0
Yorum
3
Beğeni
5,0
Puan
192
Okunma
BÖLÜM 13: Hava Savaşı: Gökyüzünde Fitne
Temmuz 2099. Boeing 747-8F kargo uçağı, 50 tonluk altın konteynerini Ankara’ya taşımak için Diyarbakır Havalimanı’ndan havalanmıştı. Ancak Türk hava sahasında, Rus Su-57 jetleri uçağı kaçırmak için pusuya yatmıştı. Türk F-16’lar, altın küpü korumak için havalandı. Gökyüzü, motor sesleri, roket izleri ve duygusal anlarla dolacaktı.
Pilotların Yerdeki Dostluğu
Hava üssünde, fırlatmadan saatler önce, Türk pilot Yüzbaşı Emre Kaya ve Rus pilot Yarbay Alexei Volkov, bir NATO tatbikatında tanışmıştı. Yerde, kahve içerken dostluk kurmuşlardı.
Emre Kaya:
“Alexei, şu senin Su-57’ler… Gökyüzünde dans eder gibi. Ama bir gün karşı karşıya gelirsek, F-16’m seni alt eder!”
Alexei Volkov:
“Emre, o gün gelmesin. Ama gelirse, içelim dedik ya—gökyüzünde rakip, yerde dostuz.”
İkisi gülüşmüştü. Aile fotoğraflarını paylaşmış, çocuklarından bahsetmişlerdi. Emre’nin kızı Zeynep 6 yaşındaydı; Alexei’nin oğlu Ivan ise 8. O an, savaşın gölgesi yoktu.
Son Telefon Konuşmaları
Fırlatmadan önce, Emre üssün köşesinde ailesini aradı.
Emre Kaya:
“Selma, Zeynep nerede? Sesini duymam lazım.”
Selma:
“Tamam, sevgilim… Zeynep, baban telefonda!”
Zeynep:
“Baba! Ne zaman geleceksin? Bana uçak maketi yapacaktın!”
Emre Kaya (gülerek):
“Yakında, prensesim. Gökyüzünde işim bitsin, sana en güzel maketi yapacağım. Söz!”
Gözleri doldu, ama gülümsedi. Telefonu kapattı, kaskını taktı.
Aynı anda, Alexei, Moskova’daki evini aradı.
Alexei Volkov:
“Natalia, Ivan’ı uyandırır mısın? Gitmeden konuşayım.”
Natalia:
“Tabii… Ivan, baban!”
Ivan:
“Baba, gökyüzünde yıldızları mı koruyorsun?”
Alexei Volkov:
“Evet, oğlum. Ama en parlak yıldız sensin. Döneceğim, birlikte uçurtma uçururuz.”
Sesi titredi, ama kararlıydı. Uçağına yürüdü.
Kule Operatörü:
“Ankara Kontrol, burası Diyarbakır Kule. Boeing 747-8F havalandı, irtifa 10.000 feet. Ancak radarımızda tanımlanamayan uçaklar var!”
Hava Kuvvetleri Komutanı:
“Rus Su-57’ler! Üç tane, hızlı yaklaşıyorlar. Uçağı yönlendirmeye çalışıyorlar—kaçırma girişimi bu!”
Türk F-16’lar, hızla havalandı.
Gökyüzünde Epik Çatışma
Boeing 747-8F, 15.000 feet irtifada Ankara’ya ilerlerken, radarlarda üç Su-57 belirdi. Rus pilot Alexei liderdi.
Alexei Volkov:
“Birlik, hedef kargo uçağı! Yanlara açılın, roketleri hazır edin. Uçağı Moskova’ya yönlendireceğiz!”
F-16 Pilotu:
“Komutanım, Rus jetleri Boeing’i sıkıştırıyor! Ateş açıyorum!”
Gökyüzünde bir it dalaşı başladı.
Türk F-16’lar, üçlü bir formasyonla yükseldi. Emre, ekibine seslendi:
Emre Kaya:
“Şahinler, altın bizde kalacak! İkili kalkan, ben önden gidiyorum. Ateş serbest!”
Gökyüzü, motor gürültüleriyle inledi. İlk hamle Ruslardan geldi. Alexei, bir R-77 roketi fırlattı; Boeing’in kanadına kilitlendi.
Boeing Pilotu:
“Roket geliyor! Karşı önlem—flare’ler!”
Flare’ler patladı, roket saptı. Emre, F-16’sını keskin bir manevrayla Alexei’nin Su-57’sine kilitledi.
Emre Kaya:
“Alexei, bu sen misin? Üzgünüm, dostum…”
20 mm topunu ateşledi. Mermiler, Su-57’nin kanadını sıyırdı; Alexei barrel roll ile kaçtı.
Alexei Volkov:
“Emre… Gökyüzünde rakibiz. Bağışla!”
İkinci Su-57, Boeing’e bir Kh-31 fırlattı. Emre’nin kanat adamı Teğmen Can araya girdi.
Hava savaşında kaos hakimdi. Türk ve Rus jetleri birbirine roket ve mermi yağdırdı. Birer birer düşmeye başladılar.
Teğmen Can:
“Roketi alıyorum! Zeynep’e selam söyle, Yüzbaşı!”
Can’in F-16’sı roketi göğüsledi; patlama gökyüzünü aydınlattı. Emre bağırdı:
Emre Kaya:
“Can! Hayır!”
Ama duramazdı. Alexei’ye kilitlenip bir AIM-120 AMRAAM fırlattı. Roket, Su-57’yi vurdu; Alexei’nin uçağı alev aldı.
Alexei Volkov:
“Ivan… Üzgünüm…”
Paraşüt açıldı, ama Alexei’nin kaderi belirsizdi. Üçüncü Su-57, son bir hamleyle Boeing’e bir Kh-35 roketi attı.
Üçüncü Rus Pilot:
“Altın bizim olacak!”
Emre, son F-16’sıyla roketin önüne geçti.
Emre Kaya:
“Zeynep, sözümü tutacağım…”
Roket, F-16’sını vurdu; Emre’nin uçağı parçalandı. Ama Boeing’i kurtarmıştı—kısa süreliğine.
Su-57 Pilotu:
“Son roketi ateşliyorum… Hedef Boeing 747-8F!”
Son Rus jeti düşmeden önce attığı roket, kargo uçağını vurdu. Boeing 747-8F, kontrolden çıkarak Ankara’nın Yenimahalle semtine, kalabalık bir ticaret merkezine çakıldı.
Hava Kuvvetleri Komutanı:
“Uçak düştü! Yenimahalle’de enkaz… Altın konteyneri ne durumda?”
Sonuç ve Duygusal Yankı
Yerdeki ekipler, enkazı izledi. Emre ve Alexei’nin üsleri, telsizden sessiz kaldı.
Türk Komutan:
“Emre… Can… Gökyüzünü korudunuz.”
Rus Komutan:
“Alexei… Altın buna değmedi.”
Zeynep, babasının maketini hiç alamadı; Ivan, uçurtmasını uçuramadı. Altın, Yenimahalle’de sağlam çıktı, ama bedeli iki dostun hayatıydı.
BÖLÜM 14: Ankara’da Çöküş: Altının Bedeli
Temmuz 2099. Boeing 747-8F, Rus roketinin son darbesiyle kontrolden çıkmış, Ankara’nın Yenimahalle semtine, şehrin en işlek ticaret merkezlerinden birine doğru düşüyordu. Gökyüzünde alevler içinde süzülen dev kargo uçağı, 50 tonluk altın konteyneriyle birlikte beton ve insanlığın ortasına çakıldı. Patlama, sokakları enkaza çevirdi; duman, çığlıklar ve umutların son nefesi birbirine karıştı.
Düşüş Öncesi: Hayatın Sıradan Anları
Yenimahalle’de, akşamüstü telaşı hakimdi. Pazar yerinde esnaf Fatma Teyze, tezgâhında son sebzeleri satıyordu. 60 yaşında, torunu için biriktirdiği parayla ona oyuncak almayı hayal ediyordu.
Fatma Teyze:
“Ayşe, bu domatesler taze, al da çocuğuna çorba yap! Torunum Ece’ye oyuncak alacağım, az kaldı…”
Yan tezgahta, genç Mert, telefon tamircisiydi. 24 yaşında, nişanlısı Elif’e evlilik yüzüğü almak için çalışıyordu.
Mert:
“Fatma Teyze, şu telefonu tamir edeyim, Elif’e yüzüğü alacağım! Düğün yaklaşıyor…”
Karşıda, Ahmet Abi, çay ocağında bardak yıkıyordu. 45 yaşında, üç çocuğunu okutmak için gece gündüz çalışıyordu.
Ahmet Abi:
“Mert, çay iç de enerji topla! Kızım Zeynep’in sınavı var, ona harçlık biriktiriyorum.”
Gökyüzünde bir uğultu başladı. Kimse anlamadı—ta ki alev topu görününceye kadar.
Çarpma Anı: Kaos ve Kayıp
Boeing 747-8F, Yenimahalle’nin kalbine çakıldı. Patlama, pazar yerini yerle bir etti; beton, cam ve metal yağmuru sokakları yuttu. Fatma Teyze’nin tezgâhı paramparça oldu; domatesler, kanla karıştı.
Fatma Teyze (çığlık atarak):
“Ece… Torunum… Neredeyim?”
Bir kiriş, Fatma Teyze’nin üzerine düştü. Son nefesinde, torununun yüzünü gördü—oyuncak alamadan veda etti.
Mert, telefonu tamir ederken patlamayla yere savruldu. Tezgâhı dağıldı, ama nişanlısını aramak için son bir çabayla telefonunu aldı.
Mert:
“Elif… Uçak düştü… Seni seviyorum, yüzüğü alamadım…”
Hat kesildi. Bir cam parçası, Mert’in göğsüne saplandı; kanlar içinde yere yığıldı. Elif, hattın diğer ucunda çığlık attı, ama sesini duyuramadı.
Ahmet Abi, çay ocağında müşterilere çay uzatırken patlamayla havaya uçtu. Çay bardakları kırıldı; ocağın demirleri onu ezdi.
Ahmet Abi (son sözleri):
“Zeynep… Okulun bitsin…”
Çocuklarının harçlığı, enkazın altında kaldı.
Enkazdan Yükselen Dram
Duman dağılırken, kurtulanlar enkazda sevdiklerini aradı. Genç bir anne, Esra, 4 yaşındaki oğlu Arda’yı bulmak için betonları elleriyle kazıdı.
Esra:
“Arda! Oğlum, nerede? Lütfen, biri yardım etsin!”
Arda’nın oyuncak arabası, bir kolonun altında ezilmişti. Esra, oğlunun cansız bedenini bulduğunda çığlıkları Yenimahalle’yi sardı. Kucağında Arda’yı sallarken, “Uyan, oğlum,” diye fısıldadı—ama cevap gelmedi.
Yan sokakta, yaşlı Hüseyin Dede, bastonuyla enkazı dolaştı. Eşiyle 50 yıl geçirdiği evleri yok olmuştu.
Hüseyin Dede:
“Emine’m… Bizi böyle mi bırakacaktın?”
Eşinin şalını buldu; dizlerinin üstüne çöküp ağladı. Altın, onun için hiçbir şeydi—Emine’si her şeydi.
Askerlerin Gelişi ve Altının Çıkarılması
Yenimahalle’de patlama ve duman, bölgeyi kaosa sürükledi. Askerler ve kurtarma ekipleri siren sesleriyle hızla enkaza ulaştı. Altın konteyneri, sağlam bir şekilde çamur ve beton arasında duruyordu.
Kurtarma Ekibi Lideri:
“Komutanım, altın küp burada! 137.4 cm, sağlam—ısı kalkanları korumuş. Ama… insanlar… Her yer ceset.”
Komutan:
“Altını çıkarın, Ankara’ya götüreceğiz. Ama bu kayıplar… Ne için?”
Vinçler, konteynerı kaldırdı. Esra, oğlunun bedenini bırakmadan askerlere baktı; gözlerinde öfke ve çaresizlik vardı.
Esra:
“Bu altın mı aldı oğlumu? Alın, gidin! Her şeyimizi aldınız.”
Fatma Teyze’nin torunu Ece, Mert’in nişanlısı Elif, Ahmet Abi’nin kızı Zeynep—hepsi bir gelecekten yoksun kaldı. Altın, Merkez Bankası’na giderken, Yenimahalle’de gözyaşları ve enkaz kaldı.
Altın, enkazdan çıkarıldı ve zırhlı bir kamyona yüklendi. Bilinmeyen bir yere doğru yola çıktı. Devlet Başkanı’na haber verildi.
