Bir insana iki türlü bilgi nasip olur : biri, başkaları tarafından verilen, diğeri ve en önemlisi ise, kendi kendine kazanılandır. -- gibbon
Suat Zobu
Suat Zobu
@suat-zobu

Şiir 6 SON

22 Mart 2025 Cumartesi
Yorum

Şiir 6 SON

( 5 kişi )

10

Yorum

17

Beğeni

5,0

Puan

1083

Okunma

Okuduğunuz yazı 22.3.2025 tarihinde günün yazısı olarak seçilmiştir.
Şiir 6 SON

Şiir 6 SON

Serbest Şiir

Serbest şiir deyince akla ilk gelen hiç şüphesiz büyük ustadır; Nazım Hikmet.

1. Serbest şiir, ölçüsüz ve uyaksız yazılan, belli kurallara bağlı olmayan şiirlerdir.
2. Türk edebiyatında serbest şiire geçiş üç aşamada olmuştur.
Birincisi, ölçülü ve uyaklı “serbest müstezat” biçimi;
İkincisi, ölçüsüz ama uyaklı serbest şiir;
Üçüncüsü, ölçüsüz ve uyaksız serbest şiir.
3. Türk edebiyatında serbest şiir, Cumhuriyetten sonra gelişmiştir.

Serbest şiirde dizelerin uzunluk kısalıkları, uyak, redif, uyak düzeni, nazım birimi gibi nazmın bağlayıcı unsurları önemsenmez. Hatta bu unsurlardan mümkün olduğunca kaçılır. Ama tamamen kafiyesiz ve redifsizdir de diyemeyiz.
Serbest şiirde bu şekil serbestliğinin yanı sıra içerik bakımından da bir serbestlik vardır. Hemen her konuda şiir serbest olarak yazılır. Konu sınırsızdır.
Serbest şiir, ismindeki “serbest” kelimesinin manası gibi “kuralsız” bir şiir değildir. Şiirdeki ses ve ahenk unsurları çok uyumlu bir şekilde sağlanmaktadır.
Serbest şiir Türk edebiyatına Servet-i Fünun döneminde Batı edebiyatından alınarak yeni Türk şiirine uygulanmış bir biçimdir.
Cevdet Kudret serbest şiir konusunda şu bilgiyi verir:
“Özgür (serbest) şiir, ölçeksiz şiirdir. Dizelerdeki hecelerin ne sayıları ne de uzunluk ve kısalıkları belli bir düzene ve belli bir kalıba göre sıralanmaz. O bakımdan, özgür şiirde dizelerin uzunlukları ozanın tutumuna bağlıdır, başka herhangi bir düzene bağlı değildir.
Ozan, eğer isterse uyak kullanabilir, isterse hiç kullanmaz; isterse manzumeyi birtakım bentlere ayırabilir, isterse hiç ayırmaz. Bu açıklamalardan anlaşılacağı üzere, özgür şiir, hiçbir bağ ile bağlı bulunmayan bir şiir biçimidir.”

Ölçekli ve uyaklı nazımda ölçek ve uyaktan gelme bir dış ahenk; bir de, sözcüklerin birbiriyle birleşmesinden doğan bir iç ahenk vardır. Özgür=serbest şiirde ise ölçek, hatta kimi zaman uyak da bulunmadığı için, dış ahenkten yararlanma olanağı yoktur, nazmın bütün ağırlığı iç ahengin üzerine yüklenir. Bu da, özgür nazımda sözü kullanma işinin çok önemli olduğunu gösterir.
Özgür nazımda ölçek bulunmadığı için, dizelerde durak yoktur; ozan, durak gereksinmesi duyduğu zaman, satırı kırar, aşağıya geçer:

Kuşlara, yapraklara dönmüşüm;
Kuşlara,
Yapraklara. …
.. Orhan Veli, Pırpırlı Şiir

