Hile ve ihanet güçsüz insanların işidir. la rochefaucauld
Yinsani
Yinsani
VİP ÜYE

Raarna

Yorum

Raarna

0

Yorum

1

Beğeni

0,0

Puan

228

Okunma

Raarna


Ar ve tık, senden öğrenebileceğim bir şey kalmadıysa söyler misin bana neden görüşelim, nasıl muhabbet edelim, kim olduğun mu önemli ne öğretebileceğin mi, bir şey öğret bana... Had veya hat arasındaki anlamın bizim için bir anlam ifade edemediği güne gelip çattı isek, gün dediysem, an’a, yani dakika veya saniyeye hattaa saliseye,

Oh olsun dedi. Biri diğerine... Diğeri ikisine... Üçü beşine, beşi üçüne... diye uzayıp gider, oh olsun dediler. Gün geldi, bir tuşla katil olacak, bir tuşla gazi veya şehit, birinin kutsalı diğerinin laneti, birinin cesedi diğerinin gözyaşı veya tükürülecek maddesi; sonunda ölen veya öldürengillerden... Mümkün değil mi? " Seni hatırlayan son kişi de öldüğünde hiç yaşamamış olacaksın"

Hey sen bana insanı ve insanlığı savun, Tanrı veya Tanrıların canı çıksın demeyle çıkmaz, bilemezsin, insanın canı çıkmasın de. Hay ben senin taptığına nasıl tapayım, huy ben senin masallarına neden kutsaliyet nişanı atfedeyim, deli misin ne?

Aslında bu hikaye 25 küsür yıllar önce daha fiber optik kablolar döşenmeden önce başladı, diğer kıtalara bağlanmak isteyen makinenin adı bilgisayarken daha, hiç karşılaşmayacağım kişi veya kişiler ile kimi tanışıyordum, kimi kavga ediyordum, kimi de umurumda değildi, bir-iki kablonun uçundaki diğer kablonun uçundaki ile. Aslında gerçek şu; kablolar sekiz taneydi. Sekiz kablonun üzerinden geçmesini istediğimiz bir şeyleri 102 karakterli klavye denilenin, daha fazla işleme yol açan tuşları da dahil edilince tahmini 150-200 sayısı arası karakterle...

Çadırda yaşayan geniş bir aile düşünelim. Gece uyku zamanı elbette horlayan horlayana, osuran osurana tüm sesler birbirine girer, o gürültü içinde günün bedeni yorgunluğunun fazlalığıyla deliksiz uyur muydun? Hele kış mevsiminde çadırda bile bulunsan, ayağında yünlü çoraplar, deriden ince ayakkabılar ki, dışarı çıktığında daha kalın ayakkabılar içindesin ki; günümüz apartman yaşantısında çorapsız yaşayabiliyorken, katlar arasındaki fazla gürültüden insanlar birbirinin kapısına dayanıp katil olma yoluna girerken, insanın insandan kaçmaya başlaması, bize, bizlere; yeniden çadır hayatını albenili kılacak mıdır? Düşün ki, maddi imkanları da el verenler, kalabalık şehir hayatından kaçıp, anlatmaya başlıyor, çiftlik hayatı şöyle, köy hayatı böyle güzel diye, ya hu hiç güzel olsa; sen dönüp de çağ teknolojisinin içine girip yeniden kabalıklara bir şeyler anlatmak veya kendini göstermek veya ne kanıtladığından bile haberi olmadan fikir mikir beyan eder duruma düşer miydin? Madem güzel, neden çirkine gösteriyorsun yeniden kendini.. Dalga mı geçiyorsun kendinle veya kendini bilmezlerle.

Şol dünya hayatı bela ki; her yönüyle bir işkence.. Mesela zengin olup ölsen, çoluk çocuk, torun tombalak mal kavgasına düşüyor, ister isen vasiyetini tam anlaşılacak şekilde eşit şekilde pay etsen bile, biri diğerine verilene razı gelmez olunca, al sana kavga gürültü ölüm ve öldürülme.. Küstüm ben sana tantanaları.. Fakir ölsen hiç olmazsa ardından kavgaya sebep olmazsın. Biri mezara diğeri mahpusa durumları insan halleri tam bir çurcuna...

Hey sen mesela; devlet başkanı olsan; hiç çekilir mi, diğer devlet başkanı gelecek de, o böyle diyecek, şu şöyle diyecek, işin yoksa kırmızı halı ser, bekle.. Yani iş mi bu.. Onun bunun ağız kokusu veya istekleri hiç biter mi? Hadi diyelim madende madencisin, elinde kazma, kaz babam kaz, nereye kadar, dünyayı bir tarafından delip diğer tarafından mı çıkmak istiyorsun, yani çektiğin çile verilen altına gümüşe kağıt paraya veya dijital paraya değer mi? Efendi kim köle kim... Herkes efendi herkes köle durumunda çağ daha bizi anlayamadı, biz de çağı tutturamadık anlaşılan...

Efendim, lütfen kocanızı telefona verir misin, ne laf anlamazsınız siz, hey telefonun karşısındaki, ben kocayım, ya hu nasıl olur, sesiniz kadın sesi, lan dingil biz eşcinseliz, hadi be oradan, sen müdürsen okulda tüm çocuklara karşı sorumluluğun var, sana ne lan, koca kim karı kim, evin reisi kim, benim çocuğuma nasıl ceza verirsin sen dingil ... gibi bir muhabbette olabilir... Efendim benim telefonda başka erkeklerle konuşmam günah, lütfen kocamı arayın, efendim siz çocuğun velisi değil misiniz, irtibat numaranız bu, lütfen kocanızı veriniz telefona, kocam işte, lütfen beni daha fazla günaha sokmayın müdür müsün nesin, fesübhanallah, efendim çocuğunuz teneffüste arkadaşlarıyla oynarken başını duvara çarptı lütfen kocanıza ulaşın, biz idare olarak şu hastaneye nöbetçi öğretmenle gönderdik falan gibi bir muhabbette olabilir ... daha bunun robotumsu bölümleri yavaş yavaş piyasaya çıkabilir mi gibi de olabilir.

Hay ben bu internet hızının, ne oldu, oyun oynarken sorun yaşıyorum, evladım büyük bir deprem olmuş hatlar ondan sıkıntılıdır, bana ne depremden, evladım biraz insan ol, her şey oyun değil.. Ulan bunak senin kitabında veya arkasına kuyruk olduğun rahip imam şamangiller diyor ki; dünya hayatı yalnızca oyundur, bana ne, ben internet bağlantımı isterim, ölen ölsün gibi muhabbetler de açık yaraya dökülen tuzu olabilir mi muhabbetlerin...

Kayıp nesillerden bahsederken günümüzde kaybolmuş veya çağdışı kalmış nesillerden de bahsedilir. Yobazgiller denen kişi veya kişiler de çağdışı kalmış olabilir veya teknotratgillerin insanı nesnelleştiren uygulamaları da bilimcileri mallaştırabilirken; mallığın tanımını büyük veya küçük baş hayvan pazarında aramaya gerek kalmayabilir.


Ölülere taptığınız kadar yaşayanlara tapsanız, ölülere saygıda kusur etmezken yaşayanları çiğneyip, ilistirden geçirip, etini yemeseniz sizi daha çok sevebilirdim diyenlerin de derdi veya çilesi hayatla mıdır yoksa ölüm sonrası ile midir düşünmeden, düşünürken veya hayal kurarken aniden ölen bir insanın Tanrısından bahis açmak ne alakadır ki;

Çağ dönüştü ki; yeni çağın kapısında ufkunu görünmez kılan zihinlerin ve düşüncelerin zamanında, dağın ardı, ırmak boyu, söğüt dalı, kavak yeli, elma ağacı çobandı kurttu koyundu domuzdu tavşandı ne alaka kurulabilir ki...



Soru:
Yukarıda okuduğunuz yazının anlam akışı hangi paragraftan sonra bozulmaya yüz tutmuştur..

Yeni bir milat belirlenip eski zamanların üzerine sünger çekmenin vakti geliyor. Sen hala kah kendinle kah karşındaki kah yanındaki ile sidik yarıştırır gibi edebiyat parçalıyorsun. Günümüzün insanlarının ekserisi çağın epey gerisinde kalmışken, çağla birlikte büyüyen kuşakların karın ağrısını bilemeyenler, çağın önünde büyüyen torunlarının gazabına uğramaya doğru son sürat yol almaya çalışmıyor mu? İnsan eğitimi veya öğretiminin veya inancının yapay zekanın eğitimi öğretimi veya inancından farkı nedir ki? Çağ dönüşümü hiç günümüzdeki kadar belirgin olmamıştı mı? Yeahh ye ye...


Hala daha tapıcılıktan bahsediyorsun ki; hayalleri tükenmeye yüz vermiş bir dünya canlısının doğumu veya ölümü veya doğum öncesi ve ölüm sonrası ile ilgili hikayelerin masalların hiç tükenmiyor, sahi ne içtin be arkadaşım sen?

Tapmayangiller ailesinin de sonunda varacağı veya kendini bulamayacağı açık ve seçikken;

Fıkra şöyle gelişir;

Bir tapıcı bir tapmayıcı bir robot ve bir tanrı bir uçağa biner?

Tanrı der ki; ben hepinizle birim...
Robot der ki; senden bana ne dunkoff...
Tapıcı ve tapmayıcı birbirine bakar ve uçaktan atlar...
Tanrı der ki; tuttum ikinizi de yere düşüp parçalanacaktınız yoksa..
Robot der ki; ha ha, şunlara bak üçü bir arada...
Tanrı öfkelenir ve robotu bir düşüncesiyle kainatın sonsuzluğuna fırlatır..
Tapıcı der ki; şükürler olsun Tanrı benimle..
Tapmayıcı der ki; lan yine kurtulamadım sizden..
Tanrı der ki; sizleri evirip çevirip yeniden yaratacağım...

Fıkra bu ya, bir anda şeytan peydah olur yanında binlerce büyük melekle birlikte; der ki; aslında bir şey demez, der gibi yapar sadece... Zaten olanın olmuşun oldurmuşun oldurulacağın oldurulmayacağın vb vs gerçekliği biraz zihni kalıyor çağımızda.. Her şey biraz flu, limoni, tatsız ve tutsuz, acı biberin damakta bıraktığı acılığın...

Kahrını ızdırabını çektiğimiz bir dem olsa da huzurunu, sevgisini ve aşkını solukladığımız tüm anlatıların birliktelik karşıtlık ve muhabbetlerin canı çıkmasın emi... Daha saliseler çok erken...

Efendim, en sevenlerinize emanet olsanız ne olmasanız ne...
Saygılar, hürmetler azizim.
Y.

Paylaş:
1 Beğeni
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 
Raarna Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Raarna yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
Raarna yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
Bu şiire henüz yorum yazılmamış.
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL