Her ayrılış, ölümün önceden alınan bir tadı gibidir, tekrar bir araya geliş de yeniden dünyaya gelişin önceden alınan bir tadı gibidir.-- schopenhauer
TİLHABEŞLİ FİLOZOF
TİLHABEŞLİ FİLOZOF
@tilhabeslifilozof

Özgürlüğün Olmadığı Yerde Din ve Toplumsal Çürüme

20 Mart 2025 Perşembe
Yorum

Özgürlüğün Olmadığı Yerde Din ve Toplumsal Çürüme

0

Yorum

2

Beğeni

0,0

Puan

144

Okunma

Özgürlüğün Olmadığı Yerde Din ve Toplumsal Çürüme

Özgürlüğün Olmadığı Yerde Din ve Toplumsal Çürüme

Özgürlük, insanın inançlarını, düşüncelerini ve yaşam tarzını samimi bir şekilde benimsemesini sağlayan temel unsurdur. Ancak özgürlüğün olmadığı, bireylerin düşüncelerini, inançlarını ve hatta kimliklerini baskı altında şekillendirmek zorunda kaldıkları bir toplumda din, asli amacından uzaklaşarak bir formaliteye dönüşür. Böylesi bir toplumda, dini değerler samimiyetle yaşanmaz; aksine, yüzeysel ve şekilci bir ritüel haline gelir. Bu durum, bireyleri münafıkça davranışlara iter ve zamanla toplumun genel karakterini belirler. Güvenin yok olduğu, eminliğin anlamını yitirdiği, dinin şeklen kutsandığı ama özünün terk edildiği böyle bir toplumda, bireyler anlamsız bir yaşam döngüsüne hapsolur.

Bu yazıda, özgürlüğün kısıtlandığı toplumlarda dinin nasıl yozlaştığını, bireylerin nasıl münafık bir yaşama sürüklendiğini ve bunun toplumda nasıl bir güvensizlik ortamı yarattığını ele alacağım. Özellikle Türkiye örneği üzerinden, tarihsel ve güncel gelişmeler ışığında bu sorunu irdeleyeceğim

1. Özgürlüğün Olmadığı Yerde Din Ne Hal Alır?

Özgürlük, bireyin imanını ve ibadetini içtenlikle gerçekleştirebilmesini sağlar. Ancak baskıcı bir ortamda din, bireyin inanç dünyasını şekillendiren bir kılavuz olmaktan çıkar ve bir kontrol mekanizmasına dönüşür. Bu tür toplumlarda:

Dindarlık bir statü sembolü haline gelir: İnsanlar gerçekten inandıkları için değil, toplumda kabul görmek veya çıkar sağlamak için dini yaşar görünürler.

İçtenlik yerini gösterişe bırakır: Samimi ibadet yerini şekilciliğe bırakır; namaz kılınır ama rüşvet de alınır, oruç tutulur ama kul hakkı da yenir.

Dini kurallar içi boş ritüellere dönüşür: Din, ruhu besleyen bir sistem olmaktan çıkıp, belirli semboller ve ritüellerden ibaret hale gelir.

Baskıcı otoriteye hizmet eden bir araç olur: Din, toplumu baskı altında tutmak ve meşruiyet sağlamak için kullanılır.

Tarihte ve günümüzde bunun birçok örneğini görmek mümkündür. Osmanlı’nın son dönemlerinde ulemanın devletin baskıcı politikalarını meşrulaştırması, 1980 sonrası Türkiye’de darbecilerin dini sembollerle halkı manipüle etmesi ve günümüzde dinin siyasi amaçlarla araçsallaştırılması bu sürecin birer örneğidir.

2. Türkiye’de Din ve Münafıklık İlişkisi

Türkiye’de din, özellikle son yüzyılda büyük dönüşümler yaşamış, devlet ve toplum ilişkileri bağlamında farklı anlamlar kazanmıştır. Cumhuriyet’in ilk yıllarında din, kamusal alandan silinmeye çalışılırken, sonraki dönemlerde siyasi ve ekonomik çıkarlar için kullanılan bir araç haline gelmiştir. Ancak bu süreç, bireylerin samimi bir iman hayatı yaşamasını engellemiş ve münafıklık kültürünü beslemiştir.