Kimi ozanlar, dizelerin başlıklarını -klasik nazımda olduğu gibi- böyle bir hizaya getirir ve dize başlarında büyük harf kullanır; kimi ozanlarsa, kırılan dizeleri, yerine göre merdiven biçiminde yazar; söz dizeden dizeye geçerken cümle bitmemişse, o zaman dize başlarında küçük harf kullanılır; büyük harf nesirde olduğu gibi, yalnız cümle başlarında kullanılır:

Babasının yirmi beşinci kızı
benim üçüncü karım,
gözlerim, dudaklarım
TARANTA - BABU.
Sana bu
mektubu
içine yüreğimden başka bir şey komadan
yolluyorum
Roma’dan.
Bana darılma sakın
şehirlerin şehrinden sana gönderecek
kendi yüreğimden daha akla yakın
bir hediye
bulamadım
diye. …..
Nazım Hikmet, Taranta Babu’ya Mektuplar

Klasik şiirde ölçek, uyak ve belli nazım biçimleri, ozanın söyleyişini sınırlayan bağlardı; düşüncenin ya da anlatılan olayın bu bağlarla uzlaşma olanağı kıttı; sözgelimi, çok kısa söylenmesi gereken bir sözü, kullanılan ölçeğin uzunluğuna uydurmak zorunluğu vardı. Özgür=serbest nazım, ozanı işte bu türlü zorlamalardan; anlatımı, ölçek, uyak ve biçim hatırı için gereksiz sözcüklerle doldurulmadan ya da gerekli sözleri kırpmalardan kurtarmış; düşünce ile nazım biçimi arasında bir denge, bir koşutluk kurulmasını sağlamıştır.
Bir kayığın uzaklaşması, kaybolması yada batması,

Çıkıyor kayık
iniyor kayık
çıkıyor ka…
iniyor ka…
Çık…
in…
çık… …
.. Nazım Hikmet, Bahr-i Hazer

Türk şiirinde, biçim açısından bakıldığında, serbest nazım, serbest şiir, özgür koşuk adlarıyla nitelenen ve şiirden ölçü, uyak gibi bağlan atan bu akımın başlatıcısı Nazım Hikrnet‘tir. Ondan önce de bu yolda denemeler yapılmış, özellikle Tevfik Fikret serbest müstezadı alabildiğine geliştirerek şiiri düzyazıya yaklaştırmış, Ahmet Haşim dizeyi kırarak serbest söyleyişe ulaşmak istemiştir, ama böylesi denemeler aruz kalıplarıyla oynayarak gerçekleştirilmiştir.

Başlangıçta Milli Edebiyat akımı etkisinde heceyle şiirler yazan Nazım Hikmet yazdığı şiirlerinde ölçüyü atmakla birlikte uyağı boşlamaz. Daha sonraları yazdığı serbest şiirleri, büyük yankı uyandırmıştır.

1940’lara gelindiğinde, biçim açısından serbest şiirin zaferi tamdır. Heceyi, hemen hemen yalnızca Behçet Kemal Çağlar sürdürmekte; Ahmet Kutsi Tecer, Ülkü dergisi çevresinde halk şiiri geleneğinin yaygınlaşmasına çalışmaktadır. Ahmet Muhip Dıranas, Cahit S. Tarancı, Cahit Külebi gibi değişik çizgilerdeki ozanlar da serbest şiirler yazmaktadırlar. Orhan Veli Kanık, Oktay Rifat, Melih Cevdet Anday’ın başlattığı Garip akımı ise nazım anlayışım kökünden yıkar.

Serbest şiir anlayışı, biçimi boşlamak, önemsememek olarak alınmamalıdır. Boşlanan, önemsenmeyen, şiiri birtakım kalıplara sıkıştırıp özü biçimin buyruğuna sokan kurallardır.

Nazım Hikmet bu konuda şunları söyler: “Şiir kafiyeli de kafiyesiz de, vezinli de vezinsiz de, bol resimli, hiç resimsiz de, bağırarak da fısıldayarak da yazılabilir, yeter ki yazılacak şey olsun ve bu yazılacak şey en uygun şeklini -bazan belirli bir tarihi merhaleye göre en uygun şeklini- en ustaca bulmuş olsun.”

