0
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
79
Okunma
Hayatın bu karmaşık dokusunda, kendimizi sık sık tuhaf bir çelişkinin içinde buluyoruz. Başkalarının kederine bakıp kendi mutluluğumuzun solmuş bir anı olduğunu düşünürken, bir de bakıyoruz ki aslında en sıcak güneş ışığının altında keyif çatıyormuşuz. Ama işte, insan yüreğinin doğası bu ya, bir zamanlar bize neşe veren şeyler artık yetersiz geliyor, bizi daha fazlasını arzulamaya itiyor.
Şu an bu satırları yazarken, mutluluğun bu döngüsel doğası üzerine düşünmeden edemiyorum. Ne kadar da ele avuca sığmaz bir durum öyle değil mi? Sürekli ulaşamayacağımız bir yerde dans ediyor, varlığıyla bizi ayartıyor, sonra da şüphelerimizin gölgelerine kayıp gidiyor. Ama belki de bütün güzelliği de burada yatıyor bu sürekli kovalamaca, arzularımızın evrimi, ruhumuzun bitmeyen büyüme serüveni.
Bir zamanlar her şeyi çözdüğümü sandığım günleri hatırlıyorum. Hayatım özenle inşa edilmiş bir kule gibiydi.Hayatımın kontrol listesindeki kutucuklari kendimden emin bir tatminle işaretlerdim, her başarının beni o ele geçmez sürekli mutluluk haline biraz daha yaklaştırdığınasa inanarak.
Ah, ne kadar da safmışım.
Ta ki bir çocuğun oyun parkında oynarken yaşadığı o saf, filtresiz sevinci görene kadar. Her şeyi sorgulamaya başladığım an işte o andı. Oradaydı işte, bu minicik insan, özenle planladığım tüm başarılarımdan daha fazla mutluluğu atılmış ve orada duruyordu. Kahkahası sokakta yankılanıyordu, alıştığım o sessiz memnuniyetle tezat oluşturarak.
O an bir uyanış çağrısıydı, evrenin nazikçe dürtmesiydi beni, mutluluğun bir varış noktası değil, bir yolculuk olduğunu hatırlatırcasına. Belirli bir noktaya ulaşıp “İşte bu. Artık mutluyum.” demekle ilgili değildi. Aksine, hayatın gelgitlerini kucaklamak, küçük anlarda sevinç bulmak ve mutluluk tanımımızla birlikte büyümemize ve değişmemize izin vermekle ilgiliydi.
Bu farkındalığa daldıkça, hayatımın her yönünü yeniden değerlendirmeye başladım. Bir zamanlar tek bir amaçla peşinden koştuğum kariyer artık içi boş geliyordu. Toplumsal beklentilere dayalı olarak kurduğum ilişkiler çatırdamaya başlamıştı. Sanki siyah beyaz bir dünyada yaşıyormuşum da birden biri renkleri açmış gibiydi.
Bu süreç acı vericiydi, yalan söylemeyeceğim. İnşa ettiğim hayatı, özenle yerleştirdiğim her bir tuğlayı sökmek hiç de kolay değildi. Şüphe anları, tavana bakarak geçirdiğim geceler, korkunç bir hata yapıp yapmadığımı düşündüğüm zamanlar oldu. Ama eski hayatımdan uzaklaştığım her adımda, omuzlarımdan bir yükün kalktığını hissettim.
Yeni deneyimler aramaya başladım, ama bu sefer özgeçmişime eklemek ya da başkalarını etkilemek için değil, sadece keşfetmenin verdiği keyif için. Adını bile söyleyemediğim yerlere gittim, damak tadımı zorlayan yemekler denedim ve hayat tecrübeleri benimkinden çok farklı insanlarla sohbetlere daldım.
Ve bir de baktım ki, farkında bile olmadan daha çok gülümsüyorum. Daha çok gülüyorum. Daha çok hissediyorum. Bu, bir zamanlar ulaşmak için çabaladığım o özenle hazırlanmış mutluluk değildi, ama ham ve gerçek ve güzelce kusurlu bir şeydi.
Şimdi, bu kelimeleri yazarken, daha önce var olduğunu bile bilmediğim bir huzur halinde buluyorum kendimi. Bir zamanlar peşinden koştuğum o havai fişekli, gösterişli mutluluk değil bu. Onun yerine, göğsümü dolduran sessiz, istikrarlı bir sıcaklık, tam da şu anda olmam gereken yerde olduğumu bilmenin verdiği bir huzur hissi.
Ama işin püf noktası şu biliyorum ki bu his sonsuza dek sürmeyecek. Ve bu sorun değil. Çünkü öğrendim ki mutluluk, nihai bir hedefe ulaşmakla ilgili değil. Yolculuğu kucaklamakla ilgili, tüm inişleri ve çıkışları, dönemeçleri ve virajlarıyla. Olmaktan ziyade, olma sürecinde keyif bulmakla ilgili.
Mutluluğunu sorgulamaktan korkma. Artık sana hizmet etmeyen bir neşeye razı olma. Kendine izin ver; büyü, değiş, hayatında yeni ışık kaynakları ara. Çünkü bazen en güzel mutluluk, hiç beklemediğin yerden çıkıp gelendir.
Unutma, hayat bir dizi bölümden oluşuyor ve her biri kendi benzersiz mutluluk tadını sunuyor. Hepsini kucakla, hepsinden öğren ve kendi mutluluk tanımını aramaktan asla vazgeçme. Çünkü sonunda, her şeyi çözmüş olmakla ilgili değil. Yol boyunca çözmeye çalışmanın güzel karmaşasının tadını çıkarmakla ilgili.
Ve kim bilir? Belki bir gün o parktaki çocuğun dizginsiz neşesiyle gülerken bulacaksın, aradığın mutluluğun aslında hep içinde olduğunu fark ederek.
Turgay Kurtuluş