bilgiyle besleyen ama sonunda “cehalet müptelası” bir topluluğun gözlerini açmayı umut etmek; nafile bir çaba mıydı? O kadar çok soru var ki etrafımda, hepsi havada asılı duruyor, ince tellerden birer sessizlik damlıyor üzerime.

Belki de insanlığın en büyük hatası, sorgulamayı çok geç öğrenmesidir. Bizler doğar doğmaz, bize hazır kalıplar, etik sözleşmeler, ahlaki sınırlar, sistem kodları ve kimlikler dayatılır. Adımızı birileri seçer, hedeflerimizi birileri çizer. Ancak sorgulamanın önemine dair farkındalık, çoğu zaman elimizden kaçmış bir balık gibi gelir. Bu balığı yakalayan şanslı azınlık mı gerçek anlamda yaşar; yoksa nehirde sürüklenenler mi? Emin değilim. Belki ikisi de yaşamaz. Belki de yaşamak, en temel sorunun çözümü değil, geçici bir masaldır.

Ruhum ağır… Öyle bir ağırlık ki, kendi varlığımı aşağı çekiyor. Aynada yansıyan bir yüz gördüğümü sandım; ama yüzün kime ait olduğunu bilmiyorum. Gözler mi ben, dudaklar mı, yoksa o keskin ifadeye dokunan kırışıklıklar mı? Beni tanıyan birilerini bulmak istiyorum, ama bu “birileri” getirdiğim maskelere bakıp sadece bu yüzleri görür. Beni, özümü değil. Ruhumun dokunduğu geçmişe dair hiçbir iz bulamıyorum artık. Çocukluk anılarım silik. İlk aşkımın kıpırtısı buharlaşmış bir damla gibi uzak. Sevinç, hüzün, nefes… Her biri elimden kayan birer avuç kum gibiler.

Kendi içimde bir döngü var. Sürekli dönüyor, sürekli sorularla işgal ediyor beni. Her sabah uyanış, her gece uyuyuş… Her yeni gün, beni bir öncekinin aynası gibi karşılıyor. Evren, zaman ve insanlık aynı kıvrımlı halkanın içinde dönüyor ve döndükçe beni yavaş yavaş içine çekiyor. Ben de paslanan bir ruh olduğunu hissettiriyor.

Evet, çalışıyorum. Çabalıyorum. Savaşıyorum. Ama hiçbir demir yeterince kuvvetli değildir. Hiçbir çark sonsuza dek dönmez… İnsanlığın kendisi gibi. Bir gün tüm sistem duracak ve biriktirdiğimiz maskeler, kimlikler, isimler ve yüzler; bir yerlerde unutulan bir çöp kutusuna dökülecek.

Adım mı ne?
Hangi adım? Hangi yüzüm?

Paylaş:
4 Beğeni
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 

Topluluk Puanları (2)

5.0

100% (2)

Paslanmış ruhların monoloğu Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Paslanmış ruhların monoloğu yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
Paslanmış Ruhların Monoloğu yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
Zümrüt Kul Hasani
Zümrüt Kul Hasani, @hasanbelek
15.5.2025 11:53:58
5 puan verdi
Harika bir bir felsefi deneme
Tebrikler değerli dost
Kalemin daim olsun inşaAllah
Kutluyorum
Selam ve saygılar sunarım
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL