Bir peşin hükmü söküp atmak, atomu parçalamaktan daha zordur. - einstein
Hüzünlü peri
Hüzünlü peri

SUS YÜREĞİM...

Yorum

SUS YÜREĞİM...

3

Yorum

17

Beğeni

0,0

Puan

287

Okunma

SUS YÜREĞİM...

SUS YÜREĞİM...


Ela, o sabah pencerenin önünde otururken, kahvesinin dumanı camda ince bir buğu bırakıyordu. Dışarıda rüzgâr, sokaktaki solgun yaprakları oradan oraya savuruyordu. O yapraklar gibiydi bazen, bir yere ait ama hep bir yerlere savrulmaya hazır. Evinde her şey çiçek gibi düzenliydi, ama içinde fırtınalar eksik olmuyordu. Öyle ki, kalbinin iç odalarında yankılanan sesleri susturmayı öğrenememişti hâlâ.

Ela, kırklarının sonuna yaklaşırken, aynadaki yansımasına uzun uzun baktı. Güzelliği, yılların bile silip süpüremediği bir lanet gibi peşindeydi. Sokakta yürüdüğünde gözler hâlâ üzerindeydi, ama artık bu bakışlar, eskisi gibi hayranlıkla değil, sorgulayan, sahiplenmeye çalışan, sınırlarını yoklayan bakışlardı. Gençken gözlerine düşen kirpiklerini üfleyip dilek tutardı. Şimdi ise dilekleri, hayatın ona sunduğu tatsız lokmalar gibi, boğazına düğümleniyordu.

Güzelliği başına dertti. Herkesin dikkatini çektiğini biliyordu ama içten içe bunun bedelini de ödemişti. O, gözleriyle adam eden, sesiyle yumuşatan, varlığıyla hizaya getiren bir kadındı. Ama kendi içindeki düğümleri çözmekte zorlanıyordu. İçinden yükselen kadın, ona sürekli bir şeyler fısıldıyordu. Özgürlüğü, arzularını, kaybolan hayallerini... Ama o ses ne zaman yükselse, çevresindeki duvarlar daha da kalınlaşıyor, hayatın gri rutini içine kapanıyordu.

İnsanlar ona daima "Ne kadar şanslısın!" dediler. Oysa kimse, geceler boyu omuzlarına yüklenen yorgunluğu, ruhuna saplanan kırık camları görmedi. Kimse, onun içindeki devasa boşluğu, yalnızlığın dipsiz kuyusunu fark etmedi. Kırılmamayı öğrendiği yıllar, ona insanları incitmemeyi de öğretti. Ama iyiliğini suistimal edenler, onu her geçen gün biraz daha köşeye sıkıştırıyordu. Kendi evinde bile, sevginin, emeğin, fedakârlığın değer görmediği bir yabancı gibiydi.

İçine düğümlenen özgürlük arzusunu en çok mutfağında hissediyordu. Ellerini koyduğu her şey sanata dönüşüyordu ama o, tencerelerin içinde kaybolan düşlerinden kaçamıyordu. Kendi için pişirdiği yemeklerde bile başkalarının ağız tadını gözetmekten, ne istediğini unutmuştu. Bazen, sırf o sessiz isyana bir cevap olsun diye, hiç kimsenin sevmediği bir şeyi pişiriyor, sonra o yemeği kendi bile yemiyordu. Böylece içindeki kadın, ona inatla konuşmaya devam ediyordu.

Kendini bildi bileli mutlu olmayı başarabilmişti. Küçük şeylerde, gülüşlerde, bir yaprağın kıpırtısında bile huzuru bulmuştu. Ama yıllar içinde öğrendiği bir şey vardı: Mutluluk, her zaman özgürlükle eşleşmiyordu. Evinin içindeki düzen, dışarıya sükûnet gibi görünse de, içinde bir fırtına dönüp duruyordu. O fırtınanın içinde biriken kelimeler, geceleri başucuna konan suskun birer kuş gibi, sabah olduğunda içini ağırlaştırıyordu.

Ela’nın en büyük zenginliği özgürlüğüydü. Ama özgürlük, bazen bir efsane gibi kulağına fısıldanan, ama asla gerçekten yaşanamayan bir düşe dönüşüyordu. O düşü gerçekleştirmek için kaç kez cesaretini topladı, kaç kez içindeki prangaları kırmaya çalıştı, kimse bilmiyordu.

