0
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
184
Okunma
Cumhuriyet ve Monarşi Arasındaki Farklar-İktidarın Niteliği ve Yönetim Anlayışı Üzerine
Tarih boyunca devlet yönetimi, toplumların siyasal, sosyal ve kültürel yapılarıyla şekillenmiştir. Monarşi ve padişahlık sistemleri, geçmişte büyük imparatorlukların temel yönetim modeli olmuşken, modern dönemde c0umhuriyet rejimleri, halkın iradesini merkeze alan bir anlayışla tarih sahnesine çıkmıştır. Bu iki yönetim biçimi arasındaki temel fark, iktidarın kim tarafından, nasıl ve hangi koşullarda elde edileceği konusundaki yaklaşımlardır. Özellikle Osmanlı İmparatorluğu’nda uygulanan kardeş katli gibi politikalar, monarşi rejimlerinde iktidarın devamlılığı için birey haklarının feda edilebileceğini açıkça göstermektedir. Cumhuriyet rejimlerinde ise iktidara, toplumun çoğulcu yapısını yansıtan bir rekabet ortamında ulaşılır ve bu, hatta sistemi eleştiren ideolojilere dahi meşru bir alan tanır.
Monarşi ve Padişahlık-Mutlakiyetin Gölgesinde İktidar
Monarşi, genellikle iktidarın bir hanedan içinde babadan oğula geçtiği, yönetimin meşruiyetini ilahi bir kaynak ya da geleneksel haklardan aldığı bir sistemdir. Bu yönetim modelinde en büyük öncelik, mevcut düzenin ve hanedanın devamlılığını sağlamaktır. İktidarın bir kişi veya ailede toplanması, güç mücadelesini kaçınılmaz hale getirmiştir. Osmanlı İmparatorluğu’nda bu durumun en belirgin yansıması, “kardeş katli” politikasıdır. Osmanlı padişahları, devletin bekası için taht kavgalarını önlemek amacıyla kardeşlerini ve diğer aile üyelerini ortadan kaldırmayı bir yöntem olarak benimsemiştir. Bu durum, "Nizam-ı Alem" (dünyanın düzeni) anlayışıyla meşrulaştırılmış ve devletin selameti bireylerin hayatından üstün tutulmuştur.
Örneğin, Osmanlı Padişahı II. Mehmet, Fatih Kanunnamesi’nde şu ifadeyi kullanarak kardeş katlini hukuki bir zemine oturtmuştur:
“Ve her kimesneye evladımdan saltanat müyesser ola, karındaşlarını nizâm-ı âlem içün katl etmek münasiptir. Ekser ulemâ dahi tecviz etmiştir. Anınla âmil olalar.”
Bu ifade, padişahın devletin devamlılığı adına kardeşlerini öldürme yetkisine sahip olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Monarşik yönetimlerde böylesine sert bir yöntem, iktidar mücadelesinin ne denli tehlikeli ve acımasız bir süreç olduğunu göstermektedir. Aynı zamanda bu durum, farklı fikirlerin, ideolojilerin veya yönetim anlayışlarının monarşi altında neden yeşeremediğinin de en açık göstergesidir. Çünkü bu sistem, muhalefeti potansiyel bir tehdit olarak görmüş ve genellikle şiddet yoluyla bastırmıştır.
Cumhuriyet-Çoğulculuk ve Demokrasiye Dayalı Bir Sistem
Cumhuriyet rejimi, halkın egemenliğine dayanan bir yönetim biçimidir. Bu sistemde iktidar, seçim yoluyla belirlenir ve vatandaşların siyasi süreçlere katılımı esas alınır. Cumhuriyetin en dikkat çekici özelliği, farklı ideolojilere sahip birey ve grupların eşit şartlarda iktidara gelme hakkına sahip olmasıdır. Bu durum, demokrasinin çoğulcu yapısını ve özgürlük anlayışını yansıtır. Hatta cumhuriyet rejimi, kendisini eleştiren ve ortadan kaldırmayı hedefleyen ideolojilere dahi meşru bir zeminde varlık şansı tanır.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunda bu anlayışın temelleri, Mustafa Kemal Atatürk’ün liderliğinde atılmıştır. Atatürk, halkın egemenliğine dayalı bir rejim kurarak monarşi dönemindeki katı ve dışlayıcı yönetim anlayışını terk etmiştir. 1923 yılında cumhuriyetin ilanıyla birlikte, halkın kendi temsilcilerini seçme hakkı kazanması, toplumsal yapının dönüşümünde önemli bir adım olmuştur.
