0
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
95
Okunma
İslam inancında şirk, tevhid inancını zedeleyen ve Allah’a ortak koşmayı ifade eden en büyük günahtır. Allah’ın bağışlamayacağı tek günahtır. Şirk; insanın imanını, ahlakını ve dünya görüşünü sarsan temel bir sapmadır. Kur’an-ı Kerim’de, şirk koşanların ruhsal ve toplumsal durumlarına dair detaylı açıklamalar bulunur. Bu bağlamda, şirki ve müşrikleri anlamak, yalnızca bireysel inançlarımızı değil, toplumsal ahlakımızı da gözden geçirmemizi gerektirir. Şimdi bu konuyu detaylarıyla ele alalım.
İki Tür Şirk: İtikadî ve Amelî Şirk
1. İtikadî Şirk:
İtikadî şirk, Allah’ın mutlak birliğine iman etmeyip, O’na ortak koşmayı ifade eder. Bu tür şirk, kişinin Allah’ın vahyine yeterince inanmaması ya da vahyi başka kaynaklarla eş tutmasıyla ortaya çıkar. Allah’ın kontrolünde olduğunu bilmek ve buna tam bir teslimiyet göstermek gerekirken, kişinin gelenek, kültür, hadis ve mezhep gibi kaynaklara uyması itikadî şirkin temel sebeplerindendir. Kur’an-ı Kerim, Allah’ın kelamı yani gönderdiği kitabı yeterli gören ve vahye teslim olan bir inancı öne çıkarır. Ancak bazıları, hadis ve mezheplere uyup Allah’ın gönderdiği kitabı yeterli görmeyerek şirke düşmektedir:
“Din adamlarını, din bilgilerini ve Meryem oğlu Mesih’i de Tanrı’dan ayrı Rabler edindiler. Oysa tek Tanrı’ya ibadet etmeleri emredilmişti. O’ndan başka Tanrı yoktur. Ortak koştukları şeylerden münezzehtir.” (Tevbe Suresi, 31)
2. Amelî Şirk:
Amelî şirk, itikadî şirkin aksine daha çok eylemlerde ortaya çıkar. Kişi Allah’a inanır vahyin yeterli olduğuna inanır, hadis ve mezhepleri kabul etmez ancak Allah’ın her şeyi kontrol ettiği ve kaderi önceden yazdığı gerçeğini tam anlamıyla kavrayamaz. Bu durum, hayatın merkezine Allah’tan başka varlıkları koymakla sonuçlanır. Karşı cinsi ilahlaştırma, dünya malına aşırı bağlanma, ölümlere Allah’ın razı olmayacağı tepkiler verme gibi davranışlar, amelî şirkin örneklerindendir. Bu tür şirk, kişinin inanç ve eylemleri arasında bir uyumsuzluğun varlığını gösterir. Kuran’daki İslâm’a iman eder ama Kur’an’daki iman gerçeğini tam olarak kavrayamamıştır ve bu yüzden şirke düşer.
“De ki: Gökleri ve yeri yaratan, besleyen ve kendisi beslenmeyen Tanrı’dan başkasını mı edineyim? De ki: Bana teslim olanların ilki olmam emredildi ve ortak koşanlardan olma.” (En’am Suresi, 14)
Üç Tür Müşrik
1. Hadis ve Mezhepleri Kur’an’a Üstün Tutanlar:
Bu grup, Kur’an’ı yeterli görmeyerek hadis ve mezheplere uyarak şirke düşer. Onlar için, bir âlimin görüşü, vahyin kendisinden daha önemlidir. Kur’an yeterli değildir derler. Kur’an’da abdestin sadece dört farzı bildirilmişken, Hanefi fıkhında bunun 70 sayfada anlatılması bu duruma örnek verilebilir. Gelenekçiler, âlimlerin hükmünü mutlak doğru kabul ederler ve bu bağlılıkları, onları şirk içinde tutar.
“Deniz avı ve yiyeceği size ve yolculara nimet olarak helal kılındı ve ihramlı olduğunuz sürece kara avı size haram kılındı. Tanrı’dan korkun O’na toplanacaksınız.” (Maide Suresi, 96)
Bu ayete rağmen, bazı gelenekçi gruplar, âlimlerinin görüşlerini vahye tercih ederler. Hıristiyan ve Yahudi gelenekçilerle ortak özellikleri mezheplere ve cemaatlere bölünmüş olmalarıdır.
2. Yüzeysel İman Sahipleri:
Bu grup, dini yalnızca belli ritüellerle sınırlı bir anlayışla ele alır. Cami cemaati zihniyetinde, toplumda yer edinmeye çalışır ama dini, ruhunu besleyen bir yaşam biçimi olarak görmez. “Ve insanlardan kimi Tanrı’ya bir kenardan ibadet eder eğer kendisine hayır gelirse rahatlar ve eğer başına bir kötülük gelirse yüz üstü döner. O dünyayı ve ahireti kaybetmiştir. İşte o apaçık ziyandır.” (Hac Suresi, 11) ayeti bu grubu açıklar. Bu kişiler, zorluklar karşısında inançlarını sorgular ve ahireti kazanma umutlarını yitirirler.
3. Hiçbir İbadeti Yerine Getirmeyenler:
Bu grup, Allah’a inandığını söyler, ancak bu inancı hayatına yansıtmaz. Hayatları dünya merkezlidir ve ahiret bilinci yoktur. İbadet etmeyen, aklını kullanmayan, düşünmeyen, sorgulamayan, okumayan, araştırmayan, yalnızca tüketimle ilgilenen bu insanlar, kolayca yönlendirilebilirler. Onlar için, klişe sözler hayat felsefesi haline gelmiştir:“İmanla paranın kimde olduğu belli olmaz.” “Mutlu olduğun şeyi yap” ya da “Dünyayı sen mi kurtaracaksın?” gibi ifadelerle ahlaki sorumluluklardan kaçarlar.
“Eğer yeryüzündekilerin çoğuna uyarsan seni Tanrı’nın yolundan saptırırlar onlar sadece zanna uyuyorlar ve onlar sadece tahmin ediyorlar.” (En’am Suresi, 116)
Kur’an-ı Kerim’e göre, müşrikler dünya nüfusunun çoğunluğunu oluşturur. Münafıklar, bu müşrik grupları yönlendiren kişiler olarak karşımıza çıkar. Müminler ise oldukça azdır ve Allah’ın değer verdiği, elmas kıymetindeki insanlardır. Dünya sisteminin kontrolü münafıkların eline geçtiğinde, hayat kaosa sürüklenir. Ancak sistem müminlerin eline geçtiğinde, adalet ve huzur tesis edilir. Münafıkların yönettiği toplumlarda, müşrikler dahi zulümden kurtulamazken; müminlerin yönettiği toplumlar, herkes için barış ve refah sağlar. Şirkten korunmanın tek yolu, Allah’a ve Kur’an’a tam bir teslimiyet göstermektir. Kur’an’ın rehberliği dışında herhangi bir kaynağa mezhebe, hadise uymak bizi şirke götürür.
“Şüphesiz Tanrı kendisine ortak konulmasını bağışlamaz. Bundan başkasını dilediği kimseden bağışlar ve Tanrı’ya ortak koşan gerçekten büyük bir iftira etmiştir.” (Nisa Suresi, 48)
Tevhid inancı, yalnızca Allah’a yönelmek ve O’nun rehberliğine tam anlamıyla teslim olmak, Kur’an’ı yeterli görüp mezheplere bölünmemek ve hadislere uymamak demektir. Bu bilinçle hareket eden müminler, hem bu dünyada hem de ahirette kurtuluşa ereceklerdir.