6
Yorum
10
Beğeni
5,0
Puan
787
Okunma
ABD Başkanı Donald Trump, göreve geldiği ilk günden itibaren "önce baskı ve tehdit, sonra da müzakere" stratejisini benimseyerek dünya siyasetine yön vermeye çalışıyor. Tıpkı geçmiş başkanlık döneminde olduğu gibi…
Trump’ın dış politikada bu yöntemi izlemesi, hedef aldığı ülkeler için ekonomik ve diplomatik baskıların artması anlamına geliyor. Bu strateji en çok Kolombiya, Meksika, Panama, Grönland, Kanada, Mısır, Ürdün, Suudi Arabistan ve son olarak ta Avrupa ülkelerinde hissedildi.
Trump, önce ekonomik baskı ile başlayan, ardından tehditkâr söylemlerle devam eden bir diplomasi modeli izlemeyi benimsemiş görünüyor. Meksika, ABD’nin göç politikalarına uymadığı için gümrük vergileriyle tehdit edilmiş, Kanada ise yeni ticaret anlaşmalarıyla büyük baskı altına alındı. Her ne kadar bu iki ülkeye de birer aylık süre verse de Trump, her iki ülkenin yönetiminden gelen “baskıyı derinden hissediyoruz” açıklaması olayın ciddiyetini göstermeye yetiyor.
ABD Başkanı Donald Trump, Kanada’nın ülkenin 51. eyaleti olmasının "çok daha iyi" olacağını söyledi. Bunun yanı sıra Grönland’ı ABD topraklarına katma düşüncesi, Danimarka tarafından ciddiye alınmasa da bu açıklamalar Trump’ın baskı stratejisinin bir parçasıydı. Bu iki ülkenin dünyanın en zengin yeraltı kaynaklarına sahip olması ekonomik olarak sıkışan ABD’yi ciddi anlamda rahatlatacaktır.
Bu tehdit söylemleri bu iki ülke yönetimlerine ne kadar etki edecek, yapılan tehditler amacına ulaşacak mı yakında göreceğiz.
Yapılan baskının ardından gelen müzakere teklifleri, genellikle ABD’nin çıkarlarını güvence altına almaya yönelikti. İlk öce korkut, sonra masaya oturmaya ikna olsunlar anlayışında olan Trump yakında daha büyük hamleler de yapacak gibi görünüyor.
En son açıklaması Ukrayna ile ilgili idi. Ukrayna bir süre sonra Rusya’nın olabilir veya olmayabilir ama beni ilgilendiren oraya yatırdığımız paralar. Biz bu paraları almalıyız. Yoksa kendimizi kandırılmış bir aptal gibi hissederiz demesi de şimdilik Ukrayna’ya bir göz dağı olarak görülmekte. Aynı zamanda Trump’ın Rusya ile savaşın bitirilmesi için anlaşmaya varmak üzere olması bu konuda Ukrayna’nın yalnız kalacağı ve bunun da Avrupa Birliğine dolaylı göz dağı olduğunu düşünülebilir.
İran konusunda Trump, "Nükleer olmayan bir konuda anlaşma yapmak isterim. Bunu, orayı cehenneme çevirmek için bombalamaya tercih ederim" diyerek hem tehditkâr hem de uzlaşmacı bir tutum sergilemiştir.
İran’a yönelik "maksimum baskı" politikaları uygulayan Trump, bu yöntemin Tahran’ı müzakereye zorlayacağını savunsa da İran Dışişleri Bakanı Abbas Erakçi, "ABD’nin uyguladığı baskılar nedeniyle yapılacak her müzakerenin, bir teslimiyet anlamına geleceğini" dile getirdi. Bu görüş, Trump’ın yönteminin gerçek bir diplomasiye mi yoksa bir dayatmaya mı dönüştüğü tartışmalarını da beraberinde getirdi.
Suudi Arabistan, Ürdün ve Katar gibi Orta Doğu ülkeleri ise ABD’nin siyasi ve ekonomik gücü altında politikalarını şekillendirmek zorunda kaldı. Bazı ülkeler şimdiden Trump’ın Gazze’ye el koyma planını kabul etmiş gözüküyor. Bu derin bir konu olduğu için başka bir yazıda ele almayı düşünüyorum.
Peki bu baskı ve tehditler neyi gösteriyor. ABD ciddi bir ekonomik krizde. Bunu aşmak ve istediklerini yaptırmak için artık savaşmayı değil, bizim tabirimizle “aba altından sopayı gösteriyor.” Gösterdiği bu sopalarda birçok yerde şimdilik işe yarıyor.
Bu ne anlama geliyor peki. Şimdilik zahmetsiz kazanç. Tehdide boyun eğenler ile hemen gerekli anlaşmalar imzalanıyor. Diğer ülkeler ise yaptırım tehdidi altında kalıyor ve bir süre sonra da bu yaptırımlar devreye alınacak gibi görülüyor.
Peki Bundan Sonra Ne Olacak?
Trump döneminde, "baskı ve tehdit" politikası kısa vadede bazı sonuçlar doğurmuş olsa da uzun vadede ABD’nin itibarını ve güvenilirliğini zedeleyen hatalı bir stratejik hamle olacaktır. ABD, kendi başkanının eliyle kendini batırmaya başlıyor.
Avrupa ülkeleri şimdilik bu tehditleri “elini görüyorum” diyerek savuşturmuş durumda. Ancak kesin olan bir şey var: Küresel siyasette baskıya dayalı bir düzen, uzun vadede istikrarı getirmek yerine yeni krizleri tetikleme potansiyeline sahiptir.
Bekleyip göreceğiz…
5.0
100% (5)