0
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
51
Okunma
Rüzgar eski ahşap pencerenin camını titrettiğinde Elif’in gözleri doldu.
Anneannesinin köy evindeydi. duvarlarda hâlâ çocukluğunun izleri vardı:
solmuş bir duvar saati kırık bir oyuncak bebek, çerçevelenmiş sararmış fotoğraflar hepsi onu bekliyormuş gibiydi
Anneannesi vefat edeli üç ay olmuştu Elif onun eşyalarını toplamak için köye dönmekte bu kadar gecikmesine içerliyordu
belki de kabullenememişti belki de şu kırık dökük evde onun kokusunu solumak istiyordu.
Eski sandığı açtı. içinden yün yumakları dantel mendiller ve bir defter fışkırdı defterin kapağında anneannesinin el yazısıyla Elif’im yazıyordu sayfaları çevirdiğinde nefesi kesildi.
Bugün Elif, bana ilk mektubunu yazdı. Anneanne sen ölünce çok ağlayacağım demiş küçücük kalbi ölümü bile bana endişe etmesin diye saklamış ona sarıldım ben hep seninle olacağım dedim İnanmadı şimdi uyudu yanaklarından öptüm
Elif, defteri göğsüne bastırdı. pencereden içeri süzülen sonbahar yaprakları, anneannesinin onun saçını okşayışını hatırlattı. bir gün hasta yatağında ben gidince yapraklara bak demişti her düşen yaprak sana fısıldayacak üzülme döneceğim
O an kapı çalındı komşu kadın elinde bir demet nergis ve iki bardak çayla içeri girdi biliyorum seni yalnız bırakmak istemedim dedi. Elif anneannesinin her akşam ikram ettiği gibi çaya üfledi sıcaklık boğazında düğümlendi
Sandığın dibinde, küçük bir kutu daha vardı. İçinde, Elif’in çocukken kaybettiği altın kolye duruyordu üzerine kazınmış bir not bulduğum gün senin gözlerindeki ışığı düşündüm sakladım. büyüyünce geri veririm diye
Akşam olduğunda, Elif bahçeye çıktı rüzgar yaprakları dans ettiriyordu gökyüzüne baktı ve ben de seni bekleyeceğim diye fısıldadı sanki uzaktan bir kahkaha duydu.
O gece, defteri yastığının altına koyup uyudu. Rüyasında, anneannesi ona sarılmış bak döndüm işte diyordu.
İsmail Gökkuş