1
Yorum
6
Beğeni
0,0
Puan
74
Okunma
Bazıları bir yere çakılı kalmayı nedense güvende kalmak yada olmak sanıyor. Kafasında kurduğu o rutinin alışkanlıklarına sığınıyor, oysa o konforun sıcak ama sıkışık çeperlerinde çok daha zor nefes alıyor, Halbuki esaretin en büyük aldatıcılığı onun görünmezliği değil mi zincir, yalnızca bileği sıkan bir halkadan ibaret değildir, öyle ki o bazen bir alışkanlık, bazen ise ezberletilmiş korku, bazense dayatılmış bir huzur maskesi gibidir.
Bir kafes, kapısı açık olduğu halde içindekini hala orada o koşullarda tutabiliyorsa, meselenin demirin sertliği değil, aklın yaşadığı tereddüttür. İşte bu yüzdendir ki kimi, içinden çıkmayı hiç düşünmediği bir hapishanede hala özgür sanır kendini öyle devam eder yaşamaya. Çünkü dışarısı onun için bir bilinmezdir, rüzgarları sert eser, adımlar ise kaygan zeminde kaymadan yürümek ve benzeri kurgular. İşte esas olan bu insan, en çok bilinmeyenden korkar.
Ama özgürlük, yalnızca o zinciri kırmak değil, onun varlığını önce kabul etmekle başlar. Sorgulamadan kabullenilen her düzen, her inanç, her bağ, eninde sonunda bir esarete dönüşebilir. Ve ne gariptir ki, kimi zaman bir insan diğerini, kimi zaman ise insan kendisini tutsak eder. Özgürlüğün yolunu bulmak için önce körleştirdiğimiz düğümleri çözmekten geçer, iyide bu düğümleri kim attı ki. toplum mu, gelenek mi, korkular mı, yoksa bizzat biz kendimiz mi.
Özgürlüğün içinde bile birbirimize aitiz sanki, Bu hayatta bir başına özgür olmak, tam anlamıyla mümkün müdür evet mümkündür Hayat ortakları asla birbirlerinin köleleri değildir olmamalıdır da tıpkı birinin diğerinin efendisi olamayacağı gibi hiyerarşi bir çok alanda varlığını da devam ettirmek zorunda o da yasanın ve kanunların belirlediği şeklinde olmak koşuluyla. Zira özgürlük, başkalarının özgürlüğüne yaslanarak var olamaz olamaz da, bizi biz yapan şey o ortamdan çıkaran, benlik duygusunu veren şey, ya öğreten bir tokat olmuştur, ya da iyileştiren bir dokunuştur, hayat bu bazen acıtır, bazen şefkatle sarar, ama her ikisi de, bizi kendimizle yüzleşmeye zorlar.
Kimi zamanlar o kaçış, bir çığlığa dönüşür sanki ya itiliriz, ya da kucaklanırız. Kimi zamansa bir hiçliğin eşiğinde, sancılarla kıvranırız. Onun için çok iyi bilinmelidir ki özgürlük, sadece o zinciri yada zincirleri kırmak değil, onların neden kırdığını bilmektir. Kim bilir belki de en önemlisi, özgürlüğün bir varış noktası olmadığını, her adımda yeniden keşfedilen bir yolculuk olduğunu unutmamaktır.
Zamanın akışı içinde en büyük değer sahip çıkmak değil değer vermektir.
*
Mehmet Demir
19325