Bir müzik duyarsın inceden, ağır ağır çalar kafanda. Genellikle bu dans ettiren, motive eden 9/8’lik oynak ritimli müziklerden değildir. İnsana ruhunun ne denli ağır olduğunu hissettiren “cenaze marşı” edasında bir müziktir. Bir bakıştan, bir hareketten tetiklenir ve seni “ne yapıyorum ben burada”, “ ne olacak bunun sonu” ya da “nasıl bir hayattır bu” şeklinde düşündürür. Hayatı sorgularsın yani, kısa metrajlı bir film gibi yaşadıkların gözlerinin önüne gelir. İşte o müziği hep duyuyoruz.
Adaletsiz bir durum oluyor, plak pikaba yerleşip dönmeye başlıyor. Haksızlığa uğruyoruz çalıyor. Yetişemiyoruz, kaybediyoruz, geç kalıyoruz, devam ediyor. Zihnimizi böylelikle boşaltmış oluyoruz. Belki bir sigara yakıp denize bakıyoruz o melodiyle. Belki de ağlıyoruz. Boyun büküyoruz, böyle gelmiş böyle gidecek diyoruz. Bir mezar taşında adımız yazana kadar bu
yalan dünyayı omuzlarımızda taşıyacağız, biliyoruz.
Yaşamak için bir nedenimiz olması gerek. Bu
dünyaya zevk içinde yüzmeye mi geldik? Dert okyanuslarında boğulmaya mı geldik? İkisi de değil işte. Öleceğimizi bilerek geldik buraya. Ama öleceğimizi bilerek yaşamıyoruz. Bazıları yemeye, bazıları sevişmeye, bazıları gezmeye geldiğini sanıyor. Her şeye sahip olmak için çalışıyor, ya da her şeye sahip olma uğruna ölüp gidiyor. Her şeye sahip olduğunda ne oluyor peki? Uçsuz bucaksız bir boşluk. Her şeye sahip olduğunda seni
şeytan bir dağın başında bekleyecek işte. Ondan sonra adam öldürmek nasıl bir histir denemek isteyeceksin. Eroin kafası nasıldır denemek isteyeceksin. Bir hayatı mahvetmek nasıl bir histir bunu denemek isteyeceksin ve başaracaksın da. Sonunda da tahtalıköyü boylayacaksın. Ne uğruna geçip gittin buralardan, neler yaptın dersen. Sadece nefsini coşturdun yaşamadın ki.
Californication diye bir dizi vardı gençlik
zamanlarımda çok defa izlemiştim. Kaliforniya’da, Los Angeles’ta geçer dizi ve içinde her türlü iğrençliği barındırır. Ama hepsi yaşanmış olaylardır. Adam multimilyonerdir her şeye erişimi vardır. Ama nasıl ölür bilir misiniz? Erotik asfiksiden ölür. Ölümünü görenler kahkaha atar o derece saçma sapan bir
ölümdür. Çünkü adamın artık ulaşacak bir amacı yoktur. Günahlar şehrinde kendini heyecanlandıracak bir şey kalmamıştır.
Kendinizi neye yönelttiğiniz hangi yoldan geçtiğiniz veya geçeceğiniz o kadar önemlidir ki. İnancınız olsa da olmasa da erdemli bir yolu seçmeniz gerekli. İnançlıysanız kimseye düşmanlaşmadan yaşamanız, hoşgörülü olmanız lazım. İnançsızsanız da öyle inançlılara nefret duymamanız gerekli. Herkes kendinden mesulse ve herkes kendi hesabını verecekse bu böyle olmalıdır. İnançlı kesim şunu unutuyor öyle bir ailede ya da ülkede
doğarsın ki ateizmden b
aşka bir şansın olmaz. Ya da Yahudi
doğarsın, Hristiyan
doğarsın, Budist
doğarsın. Bunu sen seçmedin ki. Doğdun ve genellikle Müslüman bir coğrafyada doğdun o yüzden Müslüman oldun. İnançsız kesim de inançsız bir ailede doğdu veya çevresinden etkilendi de inancını kaybetti. İyi örnekler ve kötü örnekler hayatta her
zaman karşımıza çıkar.
Bir insanın öğretmeni kötüyse o dersi de kötüdür. Matematik öğretmeninin yaklaşımı, öğretme tarzı, diyaloğu nasılsa o derece dersi sever ve öğrenirsin sonuçta. Bu da böyle bir şeydir. Dini insanlara kötü örneklerle aktardıklarından her Müslüman cadı gibi gözüküyor inançsızlara. Ya da her inançsız ne kadar ahlaklı olursa olsun sırf içki içtiği için taşlanmalı olarak algılanıyor inançlı kesim tarafından. İki kutba ayırmışlar insanlığı ve onlar birbiriyle çatışıyor. Bu
savaşın galibi yoktur oysa. Öldüğümüzde doğrusu neymiş anlayacağız. Ama o
zamana dek kimseye hayatı zindan etmemeliyiz. Suç bireyseldir, inanç bireyseldir. Bunu anlayabilmeliyiz.
O cenaze marşını her
zaman duyacağız kulaklarımızda. Vazgeçmek isteyeceğiz, içimizdeki biraz umut kırıntısı vazgeçirmeyecek. Uzaklara dalacağız, yaşanan ve yaşanmayan şeyleri düşüneceğiz. Sonra işimize devam edeceğiz. O müzik çalıyorsa mola
zamanıdır. Tank dolmuştur ve musluğu açıp biraz boşaltmak gerekiyordur.
Böyle gelmiş, böyle gider diye bir şey olamaz. Sen kendini değiştireceksin ve
dünyanın değiştiğini göreceksin. Herkes kapısının önünü süpürse mahalle ne kadar temiz olurdu değil mi?