Örnekler

MERAK
İçimde bir merak
Öyle bir merak ki
Ölümümden bir ay sonra
Bir güncük yaşamak
Ve
Dostu düşmanı
Suç üstü yakalamak... …
.. Aziz Nesin

ANLATAMIYORUM

Ağlasam sesimi duyar mısınız,
Mısralarımda;
Dokunabilir misiniz,
Gözyaşlarıma, ellerinizle?
Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel
Kelimelerinse kifayetsiz olduğunu
Bu derde düşmeden önce
Bir yer var biliyorum;
Her şeyi söylemek mümkün;
Epeyce yaklaşmışım duyuyorum
Anlatamıyorum ….
. Orhan Veli



DENİZİ ÖZLEYENLER İÇİN

Gemiler geçer rüyalarımda,
Allı pullu gemiler, damların üzerinden;
Ben zavallı,
Ben yıllardır denize hasret,
Bakar ağlarım.

Hatırlarım ilk görüşümü dünyayı,
Bir midye kabuğunun aralığından:
Suların yeşili, göklerin mavisi,
Lapinaların en harelisi…
Hala tuzlu akar kanım
İstiridyenin kestiği yerden.

Neydi o deli gibi gidişimiz,
Bembeyaz köpüklerle, açıklara!
Köpükler ki fena kalpli değil,
Köpükler ki dudaklara benzer;
Köpükler ki insanlarla
Zinaları ayıp değil.

Gemiler geçer rüyalarımda,
Allı pullu gemiler, damların üzerinden;
Ben zavallı,
Ben yıllardır denize hasret.
... Orhan Veli KANIK

-
Toplam 6 bölüme sığdırmaya çalıştığımız incelememizde gördük ki şiirin çeşitli evreleri olmuştur.

Şiirin En önemli aşaması aruz veznine geçişidir.


Öğrendik ki Aruz ölçüsü Arap’lardan İran’lılara, on birinci yüzyıldan itibaren de bize geçmiştir. Rahat kullanılabilmesi için bol miktarda uzun heceye ihtiyacı olan bu ölçü, aslında Türkçe’nin kelime yapısına uygun değildir. Bu yüzden aruzu ilk defa kullanan Karahanlılar Türkçe’nin kelimelerini bozarak kısa heceleri uzun okuma yoluna gitmişlerdir. Zamanla bu da yeterli olmamış; şairler, Arapça ve Farsça kelimeleri sık sık kullanmaya başlamışlardır. Bu durum, Türk dilinin kelime hazinesinin giderek yabancı kelimelerle dolmasına yol açmış, böylece şairlerin güzel kullanışlarından mahrum kalan Türkçe, anlam ve kavram bakımından yoksullaşma tehlikesiyle karşı karşıya kalmıştır.
Yüzlerce yıla yayılan bu aruz vezniyle yazma ısrarı, güzel Türkçemizin Arapça ve Farsçanın istilasına uğramasına neden olmuştur. Giderek Arapça ve Farsça karışımı azıcık da Türkçe ilavesiyle değişik bir dil ortaya çıkmış, dönemin elit tabakası bu dili kullanmaya özen göstermiştir. Toplumun belli kesimiyle devlet kurumlarında yaygınlaşan bu tuhaf dille halktan kopuşlar yaşanmıştır.
Edebiyatla ilgilenen, o dönemlerde çok revaçta olan şairler, bu dil çorbasını mümkün olduğunca ileri götürerek, Türkçe yazanları dışlamışlardır. Daha önce de belirttiğimiz gibi şair mahlasları bile ya direkt Farsça ya da onu çağrıştırsın diye sonuna (İ) eki konulmuş Farsça çağrışımlı kelimelerden seçilmiştir. Farabi, Baki, Fuzuli, Nef-i, Hata-i vb. Günümüzde bile -bilerek veya bilmeden- bu geleneği sürdürenler vardır.
Diğer yandan “Türkçe, aldığı bu yabancı kelime ve kavramları Türkçeleştirdiği zaman güçlü bir dil olmuştur” görüşü de vardır. Ancak Türkçe hor görüldüğü, yabancı dillerin istilasına uğrayıp sadeliğini kaybettiği için ben bu görüşe hiç katılmıyorum.

