Lülecihendek Caddesi eskiden de böyle miydi? Bugün her
şey eski evler, eski sokaklar, eski eşyalar, eski eşyaların ruhları
sanki buna evet demek için hep birlikte parmak kaldırmışa
benziyorlar. En başta da gök (gök çünkü burda eskiliğini
adamakıllı belli eder), sonra rüzgârlar,
geceler,
gündüzler, aylar
(eski tepsi büyüklüğündeki aylar) sonra ayaksatıcıları (çünkü
burda ancak
geceleri ’Boza!’ diye bağırıp geçen bozacıları,
ketenhelvacıları,
gündüzleri de zilini çala çala yoğurdunu satan
yoğurtçuları, eski elbise çileri, elma şekercilerini görürsünüz),
sonra da sucular, falcılar, poğaçacılar bu
dünyayı bir yana atıp
eski
dünyalarında yaşıyorlar gibidir. Galata’da sanayinin (bu
canavarın) girmediği bir yer varsa, o da burasıdır. Hem siz
Galata’da (bu Yahudi. Ermeni, Rum, Süryani Cumhuriyeti)
değil de, Fatih’te, Edirnekapı’da. Aksaray’dasınızdır sanki. Ve
de oraların Yeni Müslümanlar’ı doldurmuştur burasını. Bu
görmüş geçirmiş caddenin, orasına burasına serpilmiş bir iki
dükkânı görmemezliğe gelirseniz, bura insanlarının rızklarını
sanki bir b
aşka
dünyadan çıkarıp, yalnız
geceleri buraya gelip
kapandıklarını sanırsınız. Buna hem bir kıyıya atılriuşhk acısı,
hem kendi kendine olmak, kendini dinlemek isteği diye bakabilirsiniz. Bunlar Galata’nın Yeni Müslümanlar’ı, yeni
gurbetçileridir. Hem bu yalnız insanlara da özgü değildir. Bu gün burda her
şey ’Galata değiliz’ diyordur. Oysa, o birbirini kesen, birbirini
tamamlayan sokaklar, çıkmazlar, Bizans’ın ilk çağıyla, son
günlerini anımsatır hep ve de her yer Ceneviz, Venedik, ama asıl
Bizans kokar. Cenevizliler sanki buralara hiç mi hiç uğramamışlardır: Bizans’tan da gizlice, duvarlar, surlar çıkmamışlardır.
Böyle bir yeri de bile bile dışarda bırakmışlardır. Oysa biliyoruz,
Cenevizliler. Venedikliler Tophane’ye burdan inip çıkmışlardır.
Bugünse burdan Tophane’ye gidileceği kimsenin aklına gelmez.
Tophane, burda öylesine uzak bir sözcüktür. Hem insan bu
caddeyi dolaşırken Tophane de usuna gelmez. Ama yine de bir
berber levhası bunu bütün bütün unutturmamak için kendini
yazacaktır.
1 2 I
TOPHANE BERBERİ
İdris Öz
Bitirme
Böyle kendi içine kapanık, böyle kendisi olmaktan b
aşka bir
şey düşünmeyen bir caddedir Lülecihendek Caddesi. Aşağılarda
Kumbaracı Yokuşu Caddesi’yle kesilir ki, onun da elinden
tutarsak kendimizi Pera’da buluruz (Perâ’nın tapusunu da bizden
çok önce hem
sevgili Ahmet Rasim hem Said N.Duhani, hem de
Salah Birsel üstlerine geçirdiklerinden, sonra da konumuzun
dışına çıkmamak için, oraya burnumuzu sokmayacağız).
Lülecihendek Caddesi’ni ben çizmeye kalksam, benim planlara, krokilere, paftalara bir türlü yatmayan elim, onun ancak
cesedini çizer. Böyle:
122
ALAGEYİ K SOKAĞI
Yüksekkaldırım’ın Alageyik sokağı (daha düne kadar Züre
fa Sokağı’ydı, şimdi iç sokaklardan birine bu adı vermişler)
Yalnız Yüksekkaldırım’ın değil,
İstanbul’un en kalabalık, en
civcivli sokağıdır da. Hele cumartesi pazar günleri bir insan
ormanıdır o! Sanki
İstanbul’un gergin sinirlerini yatıştırmak,
dinlendirmek yalnız bu küçük sokağa verilmiştir. Buna Karaköy "ü, Karaköy’ün Kadem Sokağı’nı da katarsak (buraya yine
geleceğiz), — ki o da küçük bir sokaktır — bütün
İstanbul’un
sinirleri onlardan sorulur sanki. Hem Galata bu görevi kuruluşundan beri bir yazgı gibi yüklenmiştir de.