Cumhuriyet rejiminde iktidar, seçimle ve halkın iradesiyle belirlenir. Bu süreç, farklı fikirlerin tartışılmasını, eleştirilmesini ve değerlendirilmesini mümkün kılar. Cumhuriyet, yalnızca bir yönetim modeli değil, aynı zamanda bir özgürlük ve eşitlik anlayışıdır. Bu sistemde, iktidara talip olanlar, halkın desteğini kazanmak için projelerini ve ideolojilerini açıkça ifade ederler. Muhalefetin varlığı, sistemin işleyişini daha şeffaf ve hesap verebilir kılar. Bu durum, monarşi rejimlerinde görülen “tek seslilik” anlayışının aksine, toplumun farklı kesimlerinin temsil edilmesini sağlası.
Kendi Varlığını Tehdit Edenlere Bile Alan Açması
Cumhuriyetin en dikkat çekici ve bir o kadar da ironik özelliği, kendisine karşı olan düşüncelere dahi iktidar olma imkânı sunmasıdır. Bu durum, demokrasinin çoğulculuk ve özgürlük ilkeleriyle doğrudan ilişkilidir. Günümüzde birçok ülkede, cumhuriyet rejimi altında iktidara gelen bazı gruplar, sistemin temel değerlerini sorgulamakta ve hatta bu değerleri ortadan kaldırmayı hedeflemektedir. Örneğin, radikal ideolojilere sahip bazı partiler veya liderler, demokratik yollarla iktidara gelerek cumhuriyet rejiminin temellerine zarar verebilmektedir.
Bu noktada akıllara şu soru gelmektedir-Monarşik bir sistemde bu gruplar iktidara gelebilir miydi? Cevap açıktır: Hayır. Çünkü monarşi, kendi varlığına yönelik tehditleri şiddetle bastırır ve muhalefetin gelişmesine izin vermezdi. Osmanlı dönemindeki kardeş katli uygulamaları, bu durumun en somut örneklerinden biridir. Monarşi rejiminde, iktidara yönelik en küçük bir tehdit bile ortadan kaldırılırken, cumhuriyet rejimi bu tehditleri siyasi bir yarış içinde eritmeyi tercih eder.
Güncel Örnekler ve Tarihi Perspektif
Cumhuriyet rejimlerinde, halkın iradesine dayalı bir yönetim anlayışı benimsenmiştir. Ancak bu sistemde zaman zaman demokrasiyi suistimal eden liderler veya partiler de görülmektedir. Örneğin, 1930’larda Almanya’da Adolf Hitler, demokratik bir süreçle iktidara gelmiş, ancak daha sonra bu sistemi tamamen ortadan kaldırmıştır. Bu durum, demokrasinin kendi içinde barındırdığı riskleri açıkça göstermektedir. Monarşi sisteminde ise böylesine bir durumun yaşanması mümkün değildir, çünkü iktidar hanedan üyeleri dışında kimseye geçmez.
Türkiye Cumhuriyeti’nde de benzer tartışmalar yaşanmıştır. Demokratik yollarla iktidara gelen bazı gruplar, cumhuriyetin temel ilkelerine aykırı politikalar izleyerek sistemi zayıflatmaya çalışmıştır. Ancak cumhuriyetin en büyük avantajı, bu tür durumlara karşı halkın iradesini yeniden harekete geçirebilmesidir. Halk, seçim yoluyla memnun olmadığı liderleri değiştirme hakkına sahiptir ve bu, cumhuriyetin monarşiden en büyük üstünlüğüdür.
Yönetim Anlayışlarının Dönüşümü
Cumhuriyet ve monarşi arasındaki temel fark, iktidarın kim tarafından ve nasıl elde edildiğiyle ilgilidir. Monarşi rejimlerinde iktidar, hanedan üyelerine ait bir hak olarak görülür ve bu hak uğruna birçok bireysel özgürlük feda edilebilir. Cumhuriyet rejiminde ise iktidar, halkın iradesine dayanır ve çoğulculuk esas alınır. Bu sistem, kendisine karşı olan görüşlere dahi varlık şansı tanıyarak bir anlamda ironik bir güç dengesi oluşturur.
Günümüzde, cumhuriyet rejimlerinin karşılaştığı en büyük zorluk, bu çoğulcu yapının suistimal edilmesini önlemek ve demokratik değerleri korumaktır. Ancak her şeye rağmen, cumhuriyet rejimi, farklılıkları bir arada tutma ve toplumun tüm kesimlerini temsil etme konusunda daha kapsayıcı bir model sunmaktadır. Monarşi döneminde yalnızca güçlülerin hayatta kalabildiği bir sistemden, herkesin eşit şartlarda yarışabildiği bir düzene geçiş, insanlık tarihinin en büyük devrimlerinden biri olmuştur.
Bahadır Hataylı/26.03.2925/Hatay