Tarih boyu Halk ozanları Ana dilimiz Türkçemizi korumuşlardır. Serbest şiirin 20. Yüzyılın başından itibaren yaygınlaşması ve Türkçe yazılması dilimiz için can simidi olmuştur.

Sonuç olarak;
İster hece ölçüsüyle, ister serbest olarak şiir yazalım, mutlaka güzel Türkçemizi koruyalım. Kelime seçiminde daha hassas davranalım.

Sağlıklı günler diliyorum.
Saygımla.

Suat Zobu
-SON-
-----------------
ŞİİRLE İLGİLİ YAPTIĞIM ÇALIŞMANIN SON BÖLÜMÜNÜ GÜNE ALAN SEÇKİ KURULUNA SONSUZ TEŞEKKÜRLERİMLE...
-----------------
Aşağıda Büyük Usta Nazım Hikmet’in Karayılan Hikayesi (Antep Destanı) var. Biraz uzun olduğu için buraya aldım.

BUYURUN ŞİİR ŞÖLENİNE:

Karayılan Hikayesi (Antep Destanı)
BİRİNCİ BAP
YIL 1918-1919

Ateşi ve ihaneti gördük
ve yanan gözlerimizle durduk
bu dünyanın üzerinde.
İstanbul 918 Teşrinlerinde,
İzmir 919 Mayısında
ve Manisa, Menemen, Aydın, Akhisar;
Mayıs ortalarından
Haziran ortalarına kadar
yani tütün kırma mevsimi,
yani, arpalar biçilip
buğdaya başlanırken
yuvarlandılar.

Adana,
Antep,
Urfa,
Maraş:
düşmüş dövüşüyordu...

Ateşi ve ihaneti gördük,
Ve kanlı bankerler pazarında
Memleketi Alman’a satanlar,
Yan gelip ölülerin üzerinde yatanlar
düştüler can kaygusuna
ve kurtarmak için başlarını halkın gazabından
karanlığa karışarak basıp gittiler.
Yaralıydı, yorgundu, fakirdi millet,
en azılı düvellerle dövüşüyordu fakat,
dövüşüyordu, köle olmamak için iki kat,
iki kat soyulmamak için.

Ateşi ve ihaneti gördük,
Murat nehri, Canik dağları ve Fırat,
Yeşilırmak, Kızılırmak,
Gültepe, Tilbeşar ovası,
gördü uzun dişli İngiliz’i.
Ve Aksu’yla Köpsu,
Karagöl’le Söğüt gölü
ve gümüş basamaklı türbesinde yatan
büyük, aşık ölü,
şapkası horoz tüylü İtalyan’ı gördü.
Ve Çukurova,
kıyasıya düzlük,
uçurumlar, yamaçlar, dağlar kıyasıya
ve Seyhan ve Ceyhan
ve kara gözlü Yürük kızı,
gördü mavi üniformalı Fransız’ı.
Ve devam ettik ateşi ve ihaneti görmekte.
Eşraf ve ayan ve mütehayyizanın çoğu
ve ağalar:
Bağdasar ağadan
Kellesi Büyük Mehmet Ağaya kadar,
düşmanla birlik oldular.
Ve inekleri, koyunları, keçileri sürüp, götürüp,
gelinlerin ırzına geçip,
çocukları öldürüp
ve istiklali yakıp yıktıkça düşman,
dağa çıktı mavzerini, nacağını, çiftesini kapan
ve çığ gibi çoğaldı çeteler
ve köylülerden paşalar görüldü,
kara donlu köylülerden.
Ve bizim tarafa geçenler oldu
Tunuslu ve Hindli kölelerden.
Ve Türkistanlı Hacı Ahmet,
Kısık gözleri,
seyrek sakalı,
hafif makineli tüfeğiyle
dağlarda bir başına dolaştı.
Ve sabahleyin ve öğle sıcağında ve akşam üstü
Ve ayışığında ve yıldız alacasında geceleyin,
ne zaman sıkışsa bizimkiler,
peyda oluverdi, yerden biter gibi o
ve ateş etti
ve düşmanı dağıttı
ve kayboldu dağlarda yine.

