0
Yorum
2
Beğeni
5,0
Puan
57
Okunma
İsmail, küçük bir sahil kasabasında yaşayan, hayalleri gökkuşağı kadar renkli bir çocuktu. Kasabanın sıkıcı gri tonlarına inat, İsmail’in dünyası hep canlı ve parlaktı.
En büyük tutkusu ise gökkuşaklarıydı.
Yağmur sonrası gökyüzünde beliren o renk cümbüşünü izlemek,
İsmail sadece izlemekle yetinmiyordu gökkuşaklarını yakalamanın hayalini kurardı.
Bir gün, yine yağmur sonrası gökyüzünde beliren muhteşem bir gökkuşağını izlerken, aklına parlak bir fikir geldi.
Belki de gökkuşağının bittiği yere bir merdiven dayayabilir ve onu yakalayabilirdi!
Hemen evdeki en uzun merdiveni kaptığı gibi sahile koştu.
Gökkuşağının bittiği noktaya merdiveni dayadı ve tırmanmaya başladı.
Merdivenin tepesine ulaştığında, karşısında bambaşka bir dünya buldu.
Bulutların üzerinde, rengarenk kristallerle kaplı bir yol uzanıyordu.
İsmail, hayranlıkla bu yolu takip etmeye başladı.
Yolun sonunda, gökkuşağının kalbine ulaştı. Orada, tüm renklerin kaynağı olan devasa bir kristal küre parıldıyordu.
İsmail, küreye dokunduğu anda, tüm vücudunu sıcak bir ışık dalgası sardı.
Artık o da gökkuşağının bir parçasıydı. İstediği zaman istediği renge bürünebiliyor, gökyüzünde özgürce uçabiliyordu.
Kasabaya döndüğünde, arkadaşlarına gökkuşağını nasıl yakaladığını anlattı.
Başta kimse ona inanmadı, ama İsmail’in saçları gökkuşağı renklerine dönüştüğünde, herkes hayretler içinde kaldı.
İsmail, artık sadece gökkuşaklarını izlemekle kalmıyor, onlarla birlikte yaşıyordu.
Kasabanın gri sokakları, İsmail’in renkli varlığıyla canlanmış, herkesin yüzüne bir tebessüm yayılmıştı.
İsmail, gökkuşağını yakalayarak sadece kendi hayalini gerçekleştirmekle kalmamış, aynı zamanda kasabasına da neşe ve umut getirmişti
İsmail Gökkuş
5.0
100% (1)