Gönlünün arzusuna göre iş yapma ki, sırtına pişmanlık yükü yüklenmeyesin. ferideddin attar
Emin barut
Emin barut

AYRILIK ŞARKISI

Yorum

AYRILIK ŞARKISI

( 2 kişi )

1

Yorum

7

Beğeni

5,0

Puan

354

Okunma

AYRILIK ŞARKISI

AYRILIK ŞARKISI



Hiç bu kadar kendimi birilerine anlatmak ihtiyacını hissetmemiştim.
Ne olurdu sanki şu an karşımda biri olsaydı. Beni dinlemese de olurdu, yeter ki dinler gözüksün. Ne olurdu sanki şu an yanımda biri olsaydı. Beni anlamasa da olurdu, yeter ki anlar gözüksün.
Ne olurdu sanki onun da hüzün kokan şarkıları olsaydı.
Ne iyi olurdu.
Yine de bir erkeğin yalnızlığı zordur. Hele de benim gibi bir erkeğin…Tam olarak paylaşamaz duygularını… Ne hissettiğini istediği gibi açıklayamaz. Sessizdir. Cehennemini içinde yaşar. Sadece kendisi duyar çığlıklarını…
Seninle yaşanan her anı karşıma çıktığında bana ayrılığın şarkısını söylüyordu. Ve ne yazık ki ben bu şarkıyı her zaman tek başıma dinlemek zorundaydım.
O kadar çok konuştum ki hayalini karşıma alıp… O kadar çok içimi döktüm ki sana…
Uzun zamandan beri sisli bir havada yolunu kaybetmiş bir gemiye benzettim kendimi... Önüme ne zaman ne çıkacağını hiç bilmeden yaşadım. Üstelik öyle dağılmıştım ki… Üstelik de o kadar yalnızdım ki…
Yalnız kalmaktan korkmadım hiçbir zaman, bilirsin... Hatta zaman zaman yalnız kalmak için herkesten köşe bucak kaçtığım bile olmuştur.
Ben yalnız bırakıldığım için isyan ettim.
Hayata… Herkese… Sana...
Ama en çok da kendime…
Yüreğimdeydin. Hayallerimin en önemli kişisiydin. Sevdiğimdin. Sevgilimdin.
Aynı zamanda arkadaşım, dostumdun. Can yoldaşım yine sendin.
Sen, umudumdun. Hayat denen yolda yanında güvenle yürüyeceğim yol arkadaşımdın.
Ya ben…? Ben senin neyindim ?

Hiç unutamıyorum o son sahneyi… Kekeliyordun, gözlerini kaçırıyordun gözlerimden… Bir şey vardı sende, bunu hissediyordum. Korkuyordum olacaklardan… Dudaklarından dökülen kelimeler yüreğimi kanatıyordu. Çünkü gitmekten bahsediyordun.
Tüm yaşam sevincim, tüm heyecanım bir anda son bulmuştu. Şaşkındım. Ağlamaklıydım. Ne olur öyle bakma, demiştin bana… “Ne olur öyle bakma…” Bakışlarımdan rahatsız olmuştun. Bir şeyler daha söyleyecektin, nedense sonra vazgeçtin. Hayatımı adadığım sen; beni sensizliğe bırakarak, hayatımı yıkarak, gençliğimi karartarak gitmiştin.
Rüya bitmişti.
İnanamıyordum o an ki yaşadıklarımıza… Oysa az öncesine kadar ne kadar da mutluydum. Ne kadar da coşkulu bir şekilde gelmiştim o son randevuya… Bir anda nasıl da ters yüz oldu her şey…
Duygular yara aldığında neden hiç kan akmaz ki… Oysa tam da kan gölünün ortasında hissediyordum kendimi…
Arkandan baktım bir süre… Her adımda biraz daha yok oluyordun. Her geçen saniye yüreğimde daha fazla ağırlığını hissettiriyordun.
Biliyor musun, ben sana o kadar güveniyordum ki... Sevgime o kadar inanıyordum ki, yaşadığımız hiçbir şeyin hesabını sormuyordum sana... Nasılsa bir ömür yetecek kadar sevgi biriktirmiştim yüreğimde... Nasılsa herşeyimle senindim. Bana hayatını adadığını söylüyordun. Bu yüzden çocuksu bir saflıkla özgür bırakıyordum seni... Benden başka hiç kimseye aşık olamayacağını düşünüyordum.
Ne kadar da yanılmışım meğer…
Uçmak istediğimde cesaret veriyordun, güç veriyordun bana... Düşmek üzereyken tutuyordun. Düştüğüm zamanlarda sen yerden kaldırıyordun beni, gülümsüyordun. Her zaman sevgi doluydun.
Başka nasıl düşünebilirdim ki…
Kahkahalarımda da en üzüntülü anlarımda da sen yanımdaydın. Her derdimi dinliyor, çare buluyordun. Ağladığımda gözyaşlarımı sen siliyordun. Sanki içine, yüreğine sokacak gibi sarılıyordun bana… Kalp atışlarını duyabiliyordum. Üşüdüğümde sen ısıtıyordun ellerimi…
Üstelik öyle de inandırıcıydın ki…
Kimselere olmadığın kadar yakındın bana.. . Kimselerle paylaşmadığın kadar paylaşıyordun benimle hayatı... Zamanını, sırlarını, ekmeğini... Sevgini paylaşıyordun.
Can oluyordun bana, canan oluyordun. Can yoldaşım yine sendin.
Benimdin. Her zaman benimleydin.
Öyle ki ben sen olmuştum artık... Sen de ben…
Bir insan kendisinden nasıl ayrılabilir ki... Nasıl kendini bırakıp da gidebilir.
Bu dünyada insanın kendisini bırakıp da gidebileceği bir yer var mı ki…

Ah be sevgili…
“Aşkı farklı yaşıyorsun sen… Aşka aşıksın. O an hayata daha fazla sarılıyorsun, daha fazla heyecan duyuyorsun yaşamaktan… Kanın damarlarında daha hızlı akıyor. Gözlerin dünyaya daha dolu bakıyor. Aşk senin için ateş böceğinin ateşe olan tutkusu gibi... Bu uğurda kendini yakmayı da, yok olmayı da göze alıyorsun. Aşkın, var olmamızın amacı olduğuna inanıyorsun.” diyordun her zaman...
Haklıydın.
Sen benim tüm dünyamı kaplıyordun. Tüm kötülüklerden seninle arınıyordum. Korkmuyordum karşıma çıkacak olumsuzluklardan... Korkmuyordum yaşayacağım acılardan…
Hem ben sensiz nasıl yaşayacağımı bilmiyordum ki...
Hatırlar mısın; bir kez tartışmıştık seninle... İlk kez dayatmalarına karşı çıkmış ve kısa bir an için ayrılmıştık. Ayaklarım her adımda senden biraz daha uzaklaşırken beynimde bir çığlık vardı; “Hayır, gitme ondan... Sen onsuz yaşayamazsın. Nefes alamazsın.“
Zaten yüreğim de senden gitmemi hiçbir zaman istemedi ki… Ne de olsa senin sevginle doluydu.
Her sevdanın içinde ayrılık vardır. Üstelik de bu ayrılıklar sevdaya dahildir, bilirim. Ama sen bu kez çok uzattın ayrılığı be, sevgili...
Ben yine de gönlümden seni hiç uzaklaştırmadım. Seni hiç terketmedim ben... İnatla sevgimizin bekçiliğini yaptım. Yaptığım iyi bir şey mi, bunu bilmiyorum. Zaten başka türlüsünü öğrenmemiştim ki... Sensiz bir hayatı hiç yaşamamıştım ki... Sen her zaman benimle olmalıydın. Uzakta olsan bile içimde yaşamalıydın. Yoksa hayata tutunamaz, yıkılırdım. Sen sabrımdın benim... İnsanlara güvenimdin. Sen sevgi kaynağımdın. Tüm bunlar yok olduğunda, sen olmadığında ben nasıl yaşardım.

Hiçbir iyilik karşılıksız kalmaz, derler. Bunun bedelini de ben tek başıma ödedim. Kaybeden taraf ben oldum. Ama inan bana hiçbir zaman sana beddua etmedim. Kötü ol, benim çektiklerimin bin beterini çek, demedim. Ben her zaman tek başıma dinledim bu ayrılık şarkısını... Her zaman zararı bana dokundu. Ne de olsa bir insandım, sesimi fazlaca çıkaramadım. Savunamadım kendimi, aşkıma sahip çıkamadım. Bu yüzden de tüm öfkemi içimde yaşadım. Bu yüzden hem kendime hem de hayata geç kaldım. Bu yüzden gücüm tükendi. Bu yüzden önümde akıp giden böylesi güzellikteki bir öykünün sonunu değiştiremedim. Bu yüzden kaderime boyun eğdim.
Ben seninle savaşmak istemedim hiçbir zaman... Ben seni yok etmek istemedim. Sadece var olmak istedim.
Birlikte...
Ve bunu tüm hücrelerimde hissetmek istedim.
Çok şey mi istedim, ha...?

Sen gittiğinden beri her şey yerli yerinde duruyor. İnsanlar yine aynı koşturmaca içindeler... Değişen sadece mevsimler...
Bir kış günüydü ilk kez bir araya geldiğimizde... Üşümezdi ellerim seninle birlikteyken... İçim ısınırdı seni düşündüğümde...
İşte yine kış ve ben yine yalnızım.
Sen ne yaptın bana, ha… Ne yaptın da bir anda kolumu kanadımı kırdın. Sanki bir anda yeryüzünde yaşanan tüm aşk acılarını benim sırtıma yükledin. İsyan mı etmeliyim şu an… Bağırmalı mıyım.
Sessizce kabulleniyorum herşeyi… İsyanımı sadece kendim duyuyorum. İçimdeki fırtınaları sadece kendim yaşıyorum. Üstelik neden ben, diye de sormuyorum artık… Kaderime lanet okumuyorum. Demek ki böyle olacakmış, demek ki daha yaşayacağım çok acılar varmış, diyorum.
Senden ayrılmak yine de o kadar zoruma gitmiyor, inan... Asıl canımı sıkan senin her dediğini koşulsuz kabul etmemdi. Bu kabullenişin, bunca teslimiyetin nedeni aşk mıydı? Aşk bir teslimiyetse eğer, neden teslim olan sadece ben oldum ki...?

En inandığın doğrularım bile senin küçük bir itirazınla yok oluyordu. Bana öyle bir yol çiziyordun ki; artık asla yorulmayacaktım, asla ışıksız kalmayacaktım. Ve ben tüm bunlara da körü körüne inanıyordum. Bu yüzden kendimle sürekli kavga ediyordum.
Nasıl da güveniyordum sana... Varlığının benim için büyük bir şans olduğuna inanıyordum. Güçlüydün karşımda... İkna ediciydin. O yüzden seninle birlikte sonsuza kadar yaşayacağıma inanıyordum. Üstelik de en korunaklı şekilde... Üstelik huzur içinde...
Yine de söylüyordum sana; benim kendimi güvence altına almak gibi bir beklentim yok, diyordum. Sadece ben seninle olmak istiyordum, sadece senin aşkınla var olmak istiyorum, diyordum.

Üşümüyorum şu an…
Soğuklar kendisini iyice gösterdiği şu günlerde hem de...
Bir an, ben her bahar aşık olurum, diyen şair geldi aklıma…
Aşkın mevsimi yok ki... Aşkın zamanı da yok.
Buz tutmuş yüreğin bir anda ortaya çıkan ateşle ne zaman yanacağını kim bilebilir ki... Ya da sevgiyle dolu bir yüreğin ne zaman buz tutacağını…
Benim yüreğim hala sıcak... Hala sevgi dolu…
Ben seni hiç unutamadım. Sen benim ilk göz ağrımsın. Bir yerde aşk dense ilk aklıma gelensin. Ne de olsa uzun yıllar ışığım da, güneşim de sendin.
Oturduğum çay bahçesinin penceresinden denizi seyrediyorum. Burayı hatırlarsın, hafta sonları seninle birlikte pek çok kez gelmiştik.
Hafta sonlarını iple çekerdim. Benim bayramımdı onlar… Haftasonu sen demekti. Sana koştuğum saatlerdi. Bize ait saatler… Öyle mutluydum ki o anlarda... Çabucak geçmesini hiç istemezdim. Ama ne önemi vardı ki, haftasonları tükenmiyordu ki...
Biliyor musun, burada senin karşında otururken böylesi bir kadının sevgilisiyim, diye kendimle gurur duyuyordum. Sana çaktırmadan etrafımdaki masalara göz gezdiriyordum. En güzel, en sevilesi kadın olarak seni görüyordum. Çok şanslı görüyordum kendimi… Seninle konuşmayı o kadar seviyordum ki... Hele de “Bugün neler yaptın”, diye soruyordun ya… Öyle mutlu ediyordun ki beni... Bu sözünde bir sahiplenme vardı bana göre... Bir ilgi, alaka... Sen benim için önemlisin, demenin değişik bir şekliydi sanki... Üstelik de bunu o kadar içtenlikle soruyordun ki...
Bazen bana canım derdin. Aşkım derdin. Ama ben en çok birtanem demeni severdim. Çünkü içinde sevginin tüm renkleri vardı. En güzel sözcükler tek bir kelimede bütünleşmiş gibiydi. Birtanendim senin, daha ne isterdim ki…