Ateşi ve ihaneti gördük,
Dayandık,
dayandık her yanda,
dayandık İzmir’de Aydın’da,
Adana’da dayandık,
dayandık Urfa’da, Maraş’ta, Antep’te.

Antep’liler silahşor olur,
uçan turnayı gözünden
kaçan tavşanı art ayağından vururlar
ve Arap kısrağının üstünde
taze yeşil selvi gibi ince uzun dururlar.
Antep sıcak,
Antep çetin yerdir.

Antep’liler silahşor olur,
Antep’liler yiğit kişilerdir.
Karayılan
Karayılan olmazdan önce
Antep köylüklerinde ırgattı,
Belki rahatsızdı, belki rahattı,
bunu düşünmeye vakit bırakmıyordular,
yaşıyordu bir tarla sıçanı gibi
ve korkaktı bir tarla sıçanı kadar.
Yiğitlik atla, silahla olur,
Onun atı, silahı, toprağı yoktu.
Boynu yine böyle çöp gibi ince
Ve böyle kocaman kafalıydı
Karayılan
Karayılan olmazdan önce.
Düşman Antep’e girince
Antepliler onu
Korkusunu saklayan
Bir fıstık ağacından
alıp indirdiler.
Altına bir at çekip
eline bir mavzer
verdiler.
Antep çetin yerdir.
Kırmızı kayalarda
Yeşil kertenkeleler.
Sıcak bulutlar dolaşır havada
İleri geri.

Düşman tutmuştu tepeleri,
düşmanın topu vardı.
Antepliler düz ovada
Sıkışmışlardı
Düşman şarapnel döküyordu,
toprağı kökünden söküyordu.
Düşman tutmuştu tepeleri.
Akan: Antep’in kanıydı.
Düz ovada bir gül fidanıydı
Karayılan’ın
Karayılan olmazdan önceki siperi..
Bu fidan öyle küçük,
Korkusu ve kafası öyle büyüktü ki onun,
namluya tek fişek sürmeden
yatıyordu yüzükoyun.

Antep sıcak,
Antep çetin yerdir.
Antep’liler silahşor olur.
Antepliler yiğit kişilerdir.
Fakat düşmanın topu vardı.
Ve ne çare, kader
düz ovayı Antepliler
düşmana bırakacaklardı.
?Karayılan? olmazdan önce
umrunda değildi Karayılan’ın
kıyamete dek düşmana verseler Antep’i
Çünkü onu düşünmeğe alıştırmadılar.
Yaşadı toprakta bir tarla sıçanı gibi,
korkaktı da bir tarla sıçanı kadar.
Siperi bir gül fidanıydı onun,
gül fidanı dibinde yatıyordu ki yüzü koyun
ak bir taşın ardından
kara bir yılan
çıkardı kafasını.

Derisi ışıl ışıl,
gözleri ateşten al,
dili çataldı.
Birden bir kurşun gelip
kafasını aldı.
Hayvan devrildi kaldı.


Karayılan
Karayılan olmazdan önce
kara yılanın encamını görünce
haykırdı avaz avaz
ömrünün ilk düşüncesini:
?İbret al deli gönlüm,
demir sandıkta saklansan bulur seni,
ak taş ardında kara yılanı bulan ölüm.?

Ve bir tarla sıçanı gibi yaşayıp
Bir tarla sıçanı kadar korkak olan,
fırlayıp atlayınca ileri
bir dehşet aldı Anteplileri,
seğirttiler peşince,
Düşmanı tepelerde yediler.
Ve bir tarla sıçanı gibi yaşayıp
Bir tarla sıçanı kadar korkak olana:
KARAYILAN dediler.

