1
Yorum
12
Beğeni
5,0
Puan
205
Okunma
Tutanağa geçsin hani söylemediklerim üstelik alt yazısı da yokken günün illa ki geceye mi denk düşecek günün ve ruhun yansıması?
Elbet teyit etmek zorunda da değilim; hayatın hangi karesinde saklı endamlı bir düş olup olmadığımı ama bir şekilde yolumu tayin ediyorum ya da kalem taşıyor beni gitmem gereken yöne ve ellerim titremeden yüreğin titri ne ise yansıyor da bir şekilde.
İzafi bir dağım var benim yaslandığım.
İzbandut gibi de gölgeler lacivert örtüsünde gecenin ayan beyan g/ördüğüm ve alıcı kuşları savsaklarken hangi vericide saklıyım sahi ya da nedir kendimle alıp veremediğim?
Kuşlokumu çekti canım belki de: hele ki müptelası olduğum bir dizinin fragmanında rastladığım sonra da mıhlanıp koltuğa seyrettiğim o dizi elbet psikolojinin sınırlarını ihlal ettiğim bir o kadar benim sınırlarım ve sinirlerim ihlal edilirken ve bir psikolog edasıyla salındığım uzun koridorlar ve tozuna b/andığım ve tozuna âşık olduğum amfiler üstelik tozu dumana katarken.
Gerekçelerim bir de gerçekler.
Sözcükler tırlattı madem bu gece ve işte kâğıtlarımı açık oynuyorum, sevgili Kafka ve yine söz dönüp dolaştı geldi sana ve haletiruhiyeni giyindiğim yazılarında ve mektuplarında yetim mizacıma ışık tutan şahsına münhasır kalemimle hemhal olmanın verdiği mutlulukla bir o kadar analiz ediyorum söylemediklerini en çok hele ki benim söylemediklerimle senin restleştiği.
İki yakasıyız şehrin: seni de İstanbul’a getirdim ya hele ki İstanbul’un hüzünlü yalnızlığında kendimi bulduğum ve kendimde seni bulduğum, sevgili Kafka…
Yoksa düşsel bir analiz mi odaklandığım gerçekler ve tohum ektiğim aklımın tarlası üstelik takriben beş altı sene nadasa bıraktığım ve işte filizler fışkırıyor aklımın b/ölmelerinde dağınık çekmecelerle oturup kalkıyorum üstelik heyecanla ve coşkuyla.
İçime çektiğim kokusu kitapların ki en pahalı ve müthiş kokan bir parfüme asla değişmem çünkü her kitap yazarının kokusunu getiriyor bana ve ben hangi kokuya denk düştüğümü bilmez ve umursamazken olduğum gibi kalmayı sevip yanılmadan ve yanıltmadan yaşayıp seviyorum insanları.
Kâğıda düşkünlüğümse üç yaşından beri beni terk etmeyen ve ne ilginçtir ki; üç yaşındaki halimi hatırlar oldum son birkaç gündür de aklımdan çıkmıyor çocukluğumda beni bana yakın kılan illa ki kendimle ilintili kaygılara da daha o yaşlarda başladığım.
Psikanaliz yapmanın en güzel yönü elbette içimde yeniden keşfettiğim farklı mizaçlarım ve kendime düşkünlüğümü tehir edip şimdilerde kendimden kaçmanın yollarını arıyorum ve bunun için de tek çare bol keseden düşünüp yazıya döktüklerim gün bitiminde.
Ömür bitimine kadar kaç bin cümlelik seveceğim daha ben insanları ve işte dansa kaldırdığım düşlerim ve sen ve aklına ne gelirse gün içinde farklı duygular çağrıştıran onlarca yorum ve kendimi kendime dost bildiğim üstelik sevme faktörü aslında evrenin de mizacında farklı kıyamlara yol açan öncesinde ise defalarca kıyıma uğrayan ruhum.
Bedeli var mı sahi duyguların hele ki yazmaların?
Olmaz mı?
En çok da iç dünyamı ve düşlerimi serdiğim o beyaz zemin ve duygular iken firar eden aslında yüreğimin hızlandığı ve gerçekten de yaşadığımı hissedip mutluluğun ve huzurun doruklarında gezindiğim o kısıtlı zaman dilimi.
