2
Yorum
12
Beğeni
5,0
Puan
203
Okunma
“Sözde, senden kaçıyorum doludizgin atlarla,
Bâzan sessiz sedasız, ipekten kanatlarla,
Ama sen hep bin yıllık bilenmiş inatlarla,
Karşıma çıkıyorsun en serin imbatlarla,
Yavuz Bülent Bakiler”
Satır aralarına sıkışıp kalmışız. Dağına küsmüş kar, yurtsuz kalmış kurtlar, kuşlar…
Suyun çırpınışı ateşe. İncinen küllerden dağ. Kağıttan bir dünya kurşuna dizilen çubuktan adamlar.
Üstü kırmızıyla çizilen kentler.
Düşen kaleler.
Çetin fırtınalar, çıkılmamış yollar, yarım kalmış hikâyeler, öpülmemiş yaralar kaç boyutlu kadraja sığar. Düşün ki yaramsın, kanatsız bir coşku gözlerimde kalan. Kirpiklerimi açtığım şu mavi b’akış, Yusufçuklar şöleni, şaşkınlıktan dilini yutmuş bir susuşa sığar mı? Adem’den tanışlığımız, aramıza yığılan sudan mesafeler, ne gam. Ben sensem, sen de ben olmalısın? Kalp atışımda, içimde dolanıp duran bu yabanıl his, nefesime yakınlığın. Şifa zehrinse, tebessümüm kanıma karışan acı. Sırrına ermeden gözlerinin, sabır çekmek âh ile…
Nar çiçekleri açmış, çağlalar da olmuştur. Susacak yığınla bağ aramızda, ölsek bahara yazık ölmesek bize…
Vaha Sahra
23 Mart 2025
20:41
5.0
100% (5)