1
Yorum
4
Beğeni
0,0
Puan
896
Okunma

Rüzgar ve güneşin sıra savmaca oynadığı sabahın son saatlerinde öğle molasını iple çeken işçilerin arasında dolaşıyordu arkeolog Metin. Bir taraftan da ileride kale duvarlarının dibinde fırça darbeleri ile toprağı okşayan Selime bakıyordu ki birden bir ses geldi kulağına
- Efendim bir mezar bulduk galiba
Koşarak sesin geldiği yere doğru yöneldi.
- Evet bir mezar , aman dikkatli olun
Mezar açılırken tepede onları izleyen bir adam dikkatini çekti
Yanında ki köy eşrafından olan işçilerden birini çağırdı.
- O adam kim ?
Adını kimse bilmiyor , yaklaşık dört ay evvel yerleşti köyümüze .
Bu sırada mezar açılmış içinden bir iskelet çıkmıştı.
Arkeolog Metin dikkatli olmaları konusunda işçilere sürekli talimat verirken omuzunda bir elin ağırlığını hissetti.
Arkasına döndüğünde ağarmış kirli sakallı , siyah gözlü , şakakları kırışmış , tepede oturan adamın yanına geldiğini fark etti.
Kendini bir adım ileri attı , adamın eli omuzundan yavaşça kayarken arkeolog Metin ;
- Sizin burada bulunma izniniz yok
Adam ;
-Sizin var mı ?
Bu soru karşısında hafif bir tebessüm ile ;
-Resmi bir kazı yapılıyor burada
Adam ;
- Topraktan izin aldınız ise mesele yok zira toprak saklamak istediğini saklar , görmek istemediğiniz dahi olsa görmeniz gerekeni önünüze serer
Kafası karışan arkeolog Metin ;
-Ne demek istediğinizi anlayamadım
Adam ;
- Gayet açık , toprak bunu istediği için buradasınız.
Bak genç adam , her şey özüne geri döner. Bak şu iskelete , onun bedeni toprak oldu özüne döndü , ruhu Tanrıya döndü çünkü ruhun özü Tanrının bir parçasıdır.
Arkeolog Metin ;
- Peki ya iskelet ? Onun özü yok mu ki o hala gözümüzün önünde ?
Adam ;
- Olmaz mı hiç , iskelet bir canlının yaşamdaki duruşudur. Dik ya da eğik , eksik ya da fazla . İskelet bir insanın özüdür. Milletini , kimliğini temsil eder. Ondan alacağın DNA ile ata köklerine kadar ulaşabilirsin. Ama uyarmalıyım sizi , bazı uykular huzurlu değildir ve siz toprağı uyandırdınız.
Bu kadar bilge konuşmalar sonrasında şaşkınlığını gizleyemeyen arkeolog Metin adama dönerek ?
- Siz kimsiniz efendim ?
Adam ;
- Bir yolcu dedi ve arkasını döndü , tepeye doğru ilerleyerek bir süre sonra gözden kayboldu...
O akşam . Yolcu, arkeolog Metinin çadırın girişine doğru geldi. Siyah cübbesinin etekleri, tozlu zemini süpürdü. "Yolculuklarım var," dedi basitçe, dışarıdaki karanlığa bakarak. "Beklenen yerler, beklenmeyen zamanlar. Burada gördüğüm, beni çağıran başka bir daveti güçlendirdi sadece." Metin’e son bir kez baktı. "Dinleyin toprağı, Arkeolog. Sadece kulağınızla değil. Yüreğinizle. Ve unutmayın: Her buluntu, sadece geçmişe değil, geleceğe de açılan bir kapıdır. Kimin veya neyin geçeceğini ise asla bilemezsiniz."
Sessizce çadırdan çıktı ve geceye karıştı. Tıpkı geldiği gibi, bir hayalet gibi, iz bırakmadan.
Sabah, güneş kalenin duvarlarını yeniden aydınlattığında, Metin, yolcunun gece durduğu yerde, tozlu zeminde küçük bir nesne buldu: Parlak, siyah bir taştan yontulmuş, minik bir kuş figürini. Kanatları açık, uçuşa hazır. Ve figürinin dibinde, toprağa hafifçe çizilmiş bir sembol vardı: Amuletteki dağ ve üç yıldızın aynısı.
Toprak, gerçekten de sırlarını sunmaya başlamıştı. Açılan kapıdan neler geçecekti? Metin, elindeki siyah taş kuşa bakarken, yolcunun sözleri kulaklarında çınlıyordu: "Bazı uykular huzurlu değildir." Kazı, artık sadece tarihi ortaya çıkarmak değil, belki de uyuyan bir geçmişi uyandırmak anlamına geliyordu. Ve yolcu, bu uyanışın habercisi miydi, yoksa bekçisi mi? Bunu henüz kimse bilemezdi.
- YOLCU - İsimli kitabımdan alıntıdır
Sayfa : 121
Çağdaş DURMAZ