2
Yorum
6
Beğeni
3,7
Puan
119
Okunma
Zaman görecelidir ve yerden yere farklılık gösterir diyor meşhur bilim insanı Albert Einstein. Ebette bu dehaya hak vermemek elde değil. Zaman görecelidir ve çeşitli şartlarda çeşitli şekillerde hissedilir. Zamanın devinimi bir değişim şeklidir. Dünyada her şey değişir ve hatta yine herkes tarafından bilinir ki; dünyada değişmeyen tek şey değişimin bizzat kendisidir. Ancak bu kadar kesin de konuşmamak gerekir diye düşünmekteyim. Zira insanoğlunun yeryüzü macerasında hiç değişmeyen şeyler de yok mudur? Bu soruya çok çeşitli cevaplar vermek mümkün. Benim vereceğim cevap ise kuşkusuz duygulardır. Dünya değişir, iklimler değişir, kıtalar ayrılır birbirinden, insanlar değişir ama duygular değişmez. Sevgi, aşk, öfke, nefret, utanma, ıstırap insan için bundan bin yıl önce nasılsa şimdi de aynen öyledir. Belki yalnızca şiddetleri farklılık gösterebilir ama temelde duygular aynıdır.
Bir insan bir diğer insan bundan binlerce yıl önce nasıl seviyor ve arzuluyorsa şimdi de öyle seviyor ve arzuluyor. Eğer dünya ve insanlık hala yerinde kalırsa bundan binlerce yıl sonra da insanlar birbirlerini öyle sevecek ve arzulayacak. Aynı şey nefret, öfke gibi karanlık duygular için de geçerli. Binlerce yıl önce bir anne evladı için nasıl endişeleniyor ve evladının kaybıyla acı çekiyorsa şimdi de aynı durum söz konusu. Bu duygular spesifik olarak birey temelinde değişiklikler elbette gösterebilir. Ama genel olarak değişmezler, değiştirilemezler. İnsanlığın içinde bulunduğu şartlar iyileşebilir, kötüleşebilir ve nötr bir hale gelebilir. Ama bu uygular değişmez. On iki bin yıl önce Göbeklitepe’yi inşa eden insanlar da seviyorlardı, seviliyorlardı, seviniyorlardı, nefret ediyorlar, nefret ediliyorlar, öfkeleniyorlar, gülüyorlar ve ağlıyorlardı. Bu insani duyguları zamanın her devrinde insanlar yaşadılar ve yaşamaktalar. Günümüzde aşk acısıyla gözyaşı döken bir insanın gözyaşlarıyla bundan on bin yıl önce aşk acısıyla gözyaşı döken bir insanın gözyaşları arasında hiçbir fark yok.
Zaman içinde insanların hukuk, ahlak ve toplum kuralları ile sistemleri değişmiş olsa da temelde değişmeyen kurallar hep aynı kaldılar. Neydi bu değişmeyenler? Bir insanın başka bir insanın hakkını gasp etmemesi, insanın bir başka insana, canlıya eziyet etmemesi, insanlar arasında adaletin tesis edilmesi, güçlü olanın zayıf olanı ezmemesi gibi. Bu kurallar her zaman var oldular ve her zaman da var olmaya devam edecekler. Çünkü insan doğası gereği, adalet arayışında olan bir varlıktır. İnsan kendisine yapılan bir haksızlık karşısında nasıl binlerce yıl önce öfkeleniyorsa, bugün de öfkelenmektedir. Yine aynı şekilde, insan bir başkasına merhamet ettiğinde hissettiği huzuru, binlerce yıl önce de hissetmişti, bugün de hissetmektedir. İyilik yapmanın insana verdiği tatmin duygusu, kötülüğün insan ruhunda yarattığı vicdan azabı hiç değişmemiştir. Bütün bu değişmeyen duygular ve değerler, insanoğlunun tarih boyunca varlığını sürdürmesinin temel taşları olmuştur. İnsanlık, uygarlıklar kurmuş, medeniyetler inşa etmiş, bilimde ve sanatta büyük ilerlemeler kaydetmiştir. Ancak değişmeyen tek şey, insanın insan olarak var olma mücadelesi ve bu mücadelenin merkezinde yer alan duygularıdır. Bir mağara duvarına çizilen resimlerle anlatılan hikâyeler, bugünün sanat eserlerinde de anlatılmaktadır. Aşk şiirleri, destanlar, şarkılar hep aynı duyguların yansımalarıdır. Dün bir ozan sevgilisinin güzelliğini anlatıyordu, bugün bir şair aynı duygularla kalemini kâğıda döküyor.
Zamanın devinimi, teknolojinin ilerleyişi, bilimsel keşifler ve toplumsal değişimler ne kadar büyük olursa olsun, insanın özündeki duygular değişmeyecektir. İnsan hala aşık olacak, hala nefret edecek, hala umut edecek ve korkacaktır. Gelecekte belki yıldızlar arası yolculuk yapacak, belki yeni dünyalar keşfedeceğiz. Ama bir insanın sevdiklerinden ayrılınca hissettiği özlem, uğradığı ihanet karşısında duyduğu hayal kırıklığı, bir çocuğun kahkahasında hissettiği sevinç hep aynı kalacak. İşte bu yüzden zaman göreceli olabilir, dünya sürekli değişebilir, medeniyetler yükselip çökebilir. Ama insanın özü, hissettikleri ve duygularının temelinde yatan gerçekler değişmeyecektir. Bin yıl öncesinde de insan, gökyüzüne bakıp aynı hayallere dalıyordu, bin yıl sonra da bakıp aynı düşleri kuracak. Çünkü insan, ne kadar değişirse değişsin, aslında hep aynı kalacaktır.
5.0
67% (2)
1.0
33% (1)