Her ayrılış, ölümün önceden alınan bir tadı gibidir, tekrar bir araya geliş de yeniden dünyaya gelişin önceden alınan bir tadı gibidir.-- schopenhauer
Nevmizan
Nevmizan
@nevmizan

Gri

20 Mart 2025 Perşembe
Yorum

Gri

2

Yorum

5

Beğeni

0,0

Puan

131

Okunma

Gri


Alarmın sesine uyandı. Yatağına önce oturdu. Neden alarm kurduğunu hatırlamaya çalıştı.
Hem de saatin üçüne.
Birden zınk diye doğruldu. ‘eyvah’ dedi. Terliklerinin bir tekini giyip diğerini yatağın altına düşürdü. Koştura koştura lavaboya gitti. Aynaya merak dolu korkuyla baktı.
- Alarmı neden kurdum?
Çöpü atmak için, değil. Çiçeklere su vermek için, değil. İşe gitmek için, değil bugün Pazar.
Laboratuvardaki işlerini hatırlamaya çalıştı, farelerin yemi suyu var, bitkiler 24 derecede oksijen ve ışık yeterli. Öyle not almış Cuma gününe.
Alarmı neden kurdum?
Bu sefer iki elin parmağını geçmeyen fotoğrafların olduğu albüme baktı. Kendini ailesinin üyeleri arasında görünce akıma kapılmış gibi tüyleri diken diken oldu. Sağdan başta müdüre, yanında yardımcısı, onun yanında yatakhane refakatçisi Emine. Emine’nin sımsıkı iki eliyle omzundan tuttuğu sıska bir kız çocuğu. Kalın çerçeveli gözlüğün altından erik kadar bir hüzünle bakıyor. Fotoğrafla tek ortak nokta sol elinin üzerindeki iri kıyım gri beni. Elinde olmadan sağ eli ile sol elini kapattı. Diğer fotoğraflar da aynı önemsizlikle sıralanmıştı. İlkokul mezuniyeti, ortaokul mezuniyeti, lise mezuniyeti, üniversite mezuniyeti, birinci patent , ikinci patent, üçüncü patent resimleri. Yanındaki kişiler, arkada yazan kurum adları değişmiş, biraz boyu uzamış, çak az kilo almış kalın çerçevenin oturduğu hâlâ sıska yüzü, iyice koyulaşan sol el beni. Hepsi bu kadar.
Peki alarmı neden kurmuştu?
Unutmaya karar verdi.
Siyah kıyafetlerinden birinin seçti. İçinden parka gideceğini hatırlayıp siyah gömleği kazakla değiştirdi. Çayın suyunu, bir yumurtayı ocağa aynı sıra ile yerleştirdi. Pencerenin önünde duran kaktüslere ve küçük menekşelere suyu var mı diye baktı, bir de haşerelerine. Yerli yerindeydi her şey.
Yaşaması için yeterliydi. Uyumlu ve sorunsuz. Tahmin edilebilir, ön görülebilir.

Alarmı hatırladı.
Bu eksiklik için kendini nasıl affedeceğini düşündü. Her zaman notlarını düzenli tutardı. Ama bu sefer bu alarma isim vermemişti. Hiçbir anlamı olmayan bomboş, bir uyarı.
Zır zır zır, uyan. Uyan ama neden?
Bu mayıs sabahında dışarısı anlam veremediği coşku ve yaşama sevinci ile akarken o pencereden bakıyordu. Aklı değil de bu sefer kalbi konuşacakken telefon çaldı. Şaşırdı. Hafta sonu onu kim neden arasın? Aklı olayı devralıp bütün ihtimalleri sıralasa da hiçbirine tik atmadı. Gri ekrandaki ses Gülden’in sesiydi. Konuşmalarına gülerek başlardı. Karşılaştığı bütün tanıdıklarını kucaklayıp öperdi. Pandemi zamanı bunu yapamadığı için ağlamıştı. Temas bağımlısı. Camdaki ses:

-Şirin, canım benim günaydın. Hahahaha! Şaşırdın değil mi?
O alarmı ben kurdum!
Kimliğinden gördüm, bugün senin doğum günün. İkinci adını neden kullanmıyorsun hiç Fehime?
Ben çok sevdim.
Bundan sonra sen benim canım Şirin’imsin. Hahahaha! Bir saate sana geliyorum, hadi konum at. Sürpriz bir hediyem var. Var’ı uzatarak söylemişti.
Deprem oldu sandı.
Ev sallanmıyordu.
Hayır buna allak bullak olmak deniyordu.
Fehime bu duyguyu on yedi yıl önce, dokuz yaşındayken son kez yaşayıp tamamen hafızasından silmişti. Elinden tutulup getirildiği loş, soğuk yetimhane odasında olgunlukla bu kararı almıştı.
Hayatı basite sadeliğe, tahmin edilebilene, ön görülebilene, kontrol edile bilire, sayıla bilire, verilendirile bilire indirgemişti.
Evet o yaşta bunu düşünmüştü. Emre itaat, görev bilinci ve sonsuz çalışma azmi bunun için yeterliydi.
Telefonu kapatınca dikiş ipleri alınmış hastaların tatlı rehavetiyle kahvaltıyı iki kişilik hazırlamaya başladı. Sağını solunu odaları kontrol etti, derli topluydu. İlk kez misafiri olacağı için bir garip heyecan ve tedirginlik yaşıyordu. Gülden, okulun laboratuvarında konuştuğu, selamlaştığı, esprilerine güldüğü, görünce kalbine ılık ılık kanların döküldüğü tek insandı. Gülden ile kendisi Siyah ile beyaz gibi, güzel ile çirkin gibi, Edi ile Büdü gibi- bunu Gülden söylemişti- geliyordu.
Ama sanırım bunun adı sevgi dedi içinden.
İçinden!
Kalbi konuştu ilk kez.
Domatesin suyu kesme tahtasına dağılırken o kalbinin sesini duymanın yumuşaklığı ile pelteleşmişti. Sandalyeye oturdu. Pencereden dışarı baktı. İlk kez renkler, varlıklar, sesler gözünde, kulağında, ansiklopediden okuduğu bir bilgi tanımı gibi değil de kendi göğsünden sadrolan kelimeler ile anlam kazandı.
Bunca yıllık ketumluk duvarının altında kalmaktan, bilinmezden, ön görememekten, ruhunda yeni baş gösteren çatışmadan korktu. Soğuk soğuk terlerken kapının zili çaldı. Kendini toplar gibi yapıp kapıyı açtı önce kocaman pembe bir kalp kapıda konuşmaya başladı.
-Süpriiiiz. Günaydıııın. Hahahhaaha! tut bakayım, sana kalbimi verdim sakın kırma, hahahaha! Şirin, ay mahalleniz sokağınız çok güzel. Bayıldım. Kahvemizi balkonda içelim. Kız, balkonun var değil mi? Yani umarım kullanıyorsundur. Hahahaaa!
İçeriye sevgi heyelanıyla dalmıştı Gülden.
Fehime koridora çekilip ilk hışımdan kurtuldu. Gülden elindeki poşetleri, renkli balonları komodine bırakıp kutudan çıkarttığı küçük kırmızı ayıcıkla Fehime’ye sarıldı. İki yanağından öptü. Ne güzel kokuyor diye geçti içinden Fehime’nin. Kokusu bütün eve yayıldı.
İki kız mutfağa geçtiler.
Dünyanın en yapmacıksız, en içten, sıcacık samimi sohbetlerinin döndüğü, eski kirli çamaşırların bir bir gün yüzüne çıktığı, geçmişle hesaplaşıldığı, iç geçirildiği, en kuytu sırların bile aşikâr edildiği kız muhabbetine, Fehime de karşı duramadı. Kahvaltı bitip de doğum günü pastası masaya gelince Gülden karşısında bambaşka birinin oturduğunu fark etti. Konuşup açıldıkça Fehime katman katman tortularından sıyrılmış, içine hapsolduğu bütün kalıplar tek tek kırılmıştı.
Korktuğu olmamıştı. Aksine üstüne bir hafiflik sinmişti. Sözleri ağzından kuru yavan değil, artık ahenkle dökülüyordu. İnsan insanın havası, suyu, toprağıydı.
Yeniden kök salıp gelişip serpildiği.
Yeni Şirin’e tekrar tekrar sarıldı.
Çantasından ince bir paket çıkarıp açması için Şirin’e verdi.
Kağıtların arasından çıkan aile fotoğrafıydı.
Şirin’in annesi babası ve kucaklarında küçük Şirin. Gözyaşları içinde onları bağrına bastı. O feci kaza onları ayırmıştı.
Aynı zamanda bütün güzel, neşeli, sevgi dolu anılardan da ayırmıştı.
Şirin de öldü sanmıştı.
Allak bullak olan ruhuyla Gülden’in yüzüne baktı. Arkadaşına tekrar sarıldı.

Ne yapacağını bilemediği pembe kalp kapının eşiğinde ona bakıyordu.



Paylaş
Beğenenler
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 
Gri Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Gri yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
Gri yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
nepal
nepal, @nepal
20.3.2025 23:39:11
yazını okuyup bitirdim. şimdi lambayı söndürüp. alarmımida kurup rahat rahat uyuyabilirim.

teşekkürler Nev.

sevgiler
Jüli d.
Jüli d., @efemera
20.3.2025 23:27:03
Kıskandım, çok çok iyi.
İyi ki yazıyorsun.
Paylaş
YAZI KÜNYE
Tarih:
20.3.2025 23:20:15
Beğeni:
5
İzlenme:
131
Yorum:
2
BEĞENENLER
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.