0
Yorum
14
Beğeni
5,0
Puan
142
Okunma
Kırık bir saatin içinde sıkışıp kalmış gibiyiz. Akrep geçmişi gösteriyor, yelkovan ise geleceğe yetişmeye çalışıyor ama hep bir adım geriden… Zaman, parmaklarımızın arasından kayan ince kum taneleri gibi, ne sıkabiliriz ne durdurabiliriz.
Gök gürültüsünün ne zaman kopacağını bilmeden yürüyen yolcularız biz. Kimi zaman, gökyüzü parlak ve berrak, kimi zamansa karanlık bir tül çekilmiş gibi. Ama yağmur yağacaksa, ıslanacağız. Güneş doğacaksa, aydınlanacağız. Kuru bir dalın fırtınaya meydan okuyamaması gibi, bazı şeyleri değiştiremeyiz.
İnsan, kaderle satranç oynayan bir oyuncu sanki. İlk hamleyi biz yaparız, ama tahtanın öteki ucundaki görünmez el, her zaman karşı hamleyi düşünmüştür bile. Biz piyonları ileri sürerken, hayat çoktan vezirini hareket ettirmiştir. Mat olmamak için kaçış yolları ararız, ama bazen oyun çoktan bitmiştir.
Yolda yürürken taşları sayabiliriz, ayakkabılarımızın altındaki toprağı hissedebiliriz. Ama yol nereye giderse gitsin, sonunda vardığımız yer bellidir. Kimimiz uçar, kimimiz sürünür, kimimiz yürüdüğünü sanırken çoktan bir çukura düşmüştür. Ama yolu durduramayız.
Belki de mesele, dalgalarla savaşmak yerine suyun akışına karışmaktır. Belki de cevap, her şeyin gelip geçici olduğunu bilmektir. Diken açacaksa açar, solacaksa solar. Kimi zaman kelebek gibi bir günlüğüne yaşarız, kimi zaman ağaç gibi kök salarız. Ama ne olursa olsun, rüzgâr estiğinde savrulacağız. Ve işte o zaman anlarız, bazı şeyler bizim elimizde değil…
5.0
100% (6)