Yüksekkaldırım özellikle pazar günleri kendinden çıkar, tam
bir lümpen kılığa bürünür. Dükkânlar, çarşılar, sokaklar, sokakların, dükkânların, çarşıların ruhu
İstanbul’un pazar insanlarıyla
hep birlikte — gökyüzünü, gökyüzünün
yıldızlarını da alıp —
Alageyik Sokağı’na akarlar. O gün çünkü Alageyik Sokak daha
bir takmış takıştırmış, sabahın köründe de kendini bu insan seline
bırakmıştır. Yalnız sokağın sakinleri değil, sesler kokular da
kendini kaybetmiştir.
Sesler:
— Kapıdan bakmayı bırak, içeri gel.
— Gel bakalım delikanlı, ne bakıp duruyorsun öyle.
— Bıyıklarını sevsinler senin.
— Bu kadar kolay
kadın mıyım ben.
Dünyanın en eski mesleğinin sesleridir bunlar. YLİIUZ bir
ses, yalnız o, kendisini kaybetmez, kendini hem de büyük
harflerle yazıp bırakır:
ON SEKİZ YAŞINDAN AŞAĞ I OLANLA R GİREME Z
Sokağa Yüksekkaldırım’dan girenler sinirlerini yatıştırdık123
tan sonra, öbür ucundan (bu öbür uç Kemeraltı Caddesi’dir)
çıkarlar.
Galata demek biraz da Alageyik Sokağı demektir. Bu da
doğal karşılanmalı. Değil mi ki
İstanbul’un 18 yaşına gelen bütün
delikanlılarının göbeğini bu sokak kesmektedir, o halde Galata’yı
bu sokaksız nasıl düşünebiliriz. Hem biz böyle düşünsek bile o
kızlıkları ellerinden gidenler onu nasıl unutabilirler. Öte yandan
Alageyik Sokağı öyle yalnız bugünüyle yaşayan o sokaklardan
değildir ki. dünüyle de ünlüdür o. Hemen karşısındaki Horoz
Sokağı’nı da katarsak (ki ne çok canlar yakmış bir sokaktır) ikisi
birden, bu kez, dünün koca bir fuhuş tarihini kurarlar. Bunu
anlamak için de onlara biraz eğilmek yeter.
Alageyik Sokak Galata’nın öbür sokakları gibi işte böyle
hem geçmişi, hem de bugünüyle o ’kadim mi kadim’ sokaklardandır.
ÇIKMA
(Alageyik Sokak için ek)
.4
Küçük Arjantin sokakları için
ölümsüz dizeler düşen
J.L.Borges gibi bu değersiz de (
sevgili ustasını örnek alıp) o da
Yüksekkaldırım’ın bu
sevgili sokağı için bu Ek’i düşmek ister.
Nasıl istemesin ki Alageyik Sokağı onun
İstanbul’da yalnız en iyi
bildiği sokak olarak kalmıyor, onun gençliği demektir de o!
Yüksekkaldırım’ı, sonra da bu cefakâr sokağı, tepmeye her
başlayışında, onun ağzına geldiğinde molalarını hep mi hep orada
vermiştir. İlk çayını da sarı yaldızlı çay bardaklarında hemen
sokağın başındaki
kahvede içip, sonra da ikinci, üçüncü çayını,
bu kez çardaklı, aşmalı
kahvede sürdürmüştür. Bu sokağın
sevgili
kadınları da sabahlıklarıyla, çoğun, onun yanı başında yerlerini
almışlardır. Onlar için yazdıklarınıysa uzun
zaman yayımlayamamıştır. Onun sabahları başlayan bu sokağa karşı olan
aşkı,
öğleüstlerine, akşamüstlerine, kimi de
gecelere değin uzamış,
böylece de Alageyik Sokağı’nın göğü.
güneşi,
yağmuru,
gecesi,
rüzgârları gibi, oranın o solgun,
sevgili insanlarını da tanımak için
buralarda o az buz pabuç eskitmemiştir.
Bunun için, onun böyle Alageyik Sokak tarafından anılmasını olsun (ölmezlik istemeye ne hakkı var) istemesi bağışlansın
ilhan berk