Devlet Başkanı:
“Altını Merkez Bankası’na götürün. Orası en güvenli yer—modern kasalar ve ağır güvenlik önlemleri var. Kimse yerini bilmesin!”
Terminus’tan Yankı
Mars’taki Terminus ekibi, düşüşü izledi.
Capt. John Carter:
“Emre uçağı korudu, ama Yenimahalle… Altın, masumları yuttu.”
Dr. Liam Chen:
“4,71 milyar dolar için mi bu bedel? Hiçbir servete değmez.”
Dünya İstihbaratlarının Takibi
Altın, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’na (TCMB) ulaştı ve gizlice kasalara yerleştirildi. Ancak dünya istihbarat teşkilatları—CIA, Mossad, FSB, BND, MI6, RAW, CIRO, MSS, ISI—altının peşindeydi.
CIA Analisti:
“Uydu görüntüleri, altının Ankara’ya taşındığını doğruladı. TCMB’nin kasaları en olası yer—%90 ihtimal!”
FSB Ajanı:
“Türkiye, uçağımızı düşürdü. Altın bizim de hakkımız—konumu kesinleştirdik, Merkez Bankası’nda!”
Tüm istihbaratlar, altının TCMB’de olduğunu anladı. Dünya devletleri harekete geçti.
BÖLÜM 15: Savaş Tehdidi
Rusya, Almanya, Birleşik Krallık, Çin, Fransa, Hindistan ve İsrail, Türkiye’ye ültimatom verdi:
Rusya Dışişleri Bakanı:
“Türkiye, 1 hafta içinde altını BM’ye teslim etmezse savaş ilan edeceğiz!”
Almanya Şansölyesi:
“50 ton altın, küresel bir kaynak. Teslim edin, yoksa sonuçlarına katlanırsınız!”
Türkiye, tehditler altında kaldı. Dünya medyası çalkalanıyordu.
Meclis Toplantısı ve Karar
Temmuz 2099’un son haftası. TBMM’de acil bir oturum düzenlendi. Milletvekilleri, altının kaderini tartışıyordu.
Milletvekili 1 (Teslim Taraftarı):
“Sayın Başkan, dünyayı karşımıza alamayız! Rusya, Çin, ABD—hepsi bize savaş açacak. 50 ton altın için ekonomimiz çöker, şehirlerimiz yıkılır. BM’ye teslim edelim!”
Milletvekili 2 (Direniş Taraftarı):
“Bu altın bizim toprağımıza düştü! Milli bağımsızlığımız söz konusu. Karşı koyacak gücümüz var—ordumuz hazır. Blöf yapıyorlar, direnmeliyiz!”
Milletvekili 3 (Teslim Taraftarı):
“4,71 milyar dolar, evet, ama savaşın maliyeti trilyonlar olur. Halkımız ölür, bu mu bağımsızlığınız?”
Milletvekili 4 (Direniş Taraftarı):
“Teslim edersek zayıf görünürüz. Altın, borçlarımızı siler, ekonomimizi kurtarır. Direnirsek kazanırız!”
Tartışma saatler sürdü. Devlet Başkanı, oylamayı başlattı.
Meclis Başkanı:
“Oylarınızı kullanın. Altını teslim edelim mi, yoksa elimizde tutalım mı?”
Sonuç: 350 milletvekilinden 210’u “Elimde tutalım,” 140’ı “Teslim edelim” dedi.
Devlet Başkanı:
“Çoğunluk karar verdi. Altın bizim kalacak. Dünya ne yaparsa yapsın, TCMB’de koruyacağız!”
Gergin Bekleyiş
Bir hafta dolmak üzereyken, Türkiye savaş hazırlıklarına başladı. TCMB’nin etrafı tanklar ve askerlerle çevrildi. Dünya devletleri, ültimatomun son gününü bekliyordu. Fırat’tan gelen altın, küresel bir krize dönüşmüştü. Hacı Osman’ın fitne uyarısı, gerçek olmaya bir adım daha yakındı. Terminus ekibi, uzaktan izlerken, Mars’ın geleceğini diğer metallerle inşa etmeye devam ediyordu. Altın, Türkiye’nin elindeydi—ama bedeli ne olacaktı?
11. Sezon Devam Edecek...
5.0
100% (2)