?Karayılan der ki: Harbe oturak,
Kilis yollarından kelle getirek,
nerde düşman varsa orda bitirek,
vurun ha yiğitler namus günüdür...?
Ve biz bunu böylece duyduk
ve çetesinin başında yıllarca namı yürüyen
Karayılan’ı
ve Anteplileri
ve Antep’i
aynen duyup işittiğimiz gibi
destanımızın birinci babına koyduk. ….. Nazım Hikmet

-----------------
ŞİİRLE İLGİLİ YAPTIĞIM ÇALIŞMANIN SON BÖLÜMÜNÜ GÜNE ALAN SEÇKİ KURULUNA SONSUZ TEŞEKKÜRLERİMLE...
-----------------

Paylaş
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 

Topluluk Puanları (5)

5.0

100% (5)

Şiir 6 son Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Şiir 6 son yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
Şiir 6 SON yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
Halit Durucan
Halit Durucan, @halitdurucan
24.3.2025 00:35:12
5 puan verdi
Türk edebiyatında önemli bir yere sahip olan şiir türlerimiz hususunda bilgilendirici yazınızı beğeniyle okudum ve ziyadesiyle faydalandım Suat hocam. Güne gelen eserinizi yürekten kutluyorum. Saygılar selamlar
Etkili Yorum
çiftçi
çiftçi, @ciftci1
23.3.2025 14:24:29
Şiir ve Türkçe hakkındaki düşünceleriniz gayet yerinde.
Karahanlı Türkçesiyle birlikte dilimize Arapça, Farsça kelimeler girdiği doğrudur. Ancak Karahanlılar döneminde Yusuf Has Hacib'inn yazdığı Kutadgu Bilig ve Kaşgarlı Mahmut'un yazdığı Divan-ı Lügati't-Türk gibi eserler, Türkçe'nin bu dönemdeki önemini ve kullanımını göstermektedir. Bu eserlerin Türk kültürü ve edebiyatının gelişmesinde çok büyük etkileri olduğu unutulmamalıdır.
Bir yandan da halk edebiyatımızın kesintisiz devam ettiği gerçeği var ki, şairlerimiz (ozanlar) Türk dilini gayet açık, anlaşılır ve sade şekilde, kısaca Türkçe olarak, gerek sözlü geleneğinde, gerek yazıya geçirilmiş haliyle devam ettirmektedirler.
15. yüz yılda yazıya geçirilen Dede Korkut Hikayeleri Türkçenin adeta zirvesi sayılır.
Fuzuli, "Türkçe ile güller açtıracağım" derken eserlerinde Türkçe kelimelere ağırlık vermiş sayılır.
Tarihi eserler, ağırlıklı Türkçe kayda alınmıştır.
Klasik Edebiyatımızda, dediğiniz gibi gerek aruz ölçüsünün gereği, gerek Türkçe'de uzun ve kısa seslerin olmayışı, gerek etkileşimle yeni nazım türleri yazma arzusu, gerek İslamiyet'in etkisiyle yeni mazmunların kullanılmaya başlanması Arapça ve Farsça kelimeleri de kendiliğinden dilimize katmıştır.
Bugün İngilizce kelimeleri kullanmayı "aydın" sayan, "dünyadaki gelişmelerden haberdarım" algısı vermeye çalışan pek çok insan var ki, bu da dilimize ayrıca faydadan çok zarar vermekte.
Yok "lansman"mış, parttaym mış, fultaymmış, globalmış, defansmış, aut'muş, eksıt'mış... O kadar çok ki bu tür kelimeler.
"İroni" modası çıktı bu aralar şairler arasında. Aforizma, metafor, ütopya, distopya, stres vs... vs...
Zaten reklam panolarını hiç görmek bile istemiyorum. sanki Türkiye'de değil de İngilizce konuşan başka bir ülkede yaşıyoruz. Bu ara malum Arapça tabelalar da hiç az sayılmaz.
Ne diyelim şimdi Suat Bey.
"Dün dünde kaldı, bugün böyle oldu" dersek doğru olur mu?
Sonuç olarak hep birlikte dilimize, güzel Türkçemize sahip çıkmalıyız.
"DİL, MİLLİ VARLIĞIN TEMELİDİR" diyor Ziya Gökalp.
Saygıyla...
C.Mıhcı
C.Mıhcı, @c-mihci
23.3.2025 12:31:28
Edebiyat adına verdiğiniz emeği kutlarım.

