Sinsi övmelere faydalı yermeleri tercih edecek kadar aklı başında adam azdır. la rochefaucauld
Suat Zobu
Suat Zobu

Göç

Yorum

Göç

( 2 kişi )

2

Yorum

6

Beğeni

5,0

Puan

579

Okunma

Göç

Göç

Yıllar önce, binlerce yıl, belki on bin yıl, belki on bin yıldan da önce, Türkler kendilerine huzur içinde yaşayacakları bir yer aradı. Huzur içinde yaşayacakları bir yer, sırtlarını dayayacakları kutsal bir dağ!

Sonunda aradıkları yeri buldular.

Korunaklı bir yer. Ormanı, suyu, otlağı bol. Tulu, Orhun ve Selenge Irmakları şakır şakır akıyor. Bir de Kutsal olan, Kutsal bildikleri bir dağ var, Kutlu Dağ!

Kutlu Dağ kutsal belledikleri bir yalçın kayalık!
Yağmurdan kardan aşınmaz, sıcaktan soğuktan erimez, parçalanıp toprak olmaz bir kaya yığını.
Havası temiz, hayvanları semiz, insanları sağlıklı, düşmandan korunaklı, huzurlu yaşayıp gider oldu Türk. İlleri bereketli, gülen yüzler.

Gecelerden bir gece Hatun Dağı’nın üzerindeki bir kayın ağacına gökten mavi bir ışık düştü. Bu ışık aylar boyu orada kaldı, büyüdükçe büyüdü. Işığı etrafını gündüz gibi aydınlatır oldu. Ağacın içinden insanları, kuşları, hayvanları büyüleyen türküler duyulmaya başlandı.

Bir gün, ağacın gövdesi birdenbire yarılıverdi. İçinden beş küçük odacık görünümünde beş küçük çadır çıktı. Her odacığın içinde bir çocuk vardı. Çocukların ağızlarının üzerinde asılı birer emzik vardı; onlar bu emziklerden süt emiyorlardı. Işıktan doğmuş olan bu kutsal çocuklara halk ve halkın ileri gelenleri çok büyük saygı gösterdiler. Çocukların en büyüğünün adı Sungur Tekin, ondan sonrakinin Kotur Tekin, üçüncüsünün Tükel Tekin, dördüncüsünün Or Tekin, beşinci ve en küçüğünün adı da Bögü Tekin idi.

İnsanlar, bu beş çocuğu Tanrı’nın gönderdiğine inandılar.
İçlerinden birini kağan yapmak istediler. Bögü Tekin ötekilerden daha güzel, daha yiğit, daha akıllı idi. Halk, Bögü Tekin’in hepsinden üstün olduğunu anladı, onu kağan seçti. Bögü Han, büyük bir törenle tahta çıktı. Kendisinden sonra gelen otuzdan fazla soyu da Türklerin başında kağan olarak kaldı.

Tanrı’dan gelme, mavi ışıktan olma Bögü Han ülkesini öyle adil, öyle güzel yönetti ki topraktan ot değil bereket fışkırdı.
Irmakları billur gibi akmaya, kuşları bile mutlulukla cıvıldaşmaya, insanları huzurla yaşamaya başladı.

Yıllar yılları kovaladı. Yolun Tekin kağan oldu. Yolun Kağan’ın Kalı Tekin adında bir oğlu vardı.
Zaman geçti, hakan oğullarının içlerinden Kalı Tekin’i han seçtiler. Kalı Tekin, Çin prenseslerinden Ku-i Lien’e âşık oldu. Bu öyle bir aşktı ki Kalı Tekin’i ateşten bir ok gibi dağladı, kendisini Ku-i Lien’e bağladı.
Haberciler gidip geldi, “Ku-i Lien’i vereceklerini ancak bazı şartları olduğunu” söyledi Çinliler.

Ku-i Lien’in köşkü Hatun Dağı’nda olacak, Çinliler Tanrı Dağları’nda istedikleri yere yerleşecekler!