Nasıl çıldırmadım o anlarda... Sen gittiğinde hala nasıl ayakta kalabildim, bilmiyorum.
İsyanım vardı içimde... Haykırışlarım kulaklarımda çınlıyordu. Sessiz fırtınalarım hayata karşı direncimi azaltıyordu. Kırılganlık, zamanla kızgınlığın yerini aldı. Terkedilişin yerini de vazgeçiş...
Buna kendimi inandırmaya çalışıyordum. Terkedilmeyi kabullenemiyordum. Vazgeçtim, diyordum.
Kendime yeni bir hayat kuracağım, demeye başladım. Sonra bu fikrimi hayatımda yeri olan tüm herkese söyledim. Söylerken onların yüzlerine bakamıyordum. İnandırıcılığı yoktu bu sözlerin ne de olsa... Kendim de inanmıyordum ki... Çaresizliğimi ifade eden sözlerdi sadece... Zoraki bir tercihti. Kendime yeni bir hayat dayatılıyordu ve ben de buna mecburen uymak zorunda kalıyordum.
Benim tek isteğim sendin. Bu hayatta tek isteğim senin yüreğinde yaşamaktı. Birlikte bir hayatı paylaşmaktı. Yerlerde sürünen egoma biraz olsun can verebilmek için yeni bir hayat yalanına sarıldım. Bu yalanla yaşayacaktım bundan sonra... Hayatta kalabilmek için bu yalana ihtiyacım vardı. Diğer türlü herkesin gözünde sevgisi karşılık bulamamış biri olarak görünecektim. Aslında pek de önemli değildi böyle görünmek... Ama seninle ilgili o kadar çok hayal kurmuştum ki ve bu hayalleri o kadar çok anlatmıştım ki birilerine... Bir anda yapayalnız kaldığımda bana acımalarını istemiyordum. Bu yalan beni biraz olsun koruyordu, acıyan bakışlardan... Uçamayan yaralı bir kuş gibiydim ama bunu sadece ben biliyordum. İçimde beni ısıtan bir sevgi vardı ve ne yazık ki bu sevgi karşılıksız ve sessizce yaşanıyordu.

Bir insan kendini güçsüz hissettiğinde eksilmeye başladığını hissediyor. O kadar güçsüzdüm ki sokağa çıkmaya bile korkuyordum. Herkes, herşey beni yaralayabilidi.. En küçük bir saldırıya bile karşı koyamayacağımı biliyordum. Bir daha eskisi gibi sevemeyeceğimi bilmek beni dipsiz bir kuyuya doğru sürüklüyordu. Yine de eve kapanmak istemiyordum. Çünkü nefes alamıyordum, boğuluyordum. Kendimi sokağa, dostlarımın arasına atarak onların arasında kendime yarattığım sahte cennetimde yaşıyordum. Sahte gülücükler, abartılı kahkahalarla içimi çok daha fazla kanatıyordum. Hiçbir yere sığamıyordum ki.. Hiçbir yere ait hissetmiyordum ki kendimi.. En yakın arkadaşlarımın arasında bile yalnızlığımdan sıyrılamıyordum ki…
En çok zoruma giden şey de; bir arkadaşımla konuşurken bana eşiyle ilgili şikayetlerinden bahsetmesiydi. Dilim döndüğünce onun sorunlarına çare bulmaya çalışırken içimdeki fırtınalarla baş ediyordum. Kendim onulmaz yaralara sahipken başka sevdaları tamir etmek zorunda kalıyordum. Oysa en çok ilgiye benim ihtiyacım vardı.
İçimde tüm dünyaya yetecek kadar sevgi varken bunu saklayarak yaşamanın ne denli zor olduğunu sadece ben bilirim. O yüzden her zaman güçlü görünmeye çalışıyordum. Her zaman insanların beni tanıdığı yüzümle çıkıyordum karşılarına... Böyle davranırsam bana daha az zarar vereceklerini düşünüyordum.
Artık başka bir hayatın varlığını unutmuştum. Ben nasıl acı çekiyorsam senin de aynı acıları çektiğini sanıyordum. Ben nasıl ki bir boşluk içinde debeleniyorsam senin de aynı durumda olduğuna inanıyordum. Ben yok olurken sen de benden uzakta yok oluyordun.