Sevgiyle kalın.
Bedri Tokul
Bedri Tokul, @bedri-tokul
23.3.2025 11:13:59
Bu Defterin seçicileri neyi ne zaman seçeceğini çok iyi biliyor.
Seçmek için altı bölümlük bu serinin son bölümünü beklediler.
Şimdi birinci bölümden başlayarak tüm bölümleri tekrar okuyacak,
tekrar öğrenecek, tekrar bilgileneceğiz.
Yazana da, seçene de gönül dolusu teşekkür ediyorum.
Selam ve Saygıyla...

Nevmizan
Nevmizan, @nevmizan
23.3.2025 04:01:21
Verdiğiniz bilgiler için teşekkürler , ama sade Türkçe görüşünüze katılmıyorum.

Bilinen ilk Türk yazıtlarında bile diğer uluslardan, din geçişleri sırasında kutsal metinlerden epey alıntı sözcük var.
Yani Türkçe hiçbir devirde sade olmadı. Hala da sözcük almaya devam ediyor.

Bu sondan eklemeli dillerin kaderi.
Türkçe güçlü bir dil, uzun süre Arapça ve Farsça'ya maruz kalsa da alıntıladığı kelimeleri müthiş bir bozumlama ile Türkçe karaktere büründürüyor.
Dil canlıdır. Türkçe gibi sondan eklemeli aktif dillerde kuralı konuşanlar ve bu dilde yazanlar belirliyor.
Kurumsal müdahale olunca ortaya ucubeler çıkıyor, Cumhuriyet devrinden sonra yapılan uygulamalarda bu net şekilde görüldü.

Gramer geçmişimize bakınca halk ağzındaki yanlış telaffuzlar bile artık zamanla gerçek kelime hafızamız yerleşiyor.

Son olarak sosyal medya dili yerleşiyor, bunda da kötülük çığırtkanlığı yapılıyor. Bence korkacak bir şey yok dil geçmişimize bakınca.
Elbette makul kurallar gelebilir ama bu toplumun eğitim ve kültür seviyesi ile yine dili kullananların zeminine çekiliyor.
Eğitimin önemi burada daha çok hissediliyor.

İletişim hızı arttıkça kelimeler, cümleler kısalıyor. Anlam basitleşiyor.