Ela’nın dünyası, iki katmanlı bir resim gibiydi. Üstte, herkesin gördüğü, ışıl ışıl bir kadın vardı. Ama derinlerde, yalnızca onun duyduğu, susturamadığı bir kadın daha vardı. İçinde konuşan kadın, bazen fısıldıyor, bazen bağırıyor, bazen de sadece susarak gözlerini ona dikiyordu. O kadın, Ela’ya sürekli şunu hatırlatıyordu:

"Özgürlüğü birileri vermez sana, sen alırsın. Hayallerini yaşamak için izin istemezsin, kendine izin verirsin. Kendi kapılarını açmadıkça, kimse seni içeri davet etmez."

Gözleri deniz gibiydi Ela’nın. Ve bazen o denizin yüzeyinde, bir gemi belirirdi. Güvertesinde maviler demir atar, Ela’nın gözlerinde beklerdi. İçindeki fırtınaları dindiren tek şey, hayalleriydi. Ama hayaller, gerçeklerin duvarlarına çarpa çarpa solgun birer hayalet olmuştu.

Belki bir gün, kendi hikâyesini baştan yazabilirdi. Belki de çoktan yazmıştı, ama kimse okumaya cesaret edememişti.

O sabah, kahvesinden son bir yudum aldı. Camın önünde, rüzgârla savrulan yapraklara bir kez daha baktı. O an, içindeki kadın susmuştu. Çünkü Ela, ilk defa ne yapacağını gerçekten biliyordu.

Peri Feride ÖZBİLGE

04. 04. 2025

Paylaş:
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Sus yüreğim... Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Sus yüreğim... yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
SUS YÜREĞİM... yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
Etkili Yorum
vahap  ünsal
vahap ünsal, @vahapunsal
4.4.2025 10:49:43
Belki bir gün, kendi hikâyesini baştan yazabilirdi. Belki de çoktan yazmıştı, ama kimse okumaya cesaret edememişti.

O sabah, kahvesinden son bir yudum aldı. Camın önünde, rüzgârla savrulan yapraklara bir kez daha baktı. O an, içindeki kadın susmuştu. Çünkü Ela, ilk defa ne yapacağını gerçekten biliyordu.

Peri Feride ÖZBİLGE
Harika ber eser okudum kalemin kelamın varolsun değerli Feride hocam selamlar sevgiler saygılar sunuyorum güzel yüreğinize şiir yüreğinize güzel İzmir.den
Etkili Yorum
Esrakilic1982
Esrakilic1982, @esrakilic1982
4.4.2025 01:45:53
Ela, sabahın serinliğinde pencere önünde bir başına, kahvesinin dumanıyla düşüncelere dalmıştı. Hayat, ona hep solgun yapraklar gibi savrulmuş, ama bir türlü düşlerindeki özgürlüğü yakalayamamıştı. Her sabah, elleriyle kurduğu düzenin ardında, yüreğini saran o eksikliği, kaybolan hayallerin kırık dökük hatıralarını içinde taşıyor. Belki de hayat, ona sadece kahve içmekle yetinmesini, basit şeylerde huzur bulmasını öğretiyor, ama bu huzurun yanına bir fırtına da ilişmişti, bir türlü dinmeyen. Hayatın içinde bir eksiklik var, ama o eksikliği kimse bilmeden, sadece Ela hissediyor. Bir yanda, düzeniyle gururlanmış bir kadın, diğer yanda, kaybolmuş arzuları için susan bir kadın. Zaman, iki kadının öyküsünü aynı anda yazıyor, ama Ela, sadece birini okuyabiliyor.

Belki de, bu sabah, rüzgârın savurduğu yaprakları izlerken, içindeki kadının susması, tüm o fırtınaların içinde bir anlık bir sakinliktir. Yine de, Ela bir gün, bir sabah uyanacak ve gerçek anlamda özgürlüğünü bulacak. Çünkü hepimizin içinde bir kadının sesi vardır, bu sesi dinlemeyi öğrenmek, belki de gerçek anlamda yaşamak demektir. Ela, belki de bir gün, ne yapacağını bilirken, hep bu sesi duyacak. Yavaşça, hayatı izlemekle yetinmekten öte, adım atacak, belki de ilk adımını kendi içindeki özgürlüğe atacak.

Yüreğinize sağlık
Beyzade
Beyzade, @beyzade2
4.4.2025 01:31:59
Kaleminiz daim olsun.
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.