Ahh be sevgili… Yokluğunda İskenderun Sokakları’nda tek başımayken elele yürüyen sevgilileri görüyorum. O an öyle bir transa geçiyorum ki; sanki yanımdasın, sanki ellerim ellerinde... O an yürüyüşüm bile değişiyor sanki... Sonra kendime geliyorum. Ellerim boş, yanımda sen yoksun. Bir anda içimde fırtınalar çıkıyor. Karşı koyamadığım depremler... O anlarda senden öyle nefret ediyorum ki...
Grup halinde bir eğlenceye gittiğimizde tüm arkadaşlarım sevgilisiyle, eşiyle dans ederken ben yüzümde sahte bir gülümsemeyle onları izlerken aklımda sadece sen... Sadece sana olan kızgınlığım... En çok da “neden evlenmiyorsun, Oğlum” diye soran akrabalarım… Onlara ne diyebilirdim ki... Senden bahsedemezdim ki… “Ben birini seviyorum. O şu an bir başka biriyle evli.. Diyemiyordum ki... İsyan ediyordum sadece, sessizce... Kalbim paramparça oluyordu o anlarda... “Zaman en iyi ilaçtır, sen de unutursun” diye teselli vermeye çalışan kişiler yüreğimin sende kaldığını bilmiyorlardı. Sen giderken tüm yaşanmışlıkları bende bıraktığını düşünmüyorlardı.
Nefret insanın gözlerini kör eder derler ya... Bazen öyle tuhaf duygular yaşıyordum ki... Yüreğimin soğumaya başladığı zamanlarda sana olan nefretim öylesine değiştiriyordu ki beni... Geçmişte yaşadığımız ne varsa sevgim de dahil hepsinin üzerini örtüyordu. Sevgim sevgisizliğe, sıcak soğuğa, bahar kışa dönüşüyordu. İşte o anlarda en çok da kendimi özlüyordum. Senle tanışmadan önceki halimi… Nasıl da saftım. Nasıl da kimsesizdim. Nasıl da acemiydim hayat denen sahnedeki oyunumda…
Ama güneş tamamen kaybolduğunda sen tüm aydınlığınla karşıma çıkıyordun. Ben seni karanlıkta daha farklı özlüyordum. O kadar çok şey yaşamıştık ki seninle, o kadar çok güzel anlarımız vardı ki; tüm bunların eski bir anıya dönüşmesinden korkuyordum. Yokluğunda gözlerim öksüz kalmıştı. Yüreğimin de öksüz kalmasından, kurumasından korkuyordum. O yüzden en çok karanlıkta seni özlemeyi, seni düşlemeyi seviyordum. Yaşadıklarımızı tekrar tekrar yaşayarak sana olan sevgimi diri tutmaya çalışıyordum.