Uzun oldu, özür dilerim hocam
İbrahim Kurt
İbrahim Kurt, @ibrahimkurt
23.3.2025 00:10:56
Hocam bu güzel çalışmalar için sizi yürekten kutluyorum
Etkili Yorum
ŞÜKRÜ ATAY
ŞÜKRÜ ATAY, @sukruatay
22.3.2025 14:43:46
5 puan verdi
Saygıdeğer üstadım,
Bugün son bölümünü eklediğiniz paylaşım için gönülden kutluyorum tebrikler. Aruz da dahil atladığınız konu olmadı, kesinlikle ayakta alkışlanacak bir çaba ve gayret.
Eklediğiniz serbest şiir örnekleri gibi Türkçemizi en güzel şekilde kullanan çok sayıda şiir yazılmıştır fakat son dönemde çıkan yapay zekâ emeğe fesat karıştırmıştır ve emeğiyle şiir yazanlara büyük saygısızlık yapılmaya devam edilmektedir ama dikkatlice bakıldığında yapay zekâ ürünü olduğu anlaşılmaktadır ayrıca hem şiiri hem bestesini hem de şiirlere yorumu yapay zekâya yaptıranlar var yakında benim bu konuda yazdığım şiir gibi "Beyin Çürümesi 🧠" ne uğrayacaklar haberleri yok 😃
Her zaman kaynak olarak başvurulabilir ve çok faydalı bir yazı dizisi için emeğine sağlık, sağolun varolun.
Sonsuz selâm, sevgi ve saygılarımla.
Esenlikler ve iyi hafta sonları diliyorum.
Etkili Yorum
Yekta Attila
Yekta Attila, @yekta-attila
22.3.2025 14:17:46
"Göz hiçbir şeyin özünü göremez"...
Şair bunu bilir ve bütün çabası özü görünür kılmak içindir. Şair bu çaba içindeyken engellerle karşılaşır; engellerin en zorlusu ise özü görünür kılacak olan kelimelerdir... Kelimelerden kaynaklanan zorluğu aşmaya çalışırken biçimin türlü oynaklığı ile uğraşır...
Aruz, (eski) şairlerin biçimin türlü oynaklığına karşı buldukları bir kolaylık olarak da görülebilir; nasıl olsa özü dert etmeyecekleri için geriye 'hazır kalıplar'a göre kelimeleri sıralamak kalıyordu... Tabii, bunu da özün ve dilin katli pahasına yapıyorlardı...
Buna göre, o yetenekle Nazım Hikmet kendisinden önce Tevfik Fikret'in yaptığı gibi aruzla da yazabilirdi, fakat öze ve dile duyduğu saygı ve sorumluluğun gereği sadece özü ve dili bir milletin var oluş mücadelesini yarınlara ulaştıracak biçimde kelimelere dökmüştür...
Elbette, Nazım Hikmet'in yaptığından serbest şiirin daha kolay olmadığı da görülecektir; şair bir milletin kara günlerini şiirleştirirken özü hakkıyla görünür kılabilmek için kelimelerin nesire varmamasına çabalamış olmalı... Sonuçta, bugün biz şairin bizde bırakmak istediği etkiyi hissedebiliyoruz...
İnsanımıza duyduğumuz sevgi, saygı ve inancın esas olduğunu fark edebiliyoruz...

Ustam, verdiğin emek için kendi adıma teşekkürler...
Selam ve saygımla.
TTK
Bedri Tokul
Bedri Tokul, @bedri-tokul
22.3.2025 09:17:51
ŞİİR ZİYAFETİ.
Sıcacık bir çorbayla başladı ziyafet.
Sonra çoban kavurma geldi pilav üstü.
Yanında türlü çeşit reçeller her birinin tadı kendine özel.
Tam doyduk kalkalım derken
Antep’in fıstıklı baklavası geldi sofraya.
Bırakmadı Usta bizi:
“Acele etmeyin daha kahve içeceğiz”
Oturduk gönlünün koltuklarına kahvelerimizi de içtik.
Peşinden tavşankanı çaylar geldi.
Emeğine yüreğine teşekkür edip çıkarken.
Sırada yollukta varmış meğer.
ANTEP DESTANI nı yüreklerimize serdi.

Şiir için altı bölümlük bir yazı dizisi. Çok mu? Çok değil.
Bu yazı hazırlanırken internetten faydalanıldı mı? Tabi ki faydalanıldı.
Ancak doğru cevabı bulmak için doğru soru sormak lazım.
Bu yazıların yazarı aynı zamanda çokta yetenekli bir şairdir.
Doğru soruları sordu. Aldığı doğru cevapları da bizlerle paylaştı.
Emek verdi. Zamanını harcadı.
Bu yazı edebiyat adına yadsınamayacak bir hizmettir.
Defterimizde birçok yetenekli şairlerimiz var.
Altı bölümlük bu yazıya vakit ayırıp okuyalım.
Bilmediklerimizi öğrenelim. Bildiklerimizi tekrar hatırlayalım.
Sağ elim sol göğsümde.
Kendisine teşekkür ve minnet duygularımla…

Rû //
Rû //, @r --
22.3.2025 02:35:39
edebiyat defterine yakışan
bu alanda kendini geliştirmek isteyen herkesin faydalanabileceği başarılı bir seri olmuş.

kaleminize emeğinize sağlık

tebriklerimi bırakıyorum sayfanıza


saygı selam ile
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.