Tamam, ısırdım dilimi ki kendime hep nazar ederim belki nazarında insanların somut bir belgeye dönüştürüyorum duygularımı ve belleğime hükmeden neyse bir bir dolup taşıyor Nisan tasları en çok sevdiğim deyimi Bekiroğlu’nun kitaplarının bir ara müptelası iken aklımda kalan ve yüreğimde devasa bir ağaca dönüşen en çok da rahmetin ve umudun müptelası iken aşkla gezindiğim sayfaları sevgili yazarın.
Bir düş menkıbesi belki de soyutlandığım ne ise bir bir hayal ettiğim üstelik çocukluğumdan beri hayli geniş iken hayal gücüm.
Bir Milena olmayı diler miydim peki?
Ama soyut bir aşkın somut bir delili iken yazdıkların belki de asla var olmayan bir karakter iken yazılanlar ve sözcükler cumhuriyetinde bir devrimse aşkın mektuplara kazındığı ve düş irisi gözlerinde aşk meleğinin aslında bir ruhtan diğerine yapılan yolculuğa tanık olup sizden etkilendiğim.
Ki Milena olarak düşmüştüm ben bu mektup serisine belki de hitap ettiğim asla var olmayacak bir kahramandır üstelik kendi dünyamda sahibi olduğum sayısız hikâye ve başkahramanı olmaya aday olsam da sadece bir dekor olarak düş sahnesinde sırıtan bir saksı çiçeği belki de.
Misafiri olduğum bu yolculuk furyasında iç dünyanın girift ayrıntıları ile dolup taşıyorum aslında hayatın hükümranlığında bir düş perisi olup bir yandan soyut aktarımlar yapıyorum geçerli olan ne kadar somut olgu ve insan varsa.
Az sonra açacağım o artı parantez ve içini negatif sayılarla ve duygularla doldurma ihtimali.
Doygun bir ruh mudur da sözcüklerdir hayatı gerçek ve duyguları geçerli kılan ve bir bir belge olan sözcükler altında onay verense elbet ilham perimden hatıra bir gülücük.
Bir düşün yansıması ise trafik polisi de iş başında ve az sonra yazma ehliyetime el koyacak korkusuyla ortalarda görünmeden yazıp izini bırakıyorum ruhumun belki de ruhumu yaşanır kılıyorum hangi dökümde saklı ise evrenin maruzatı.
Sorunsuz yaşamanın da alsa mümkün olmadığı ve insan hayatına musallat olan asalaklar yüzünden asal bir sayı gibi hissetmesi insanın elbet sadece ve kendime b/ölündüğüm üstelik karşılık bile vermeden usulca ölmenin yollarını ararken yaşam ve de umut teknesinin ne kadar değerli olduğunu anlayıp telaşla yaşar ve yazarken ve elbet bir de ayracı var diyemediklerimin.
Ben sadece bu kadardan ibaret değilim ve yangını asla sönmeyecek gerçekler ve düşler sarmalında adeta saklambaç oynuyorum kendimle ve kendinle ne kadar sürtüştüğüne tanık olmanın verdiği huzurla kendimle her çeliştiğimde kendimsiz bir kendim olmak istiyorum ve sözcükler hayli frapan üstelik duygular sınırlaması olmayan ve bilmediğim üstelik işlemediğim suçlardan dolayı neden bir ömür infaz edildiğimi de anlayamamışken…
Anlaşılamamanın kuytusunda ve gölgesinde anlamlandırmak adına bilinmezi ve anlatmak adına içimde yaşayan binlerce devrik duyguyu azığa aldığım ne ise: üstelik azınlıkta olduğumun bilinci ile az da olsa mutluluk bahşedildi madem bana bu son zamanlarda asla da alınma üstüne Kafka çünkü yalnız değilsin tıpkı benim de yalnız bırakıldığım düşüncemi ertelediğim üzere ehemmiyetle yaşamanın ve huzuru duyumsamanın tadına vardığım için artık korkmuyorum da hiçbir şeyden ve öldürdüğüm korkuma eşlik eden o iki detayı da sonlandırdım mı yok benden mutlusu.
Girift bir dünyanın sadece kısacık bir kesitidir çağrışım yapan ne ise aslında içimde çalkalanan dünyanın tutuşan eteklerinden firar eden kıvılcımla mutluluğu hak ettiğimi de biliyorum artık en azından herkes kadar hatta daha bile fazla…
5.0
100% (5)