Gece el ayak çekildiğinde odama çekiliyordum. Böylesi zamanlarda yalnız kalmak seninle buluşmak demekti. Sana istediğim gibi sarılabilmekti. Seni düşünmek, düşlerimde sana yer verebilmekti. Yüreğinin sıcaklığını yeniden hissettiğimde, hele de “neler yaptın bugün” sözün kulaklarımda çınladığında, birtanem deyişin içimi titrettiğinde yaşadığım tüm fırtınalar, depremler bir anda son buluyor ve ben yeniden seni sevmeye başlıyordum. Yüreğim nasıl olur da bir anda o kadar nefretten arınıp kendini toparlıyor, hiç anlamıyordum.
Seninle beraberken dostlarımla o kadar heyecanlı konuşmalar yapıyordum ki... O kadar da kendime güvenim vardı ki... Ne de olsa konunun bir yerinde sen vardın. Ve seninle ilgili olan cümleler her zaman çok daha etkili oluyordu. Senden bahsetmeyi seviyordum, sevgimizden bahsetmeyi seviyordum. Bahsetmesem bile gözlerim o kadar şevkle bakıyordu ki dünyaya, sözlerim o kadar etkili çıkıyordu ki ağzımdan... Karşımdaki ister istemez anlıyordu bendeki bu değişikliğin anlamını... Coşkumu, heyecanımı...
Sen gittikten sonra kimseyle konuşamaz olmuştum. Gözlerimdeki o şevk kaybolmuştu. Kelimeler bile zor çıkıyordu dudaklarımın arasından... Korkuyordum. Karşımdaki kişinin seninle alakalı bir sorusuna muhatap olmaktan korkuyordum. O yüzden de her zaman yalnız köşelere kaçıyordum. Orada konuşuyordum kendimle... Seni bir başkasına anlatır gibi kendime anlatıyordum. Sana ne denli aşık olduğumu, ne denli imkansız bir aşkla bağlandığımı... Yıllarca görmediğim seni, sanki sürekli berabermişiz gibi ballandıra ballandıra anlatıyordum kendime...
Bir kez mahkum olmaya gör... Bir kez düşmeye gör o karanlık zindanlara... Artık sonsuza kadar suçlusundur toplumun gözünde… Af da çıksa, yıllarca yatsan da kurtulamazsın bu suçlu yaftasından... Ben de mahkumdum. Ben de senin zindanlarındaydım. Kurtulamadım bir türlü… Kıramadım, yıkamadım üzerime ördüğün duvarları…
Bir başkasını sevemedim. Ama beni sevenleri de hayatıma sokmadım. Sevgi bir eliyle çağırsa da korku iki eliyle itiyordu beni…
Yakışıklıydım. Hem de baş döndürecek kadar Karizmaydım… Bu iltifatları başka Kızlardan pek çok kez duydum. Elbette hoşuma gidiyordu bu sözler... Ama umursamaz görünüyordum. Beni soğuk buluyorlardı. Özgürlük sarhoşluğuna yakalanmış biri olarak değerlendiriyorlardı. Oysa kendimi sana hapsettiğimden kimsenin haberi yoktu ki... Sana olan ümitsiz aşkım bir kalkan olmuş, bu kalkanla herkesten korumuştum kendimi… Gözüm kimseyi görmüyordu ki, hiç kimse beni ilgilendirmiyordu ki... İçinde senin olmadığın hiçbir hayat beni hiç cezbetmiyordu ki…