Bir de;
Esas niyetleri başka!
Asıl niyetleri korkunç!
Tanrı Dağı’nın güneyinde bulunan Kutlu Dağ’ı alıp götürecek Çinliler!


Önce şaka sanıldı. Koca dağ nasıl götürülür?
“Bir Çin prensesi uğruna Kutlu Dağ’ı verme” diye çok yalvardı Türkler. Ne dense ne yapılsa dinlemedi Kalı Han. Ku-i Lien de Ku-i Lien.

Çinliler zorlandı önce. Kutlu Dağ’ın üstünde ateşler yakıldı. Keskin sirkelerle yalçın kayalar parçalandı. Bir çakıl tanesi bile bırakmadan parça parça götürdü Çinliler Kutlu Dağ’ı.

İşte, ne olduysa o zaman oldu. Türk elinin bütün hayvanları, kurdu, kuzusu, kuşu karıncası dile geldi Kutlu Dağ’ın arkasından kendi dillerince kayanın düşmana verilmesine duydukları acıyı anlattılar, ağladılar.
Yedi gün sonra günahı bağışlanmaz, düşüncesiz kağan öldü. Ne var ki, kağanın ölümüyle de ülke felaketten kurtulamadı. Bir Çin prensesi uğruna çekinilmeden bağışlanan yurdun kayası, Türkeli’nin felaketine neden oldu. Halk rahat yüzü görmedi. Irmaklar birbiri ardınca kurudu. Göllerin suyu buğulaştı, uçup gitti. Topraklar kurudu, ürün vermez oldu. Akan duru sular akmaz, biten yeşil otlar bitmez, kuşları ötmez oldu. Toprak yarıldı, insanların susuzluktan dudakları çatladı. Ağaçlar, bağlar, bahçeler kurudu. Rüzgarların savurduğu kumlar her tarafı çöle çevirdi.
Sonrasında seçilen kağanlar da arka arkaya öldü.

Günlerden sonra Türk tahtına Bögü Kağan’ın torunlarından biri oturdu. O zaman yurtta canlı-cansız, evcil-yaban, çoluk-çocuk, soluk alan-almayan her ne varsa bir ağızdan “Göç! Göç!” diye çığrışmağa başladı. Derinden, iniltili, hüzün dolu, eli böğründe kalmış bir çığrışmaydı bu. İnlemelere yürek dayanmıyordu. Türkler bu çığrışmaları bir ilahî buyruk bildiler. Toparlandılar, yola koyuldular. Yurtlarını, yuvalarını bırakıp bilinmedik ülkelere göç ettiler.

Çaresizlikti bu!
Yenilmişlikti bu!
Ümitsizlikti bu!


Ve göç başladı ama nereye kadar?
BAŞ-BALIK’a kadar.


Beş Balık vardı ama Baş-Balık neresiydi peki?

Büyük Selçuklular Merv dediler, Anadolu Selçukluları Konya dedi,
Osmanoğlu Söğüt, Bilecik, Bursa, Edirne, İstanbul dedi.
Koca Atatürk Ankara dedi.

KUTLU DAĞ’ımıza sahip çıkalım.

Balık: Şehir



Paylaş:
6 Beğeni
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 

Topluluk Puanları (2)

5.0

100% (2)

Göç Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Göç yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
Göç yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
Etkili Yorum
Müjgan Akyüz
Müjgan Akyüz, @mujganakyuz
8.3.2025 23:41:55
5 puan verdi
Çok güzeldi, destanlardan gerçeğe geçişler harika. Ayrıca günümüze de ışık tutuyor, dünyaya ürünlerimiz yeterdi önceden, şimdi her şeyi dışarıdan alıyoruz, bir kıtlık var ki sebebini bulana aşk olsun
Etkili Yorum
Bedri Tokul
Bedri Tokul, @bedri-tokul
8.3.2025 16:12:59
"Anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna az,"
" Kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla."
Bu Ata sözleri senin bu günlerde böyle bir yazı yazacağını bildikleri için Atasözü olmuştur.
Ben anladım.
Okuyanlarda anlarlar merak etme.
GARDAŞIM BENİM...
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL