0
Yorum
2
Beğeni
5,0
Puan
179
Okunma
"Sevda yelleri esmeye başlayınca, zihin uyuşur ve kalp yumuşamaya başlar. İşte o zaman insan sendeler. Ya düşecektir ya da doğrulup kalkacaktır. Peki kalkınca ne yapacak? Sevda peşine yollara revan mı olacak? Yoksa, durup bir kenara oturup, sevdadan vaz mı geçecek? Bunu ancak zaman gösterecek ya da yazar olarak ben belirleyeceğim."
İki bin yirmi beş yeni başlamıştı. Ferdi Baba vefat etmiş ve geride birçok hüzün dolu şarkı bırakmıştı. Bu yıl bana bunalımı ve sevdayı getirmişti.
Sınavlara az kalmıştı, kafam öylesine yoğundu ki sevda ona sığamadı. İşte o zaman kalp olaya el attı ve beni bir buhrana ya da hüsrana ve belki de hicrana sürükleyecekti.
O parka biraz nefes almak ve dinlenmek için gitmiştim. Hangi park mı evet biraz atladım o zaman dün sabaha dönmeliyim.
Okul çıkışı eskiden kullandığım bir mail hesabına geçmişten iki bin on dokuz yılından bir ileti gelmişti. Gönderen Caner ve Kerem’di. Onlar benim dostumdu. Kader bana keder verdiğinde onlar beyaz kanatlarla ufuğa yükselmişti. Gözlerim dolmuş ve tek bir damla ufaktan gözümden düşecekken bir sözümüz aklıma geldi. " Ölünce ağlamayalım biz gerçek dostuz, ölüm araya girse bile hep kalplerimizde ve hayallerimizde yaşarız." sonra doğruldum ve göz yaşımı akıtmadan içimden ağladım.
Bunca sene sonra gelen mail beni daha perişan etmişti. Dostlarım bana ve kendilerine geçmişten bir mesaj vermişti. Tek bir söz aklımda kaldı "Gerçek dostlukları ölüm bile bitiremez. Sen hep mutlu ol Furkan’ım." Sanki öte dünyadan gelmişti mesaj öylesine gerçek gibiydi. Kader o dostlarımı aldı ama bana üç güzel dost verdi. Allah onlardan razı olsun.
İşte o gün okula gitmek istemedim ama gittim. Sonra üç güzel insan günümü aydınlattı ve bana yeniden dostluk suyundan verdiler. Ertesi gün okulun karşısında ki parka şiir yazmak için gittim. Fakültede ara ara gördüğüm biride oradaydı. Gözlerim bozuk olduğu için ilk başta fark edemedim ama sonra sanki bir el kafamı tutuyormuşçasına kaldırdı ve göz göze geldik. Elimde ki şiir defterim yere düştü ama, kalbimde tıpkı mide asidine benzer bir olay cereyan etti ve zihnim son anda odağımı değiştirdi. Defterimi aldım ve şiirime devam ettim, ama kalbim bana sitem ediyordu. Gözlerimi sürekli ona bakarken buluyordum. Ve şiir bitti sonra hemen derse geçtim. Ders güzel geçmişti ama bahçeye hava almaya inince yine midemde rahatsızlık vuku buldu ve o an anlamıştım o sızının sebebi sevdaydı.
Kendimi Odama kapattım. Bir ayna karşısında İki adamın savaşına tanık oldum. Biri zihni ve mantığıyla hareket eden ben. Öteki azda olsa kalmış duygularıyla direnen ve sevda için uğraşan bendim. Sonra şiirlere daldım. üç litre kadar su içtim. Sabaha kadar zihin beni meşgul ederken bir anda yine aklıma onun gözleri ve gülüşü geldi. Bu karşılıksız bir sevda değildi zira yeni fark ediyor olsam da o hep bana tıpkı böyle bakıyordu. Oysa o çok güzeldi ve ben ise tıpkı bir cadının sihriyle kurbağaya dönüşen bir adamdım. Ama bu hikaye biraz farklıydı. Ben ne bir prenstim nede yakışıklı bir adamdım. Ya beni kandırıp alay edecekti ya da gerçekten yüreğinde yer bulmuştum.
Ama zihnim ve ilkelerim kabul etmiyordu. Küçük bir çocukken üç şey bana yol gösterdi. Hayallerim, yalnızlık ve duyguların yerine düşünceye güvenmem. Şimdi bir fırtına üzerime çökerken ben sadece düşünerek doğru yolu bulabilecek miyim. Bakalım ne olacak.
5.0
100% (1)