Yıllar acımasızca geçiyordu. Böylesi bir yaşantıyı kendi gerçeklerim olarak kabul etmiş ve nerede durmam gerektiğine karar verememiştim. İçimdeki sevginin benden neler götürdüğünü sorgulamamıştım. Belki de bu sevginin bana ne gibi zarar verdiğini öğrenmekten korkmuştum. Biliyordum zarar verdiğini, hayatıma ipotek koyduğunu biliyordum ama o zaman da tüm yaşadıklarımız bir anda değersizleşecekti. Bunu hiç istemiyordum. Bir türlü sahip olamadığım gençliğim avuçlarımın arasından kayıp gidiyordu. Durduramıyordum zamanı…

Şarkıların dediği gibi; ne o geri geldi, ne bu ömür bitti.
Ne garip... Eskiden sen yanımdayken o kadar çok konuşurdum ki... Seni o kadar biriktirirdim ki içimde, o kadar çok anlatacağım konu olurdu ki zihnimde... Ve sen karşımda, yanımdayken, gözlerin gözlerimde hapsolduğunda istemsizce dökülürdü o en sıcak cümleler... Özenle seçerdim kelimeleri... Ve o kadar çabuk geçerdi ki zaman... Tutamazdım, kayar giderdi ellerimden...
Sen uzaklaştığında bu sefer de hayalinle konuşmaya başladım. Zaman sorunum olmadığından kelimeleri o kadar da dert etmiyordum. Yine de en doğal halimle çıkıyordum karşına... Kendimi sana beğendirmek gibi bir zahmete de girmiyordum. Üstelik de daha fazla konuşuyordum. Daha fazla yakınlaşıyordum sana...
Benden gittiğinden beri nedense seni daha fazla düşlüyordum, daha fazla düşünüyordum. Hayallerimde daha fazla yer veriyordum sana... Rüyalarıma daha fazla giriyordun. Belki inanmayacaksın ama sen benden uzaklaştığında bana daha fazla yakınlaşıyordun.
O kadar çok anı bırakmıştın ki giderken... Çalan her Şarkıda Türk Müziği nağmelerinde, içki kadehinde hep sen vardın. Gökyüzündeki yıldızlarda, gecenin karanlığında ya da mum ışığında... Gittiğim meyhanelerde, çay bahçelerinde, yürüdüğüm yollarda sen... Hele de yalnız kaldığımda nereye bakarsam sen... Hep sen... Gölgem gibiydin sen…
Her nefeste biraz daha içime çekiyordum seni... Her nefeste biraz daha birikiyordun içimde... Kolay değildi tüm benliğimi kaplamışken bir anda bu duygudan sıyrılabilmek... Seni böylesine yaşarken bir anda tüketip yok etmek hiç kolay değildi.

Gerçeğin acımasız zindanlarına kendimi kapatmam uzun zamanımı aldı. Öyle ki tüm yanılgılarım beni terk etmiş, salt doğruların hedefi olmuştum. İçimdeki ses “ben sana söylemiştim” diye haykırırken sesimi çıkaramıyordum. Dayanamıyordum bu tür sözleri duymayı… Beni eleştiren kendi iç sesime bile kulaklarımı tıkıyordum. Uzun zamandan beri sadece seni düşünerek, düşleyerek yaşamıştım. Senin de beni düşündüğünü sanmış, kendimi kandırmıştım. Belki de o anlarda bir başkasının saçlarında, bedeninde geziniyordu ellerin, kim bilir… Belki de en güzel sözcüklerin bir başkasına söyleniyordu. Bunları aklıma getirmemeye çalışıyordum. Uzak tutuyordum bu iç karartan görüntüleri hayatımdan… Bir zamanlar özgürce yaşadığım bu aşkı, yasak bir aşk gibi yaşamanın dışında elimden bir şey gelmiyordu.

Yıllar geçti be sevgili...
İçime öyle bir yerleştin ki kolay kolay silemedim seni…
Yine de çok şey öğrendim bu hayattan…
Hasretinin kokusu burun kemiklerimi sızlatırcasına yakarken yatağımda çaresizce kıvrılarak uyumayı öğrendim.
Terinin bir başka tere karıştığını düşünürken paramparça olan gururumu aşkıma kurban etmeyi öğrendim.
Her tarafı sen kokan odamda sensiz kalmayı da öğrendim. Her şeye direnmeyi öğrendim. Tüm acıları içimde yaşarken sessiz kalmayı öğrendim.
Yaralarımı kendim sarmayı, tek başına ayakta kalmayı öğrendim.
Ben kendimden vazgeçmeyi de öğrendim sonunda...
Kendinden vazgeçen birinin kaybedecek hiçbir şeyi olamaz.
Ben senden de vazgeçtim be sevgili…
Tüm geriye dönüş yollarını kapatarak bu aşkın ateşini yüreğimde söndürmeyi öğrendim.

Emin Barut

Paylaş:
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 

Topluluk Puanları (2)

5.0

100% (2)

Ayrılık şarkısı Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Ayrılık şarkısı yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
AYRILIK ŞARKISI yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
Etkili Yorum
Nurefşan.
Nurefşan., @nurefsan-
5.5.2025 11:53:57
5 puan verdi
Kalbin en derin yerinden kopup gelen, sessiz ama çığlık dolu bir vedanın yazıya dökülmüş hâli. Sevmenin, kaybetmenin, kabullenmenin ve en çok da yalnızlığın ağır yükünü anlatıyor.

Bir aşkın ardından kalan, sessizce yaşanan büyük bir yas ancak böylesine içten anlatılabilinirdi...
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL