0
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
48
Okunma
Eski bir toprak hisar vardı. Zamanlı çakılları dökülmüş oyukları göz gibi insana bakardı. Ermeni duvarları çakıl taşlarından bilinir. Aşağı sokakta Bağır kirve vardı, kocaman bedeni ile yuvarlanır gibi yürürdü, bedenine oranla bacakları kısa sayılırdı. Akşamları bir ekmekle eve giderdi. Siperliğin plastiği yer yer kumaştan fırlamış beyaz kasketi iyice sararmıştı. Peşinden bakınca ensesi kırış kırıştı. Yüz yaşımdayım deyip övünürdü. Çok yaşlı olunca daha çok saygı göreceğini sanırdı. Bağır kirvenin bahçesinin toprak hisarı vardı. Bu hisar Ermenilerden kalmış deyip dururdu. Belediye bir sabah toprak duvarın yanına Bağır kirvenin taziye çadırını kurmuş, akşam işten gelince gördüm. Taziyeye gelenler duvarın dibine sandalye koyup güneşleniyorlardı. Ertesi gün Almanya’dan çocukları çıkıp geldiler, kalktılar oturdular bir gelenle ağladılar bir gidenle ağladılar. Yağmurdan duvarın dibindeki otlar yeşermişti. Taziye boyunca yağmur yağdı duvar neme dayanamadı o da yıkıldı, gölgesinde yeşermiş otlar tozların altında kayboldu. Duvar yıkılınca ortaya yaşlı bir karaağacın kümes kokan gölgesi, bir asma kökü çıktı, paslı su pompası, eski bir değirmen taşı ve üç beş tavuk ortaya saçıldı.