4
Yorum
6
Beğeni
5,0
Puan
135
Okunma
Hormonlu Çağın İnsanları
21. yüzyılda yaşıyoruz. Bugünlerin geleceğini ve insanların insanlığından utanacağı ve insanlıktan çıkacağını söyleselerdi kimse inanmazdı eminim. Bu asrın insanları ne yazık ki insanlıktan çıkıyor, kimi insanlar da insan olduğundan utanıyor ve “böyle insanlık olmaz olsun” diyorlar.
Geçmiş ve bugün üzerine bir paradoks kursak bu asrın uzay çağı olduğunu, bilimin, teknolojinin sınırları aşarak ilerlediğini ve insanlığı bitirme noktasına geldiğini söyleyebiliriz. Baş döndüren bu teknolojik gelişmelerin temeline bakıldığında inanılmaz bir para kazanma hırsının yattığını görebiliriz. Bu asırda kapitalist sektörler, hem tarım alanına, hem hayvancılık alanına hem de teknolojiye yatırım yapmaktadır.
Büyükbaş, küçükbaş ve kümes hayvanlarının hızlı bir şekilde büyümesini ve etlenmesini sağlamak için çeşitli aşılar, yemler ve ilaçlar yapılmaktadır. Düşünelim bir an: Bir civciv sekiz-on gün içinde piliç oluyor. Büyük baş hayvanlar da yapay yemlerle ve yapılan aşılamalarla etleniyor ve kesime gönderiliyor. Kasaplardan aldığımız etleri, sebze ve meyveleri tükettiğimizde beslendiğimizi sanıyoruz ancak zehirleniyoruz. Bu asırda insanlar, hormonlu gıdalar tükettiği için kanser vakalarının yanında adı henüz bilinmeyen çeşitli hastalıklar ortaya çıkmaktadır. Sadece kanser değil elbet; geçmiş dönemlerde kalp krizi kırklı yaşlarda başlardı ancak uzman doktorların yaptığı açıklamalara göre kalp krizi artık çocuk yaşlarda görülmeye başladı. Ayrıca bazı gıda mühendislerinin çocuklar için geliştirdiği jelli-jöleli ve sevimli ambalajlarla üretilen şekerlemeler, kremalı bisküviler, gofretler, çikolatalar, çeşitli içecekler ve daha başka ürünler kanserojen içermektedir. Bilinçsizce tüketilen bu sözde gıda maddeleri çocukların hem beyinsel, hem ruhsal ve hem de bedensel gelişi-mini olumsuz yönde etkilemekte ve ağır hastalıklara sebep olmaktadır.
Teknolojinin yükselişe geçtiği günümüzde gençlerimiz “ev genci” olmaktadır. Gençlerimiz, dünyalarını artık sanal âlemde kurmakta ve bu sanal dünyada yaşamaktadır. Böyle olunca; aynı çatı altında ailece yaşadığını sandığımız aileler aslında tam anlamıyla aile olmaktan uzaklaşıyor. Artık bir aileye birden fazla televizyon, ve bilgisayar gerekiyor. Her bir çocuk kendi odasına çekiliyor; kurduğu sanal dünyasında yaşıyor. Ailesinde, çevresinde ve ülkesinde neler yaşandığından habersiz yaşıyor. Farkında olsa bile vurdumduymaz davranıyor. Uzmanların söylediğine göre bu durum gençlerin egoist olmasına ve bireyselci bir hayat tarzını tercih edilmesine sebep olmaktadır.
Tıp biliminin tamamı diyemem ama tıp alanında da insanlığın mezarını kazan tıp bilim insanlarının olduğunu duyuyoruz. Kanser aşısının bulunduğunu iddia edenleri dinlemiştim televizyonlarda. İddialara göre ilaç sektörü, kanser hastalığı üzerinden inanılmaz paralar kazanıyorlar! Kanser ilacı devreye girdiğinde üretilen onca kanser ilacının çöp olacağı aşikâr. İşte bu sebeple kanserojen gıda maddeleri üretilerek kanser hastalığının artması sağlanıyor! Ve tabi diğer hastalıklar için de aynı şeyi düşünebiliriz.
Benim düşünceme göre; ülkemizi yönetenlerin, insanların sağlığını tehlikeye atan temel gıda maddelerinin tamamını denetlemeli, “Ata Tohumu” ve geleneksel gübrelerin kullanılmasının yanı sıra büyük ve küçükbaş hayvanların meralarda beslenmeleri sağlanmalıdır.
Şu durum çok düşündürücüdür! Türkiye, başka ülkelere tarımsal ürünler ihraç etmektedir ancak alıcı ülkeler, ürünlerde yaptığı incelemelerde ürünlerin kanserojen içerdiğini belirterek ürünleri almaktan vazgeçmektedir. Ne var ki, gözü körelmiş, vicdanları çürümüş bu aracılar, satamadıkları kanser içerikli ürünleri akıllara durgunluk veren yöntemlerle yani hileli yollarla ithal ürün gibi göstererek ülkemizde satmaktadır. Ve bu vicdansızlığa, bu hileli ticarete bir yetkili çıkıp “dur” diyemedi, gerekli cezalar verilmedi! Ve bu durum maalesef uzun zamandır devam ediyor! İnsan hayatının ve sağlığının sıfırlandığı böyle bir ülkede “saldım çayıra, Mevla’m kayıra” zihniyeti ve düzeni akıl almaz bir şekilde varlığını sürdürmeye devam ediyor!
Devletimizi yöneten muktedirler, bir an akıllarını başlarına devşirmeli, çocuklarımız ve gençlerimiz için güçlü projeler hazırlayarak hem gençlerimizin, hem de ülkemizin aydınlık yarınlarının temellerini atmalıdır. Aksi halde, bu sığ ve bağnaz zihniyet devam ederse; hem insanlarımızın, hem gençlerimizin ve ülkemizin geleceği o karanlık zihniyetin dehlizlerinde mahvolmaya devam edecektir.
Hormonlu hayata “güle güle”, doğal hayata “merhaba” diyeceğimiz günlerin gelmesi dileklerimle…
5.0
100% (2)