1
Yorum
13
Beğeni
0,0
Puan
143
Okunma
--
Bazı evler vardır, insan oradan bir kez geçti mi, kokusu aklının bir köşesine siner. Taze pişmiş yufkanın buğusu, bahçede kuruyan çamaşırların güneşte kavrulmuş kokusu, yandaki evden gelen taze demlenmiş çayın davetkâr buğusu… İşte bizim mahallemiz, işte bizim hayatımız, işte bizim Yozgat’ımız böyle bir yerdi.
Süleyman Dedem ve Ahmet Ağa’nın kahkahalar ve söylenmeler arasında pişpirik oynadığı günlerden birinde, yine ortalık gerilmişti. Ahmet Ağa sinirlenmiş, "Bir daha bu el beni bu masada görmeyeceksiniz!" diye bastı gitti. Ama ertesi gün, Süleyman Dedem’in avlusundan "Sülüüüük! Burnuma karanfil gibi kokuyorsun, çık hele ortaya!" diye bir ses yükseldi. Kavga mıydı bu, yoksa bir özür mü? Aslında ne ikisiydi ne de biriydi… Onların dostluğu böyleydi. Kırgınlıklar sabun köpüğü, sevgileri ise taş duvar gibi sağlamdı.
Mahallenin kadınları, bir ekmek kokusunun etrafında buluşurdu. Koca kara sacın başına geçip yufkaları ateşle buluştururken, dertler de dökülürdü, neşeler de. Ve her pişen ekmek, "Mahalle kokmasın mı şimdi?" diye sıcacık, tülbentlere sarılıp komşulara dağıtılırdı. O ekmekleri yiyen aç doymaz, gönlü toklaşırdı.
Ve sonra Kamile Abla… O hep bizdeydi. "Allah benim canımı bu evde alsın," derdi. Kimse onun bu duasına dikkat etmedi, ta ki bir gün, gerçekten bizim evde son nefesini verene kadar. O gün mahallede zaman durdu. Annem, babam, komşular, gözyaşlarıyla dolu bir sessizlik içinde kaldık. Babam bir köşede oturup uzun uzun düşündü. Süleyman Dedem köyde vefat ettiğinde sahip çıkamadığı için kendini suçluyordu ya hani… O an fark etti. "Bazen hayat, insanın ömrüne dağ gibi oturan yükleri, başka bir acıyla hafifletiyor," dedi usulca. Ve bu söz, o gün hepimizin içine oturdu.
Bu olaydan sonra mahallemize, evimize, geçmişimize bir hüzün çöktü ama bir yandan da yeni bir sayfa açıldı. Yılların emeği, anıları, dostlukları arkamızda bırakıp bilinmeyene yelken açtık. Yozgat’tan Isparta’ya doğru bir yolculuktu bu… Korkular, endişeler, bilinmezliğin heyecanı ve en çok da umut vardı yanımızda.
Bazı evler vardır, insan oradan bir kez geçti mi, kokusu aklının bir köşesine siner. Bizim evimiz, bizim mahallemiz, bizim hikâyemiz… Şimdi başka bir şehirde olsak da, her neredeysek o kokuyu içimize çekmeye devam ediyoruz. Çünkü bazı şeyler, mekân değiştirse de yürekten silinmez.
Ve belki de en büyük hayat dersi buydu: İnsan, geçmişini yanında taşıyan bir yolcuydu ve nereye giderse gitsin, asıl varacağı yer, içindeki o sıcaklıktı.
---
Peri Feride ÖZBİLGE
19. 03. 2025