a) 1980 Sonrası Dinin Politik Araç Haline Gelmesi
12 Eylül 1980 darbesinden sonra, askeri yönetim “Türk-İslam Sentezi” adı verilen bir ideolojiyi benimseyerek, dini devletin ideolojik bir unsuru haline getirdi. O dönem, dine yönelik bir baskı görünmese de, dinin içeriği değiştirildi. Devletin kontrolündeki bir din anlayışı inşa edildi ve samimi inanç yerine, siyasi bir din söylemi gelişti.

b) 2000’lerden Sonra Dinin İktidar Aracı Olarak Kullanılması
2000’li yıllarla birlikte din, siyasi iktidarın en güçlü aracı haline geldi. Ancak bu süreç, dini değerlerin içselleştirilerek yaşanmasını teşvik etmek yerine, onu bir propaganda malzemesi olarak kullanmaya yöneldi. Bunun sonucunda:

Dindar olduğu iddia edilen çevrelerde ahlaki yozlaşma arttı.

Din, sadece belli ibadetlerle sınırlı bir kavram haline getirildi.

Dinin özüne uymayan, ancak dine referans veren davranışlar normalleşti.

Halkın güven duygusu aşındı; insanlar birbirine karşı emin olma duygusunu kaybetti.

3. Toplumda Güvenin Yok Olması


Özgürlüğün olmadığı bir ortamda bireyler iki yüzlü davranmaya itilir. Bir yandan dini vecibelerini yerine getiriyormuş gibi yaparken, diğer yandan fırsat bulduklarında menfaatlerini önceleyen bir tutum sergilerler. Bu da toplumun temel güven duygusunu yok eder.

İnsanlar birbirine güvenmez, çünkü herkesin sahte bir kimlik taşıdığına inanır.

Rüşvet, yolsuzluk ve torpil, dini söylemlerle meşrulaştırılmaya başlanır.

"Dindar" olarak görünen kişilere bile şüpheyle yaklaşılır, çünkü dinin samimiyetten uzak bir imajı oluşmuştur.


Türkiye’de, özellikle son yıllarda bu güven kaybı açıkça gözlemlenmektedir. Geçmişte dini değerler üzerine kurulu ilişkilerde bir güven vardı; komşuluk, ticaret, aile ilişkileri sağlam bir etik çerçevede yürütülürdü. Ancak günümüzde insanlar, kendilerini dindar olarak tanımlayan kişilere bile temkinli yaklaşmak zorunda hissediyor.

4. Gerçek Din ve Özgürlüğün Önemi

Özgürlüğün olmadığı bir toplumda din, insanları ahlaki ve manevi anlamda olgunlaştırmak yerine, bir baskı ve kontrol aracına dönüşür. Bu da samimiyetsizliğe, münafıklığa ve toplumsal çürümeye yol açar. Oysa dinin asıl amacı, insanın iç dünyasında anlam bulmasını sağlamak, ona bir değerler sistemi sunmaktır.

Türkiye gibi toplumlarda, dini samimiyetle yaşamak isteyen bireylerin özgürlük alanı genişletilmeli, dinin bir siyasi ve ekonomik araç olarak kullanılmasının önüne geçilmelidir. Aksi halde, dini değerlerin yozlaşması devam edecek, bireyler şekilsel bir dindarlık içinde boğulacak ve toplumun temellerini oluşturan güven ve eminlik duygusu tamamen yok olacaktır.

Sonuç olarak, özgürlük olmadan din sadece bir ritüeller bütünü haline gelir, inanç içselleştirilmez ve toplumda münafıklık kültürü yaygınlaşır. Bu döngüyü kırmak için dinin içeriğine, ahlakına ve samimiyetine geri dönmek gerekir. Ancak bunun yolu, bireylere düşünce ve inanç özgürlüğü tanımaktan, dinin bir baskı unsuru olmaktan çıkıp, gerçekten bireyin vicdanıyla buluştuğu bir alan haline gelmesini sağlamaktan geçer.

Erol Kekeç/20.03.2025/Sancaktepe/İST

Paylaş
Beğenenler
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 
Özgürlüğün olmadığı yerde din ve toplumsal Çürüme Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Özgürlüğün olmadığı yerde din ve toplumsal Çürüme yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
Özgürlüğün Olmadığı Yerde Din ve Toplumsal Çürüme yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
Bu şiire henüz yorum yazılmamış.
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.